Birkaç gün önce YouTube’da rastladım. İki İlahiyat Profesörü daha önce “sağlam olan-olmayan hadisler” üzerinde konuşuyorlar. Birisi deve sidiğinin yararı ile ilgili hadisin sahih olduğunu söylüyor, öbürü itiraz ediyor.
Bu tartışma bana daha önce yaşadığım bazı tartışmaları, Diyanet’e yaptığım bir başvuruyu hatırlattı. Şimdi bunları sırasıyla açıklayayım.
Emekli olduktan çok sonra bir gün, Ankara İlahiyat’tan devre arkadaşım (İngiltere’de Doktorasını yapmış) Necati Öztürk ile Mekke’de karşılaşmış, bana: “Peygamber’in sidiği de kutsal/mübarektir” demiş, tartışmıştık.
Aradan yıllar geçti. 2019’un son günleri ile 2020’nin ilk günlerinde “ziyâret ve gezi” amacıyla gittiğim Müzdelife’de Necati Öztürk ile tesadüfen karşılaştık. Kafilemize bir sürü hurafeler anlattı. Diyanet’in Mekke’deki dini ataşesini buldum; Öztürk’ün kültür ve inanışları yönünden zararlı olduğunu, Diyanet’teki görevine son verilmesinin iyi olacağı düşüncemi söyledim.
Türkiye’ye geldikten sonra Diyanet’in Türkiye ve Suudi Arabistan’daki dini hizmetlerdeki yanlışlarını içeren 8 sayfa, 24 maddelik bir raporumu, 01 Nisan 2020 günü, PTT’nin Konya Çarşı Şubesi’nden RR0587162610 numaralı resmi evrak ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdim.
O raporun 16. maddesi aynıyla şöyle:
“16-Şirket bize 28 Aralık 1919 günü Müzdelife’de Necati Öztürk adındaki bir Türk’ü konuşmacı olarak getirdi. Şunlar Necati Öztürk’ün konuşmalarından birkaçı:
“Vallahi Mekke’ye siz gelmediniz, sizi Allah getirdi. Siz burada Allah’ın misâfirisiniz, Allah misâfirin duasını kabul eder. Bana 20 yıl çocuğu olmayan birisi geldi, halini arz etti. Niyetini sağlam tut diyerek elimdeki zemzemi verdim. Zemzemi içmiş, iki yıl sonra ikiz çocuğu oldu. Ali Ulvi Kurucu birisinin ısrarı üzerine bidondaki gaz yağından zemzem niyetiyle bir adama vermiş. Adam gazyağını zemzem niyetiyle içmiş, muradına erişmiş. Zemzem hangi hâcet için içilirse o hâcet yerine gelir. Burada hep otelde yatmayın, Kabe’de de sabahlayın. 50 kere tavaf yapan cennete girer. Kâbe gördüğünüzden çok daha yüksek, göklere kadar uzanır. Hacer-ül Esvet’e dokunmak Allah ile tokalaşmaktır. Harem bölgesinden bir çakıl taşını bile götürmek haramdır…”
Necati Öztürk’ün konuşmasından sonra bazı umreciler: “Cennetin garantisi” olarak 50 tavafa yoğunlaştılar, kadın-erkek Kabe’de geceleyenler oldu. Necati Öztürk ile 20 yıl önce Kabe’de tesadüfen karşılaşmış, bana: “Peygamberimizin idrarı da kutsaldır” demişti. Öztürk’ün düşünce ve konuşmaları saf İslam kültürüne aykırıdır. Böylesi konuşmaları başka gruplara da yapmış, çok tepki çekmiş. Öztürk Diyânet’te sözleşmeli çalıştığını söyledi. Konuşması bitince: Hocam konuşmalarınızın çoğu sorunlu. Baş başa bir tartışalım dedim. “Vaktim yok” dedi. Karşılıklı konuşmazsak gıyabınızda konuşurum, Diyânet’e bile yazarım. Beni gıybete zorlamayın deyince görüşmeye söz verdi, sözünde durmadı. Diyânet’in Mekke’deki dîni Ataşe binasını buldum. Öztürk’ün konuştuklarını anlattım. Ataşe’ye: Beyinlerin karartıldığını, buna engel olunmasını, kendisine verilen paranın boşa gideceğini söyledim. Ataşe sustu. Necati Öztürk’e giden paralarımıza bile yazık. KONUNUN TAKİBİNİ İSTİYORUM.”
