Erol Sunat
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Hayal Kırıklığıydı 2025

Hayal Kırıklığıydı 2025

featured
0
Paylaş

Erol Sunat’ın kaleme aldığı bu makale, 2025 yılının ekonomik zorluklar ve boşa çıkan beklentilerle dolu hayal kırıklığını lirik bir dille ele almaktadır. Yazar, özellikle asgari ücretli ve emekli kesimin enflasyon karşısında yaşadığı çaresizliği, verilen sözlerin tutulmamasını ve toplumdaki derin gelir adaletsizliğini vurgular. Umutların tükenişi ve geçim derdi üzerinden şekillenen yazıda, ekonomik verilerin insan hayatındaki yakıcı karşılığına ve güven duygusunun zedelenmesine dikkat çekilir. Şiirsel bir anlatımla toplumsal bir portre çizen eser, 2026 yılına dair beslenen beklentilerin de şimdiden karamsarlıkla gölgelendiğini ifade eder. Sonuç olarak kaynak, halkın feryadını ve yönetenlerin bu sese sağır kalışını hüzünlü bir sitemle özetlemektedir.

 

Oysa ne güzel umutlarla başlamıştık 2025’e…

Beyaz bir sayfa açmıştık…

Yeni bir milat olsun demiştik…

Ya şimdi?

Umudunuz var mı?

Kaldı mı?

Var mı umuda dair bir ihtimal?

Gerçi çıkmadık canda diye başlayan bir cümlemiz daha var amma…

Kim ne derse desin…

Hayal kırıklığıydı 2025…

Memleketin yüzde sekseni Bangladeş gibi, yüzde yirmisi Hollanda gibi yaşıyor, insan en çok bu işe şaşıyor diyen de bizim insanımız.

Asgari ücretli ve emekli umut fakiri oldu. Güvendiği dağlara öyle karlar yağdı ki, o karları yağdıran dağlar bu işin şirazesinin kaydığını bir türlü görmek istemiyorlar.

Asgari ücretli çığ altında kalmışa döndü. Sıra emeklilerde…

Kar altında gül kalmış diye türkülerimiz vardı bizim. Şimdi o türküler değişti…Çığ altında asgari ücretli kalmış, emekli kalmış felaket öyle böyle değil diye ağıda döndü.

Kar yağdıran dağlar artık ne şarkıdan anlıyor ne türküden ne de ağıttan.

O dağların duyamadığı, duymak istemediği ahlar, feryadı figanlar, inlemeler, gözyaşları belli ki, arşa ulaşmaz sanılıyor.

Herhalde öyle ki, güvenilen dağlara yağan karların haddi hesabı yok…

Şems-i Tebrizi yaklaşık sekiz yüz yıl önce hem o dağlara hem o karlar altında kalanlara şöyle seslenmiş;

“Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında, en güzel çare, dağ̆ ile kar’ı baş başa bırakmaktır. Gün gelip kar eridiğinde; Dağ yolunuzu gözleyince, en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır.”

*****

Umut kayıp…Umuda açılan kapılar kapalı…Coşku coşkuyu yitirmiş…

Heyecan vardı ya hani…

Can şenliği…

Yaşama sevinci…

O bile avuçlarımız arasından kaydı kayacak…

Laflar eski…

Laflar bayat…

Espriler bayat…

Hayat tezat…

Hasletlerimiz bit pazarına düşmüş her biri haraç-mezat…

Her ne kadar Mevlânâ, “Bugün yeni şeyler söylemek lazım” dese de…

Her söylenen laf bir öncekinin tekrarı…

Biz ezberledik artık bu söylenen lafları…

Önümüze konan garip bir temcit pilavı…

Kaşık vursan vurduğuna değmez…

Tekrar-tekrar ısıtmak da kâr etmez.

Yesen bir türlü yemesen bir türlü derler ya…

Açlık sınırı, yokluk sınırı, yoksulluk sınırı tarumar…

Teselliden nasibim yok derler…

Umut bindi Zümrüdüanka kuşuna, Kaf dağına doğru uçtu gitti demek de içimize sinmiyor…

Nereye baksanız, umutsuz bir vaka…

Karaya oturdu oturacak bizim taka…

Bir araya gelmeyen hep bizim yaka…

Ne demiştin niçin caydın sözünden diye bir şarkımız var ya hani…

Nelerden nerelerden caydılar…

On dediler bir saydılar…

Vurgun yemişten berbat bir vaziyet bizimkisi…

Yine cep delik cepken delik…

Yine cebimizde yok metelik…

*****

Hani söz vermiştin…diye başlayan bir başka şarkı daha vardı.

Söz dediler…

Bekle dediler…

Söz üstüne söz verdiler…

Bizde bir zamanlar senetti söz.

Söz verildi mi, akan sular dururdu.

Söz veren bu dünyadan ayrılsa da o söz vasiyet hükmünde olur, o gün öyleydi, bugün böyle denmez söz verenin sözü yerli yerinde dururdu..

Her birimize bir haller oldu.

Biz o eski biz olmaktan çıktık…

Bize güvenenler yüz üstü kalmaya başladı.

Sözümüzde durmak için elimizde bin defa imkân ve fırsat varken, iplere unlar serdik, havanlarda sular dövdük, yalancılara döndük…

Sözüm söz diyeni bir daha duyan da olmadı, gören de…

O söz verenler unuttu sözlerini…

“Yeter ki söz verenler sözlerinden dönmesin / Tütsün dursun, yeter ki ocağımız sönmesin” diye dizeler yazılmıştı, o verilen sözler üzerine…

Ne mi oldu?

Eski tas eski hamam…

Bu hayal kırıklığı derin…

Bir çırpıda anlatamam…

*****

Kime döksün insanlar içlerini…

Var mı bir dinleyecek?

Var mı senin derdin benim derdim diyecek?

2025 de olmadı…

2026’da olacak mı?

Hayal kırıklığı kendini toparlayacak, umut çiçekleri kardelenler misali yüzlere gülümseyecek mi?

İnsanımız dertli…

Asgari ücretli dertli…

Emekli dertli…

Kira kıskacında, doğalgaz kıskacında, elektrik-su kıskacında, kart kıskacınca, banka kıskacında, biriken ve ödenemeyen borçlar kıskacında hayatlar yaşanamaz bir hale gelmiş vaziyette.

Enflasyona ezdirilmediniz babındaki açıklamalarda mevzuların tuzu biberi…

Enflasyon da asgari ücretliyi ve emekliyi ezmediyse başka kimi ezdi acaba?

Kira eşittir maaş…

Geriye ne kaldı?

Bu insanlar ne yer ne içer?

Nasıl geçinir?

Nasıl insan içine çıkar?

Nasıl yaşar?

Nasıl ayakta durur?

Kimin kapısına varabilir?

Nasıl yeni bir yıla umutla bakabilir?

*****

Enflasyon daha nasıl ezecekti ki bu insanları?

Enflasyon sizi ezemez ezdirmeyiz denildiğinde enflasyon bu insanları ezmedi mi?

Halay bile çekti…

Diyorlar ki;

Asgari ücretten sonra mahcup oldu enflasyon.

Ne mi dedi?

Ben küskünüm feleğe…

Ezmek ne demek ne kelime?

İnsanları ezdiğimde ne geçecek elime?

Çarşamba’yı sel aldı diye bir türkümüz var ya…

İşte o Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece merhaba denilecek yeni bir yıla…

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur deyimi de neredeyse böyle zamanlar ve durumlar için söylenmiş gibi.

2026 nasip olursa, bu perşembe ocak ayının ilk günüyle, girecek hayatımıza…

Asgari ücret sonrasında, son veri 5 Ocak gününe tarih verdi.

O gün kimin ayakları suya değecek, kimin başı göğe erecek, kim enflasyona ezdirilmemiş olacak, enflasyon yeminle benim kimseyi ezmeye niyetim yok diye cümleler sıralayacak onu da o günlerde göreceğiz.

*****

SSK’lı ve Bağ-Kurlu, memur emeklisi asgari ücretin yüzde yirmi yedisini gördükten sonra, refah artışından da seyyanen gibi enstrümanlardan da umudunu kesti.

Bu arada marketler asgari ücret açıklanınca, sanki asgari ücretli refaha kavuşmuş, rahatlamış, derin bir nefes almış gibi, sanki o artış hemen eline geçmiş gibi başladılar ufaktan-ufaktan dokunuşlar yapmaya.

2026 girmek üzereyken, asgari ücretli henüz eline bile geçmeyen 28 bin yetmiş beş lirayı şöyle bir düşündü…

Ben bu parayı dedi kiraya mı vereyim, doğalgaza mı, elektrik, suya mı?

Acaba geriye bana para kalacak mı?

Her tarafta “hoş geldin yeni yıl” afişleri…

Yeni yılın asgari ücretliye ve emekliye hoş gelmediği kesin olmasına kesinde…

Kime hoş geldi acaba?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!