Diyanet’ten hala hiçbir cevap almadım.
2012 yılının Mart ayı ortalarında idi. TV kanalları ve birçok gazete, “Umre Ziyareti için” Mekke’ye giden Türk yurttaşlarımızdan birkaçının, “şifa” niyetiyle, başlarındaki hocalarıyla birlikte deve sidiği içtiklerini, Türkiye’ye döndükten sonra hastalandıklarını, “ölümden döndüklerini” yazdı. Diyanet ve ilgililer bu olayın üzerine yattılar.
İSLAMİYET VE TIP AÇISINDAN SİDİK
Belki bana: “Sidik pis ve zararlıdır. Bunu anlatmaya çalışmak saflıktır” diyeceksiniz ama konuya iyi niyetle, İslamiyet açısından kısaca değineyim.
Hz. Muhammed Medine’ye göçtükten bir süre sonra Tövbe Suresi’nin 108. ayeti inmiş. O ayette Allah Kuba halkını sevdiğini bildirmiş. Peygamber yanına birkaç arkadaşını Almış, Kuba’ya gitmiş. Mescitteki halka: “Siz neye çok önem veriyorsunuz ki, Allah sizi sevdiğini açıklıyor” demiş. Aldığı cevap şu olmuş: “Biz, tuvalette çok ciddi temizleniriz.”
Hz. Muhammed tuvalete gittiğinde temizlenmek için su kabı götürürdü.[1] Heladan her çıkışında ellerini su ile yıkardı.[2]
Kuran’ın ilk inen ayetlerinde Allah Peygamber’i: “Elbiseni temizle. Pislikten kaçın” (Müddessir: 4-5) diye uyarmıştır.
İslam dünyasında bugüne kadar yazılmış tüm Fıkıh kitaplarında “Taharet/Temizlik” denen bir başlık vardır. O başlığın altında dışkı ve idrar “Necaset/Pislik” olarak anlatılır ve namaz kılabilmek için vücudun necasetten de temiz olması yazılır. Ayrıca necaset için insan yahut deve (hayvan) pisliği diye bir ayırım yapılmaz; tüm sidik/idrar ve dışkı “necis/pis” sayılır.
Dışkı ve idrarın mikrop taşıdığını, insan sağlığı için zararlı olduğunu bugünkü Tıp bilimi ta baştan beri söylüyor ve kanıtlıyor.
Durum bu kadar açık iken; “Deve idrarının şifa olduğu, Peygamber idrarının mübarek olduğu” iddia ve inancı nasıl ortaya çıktı, Diyanet deve idrarcısı Prof. ve hocalar karşısında niye sessiz? Diyanet, verdiğim bilgi, rapor (dilekçe) için beş aydır neden harekete geçmiyor?
YAZDIKLARIMIZI TOPARLAYALIM
- Bazı hayvanlar dışkı ve idrara yakındırlar. İnsan hayatında böylesi bir rezillik yoktur.
- Hayvan yahut insan sidiğine karşı gösterilen akılsız ve manyakça bir yaklaşım İslam’ın esasında olmadığı gibi, diğer ilahi dinlerde de yoktur.
- Kimi ilahiyatçı ve hocalardaki idrar sofrasının kaynağı nedir? Biz, hepimiz; bu kaynağı ve arka yüzünü öğrenmek zorundayız.
- İnsan ve hayvan idrarının kutsallaştırılmasında suskun kalan bir Diyanet İslam Dini’nin Diyanet’i olamaz. Böylesi bir Diyanet’ten Müslümanlara ve insanlığa yarar değil; zarar gelir.
- Muhammed’in “Peygamber” olması, idrarına kutsallık ve ayrıcalık katmaz. İdrar idrardır. Peygamber’in idrarı da necistir. O’nun hayatından verdiğim örnekler bunun kanıtıdır.
- Muhammet de beden/madde yönüyle bizim gibi bir insandır. Hz. Muhammed beşer/insan olarak hangi fiziki ve kimyevi özelliklere sahip ise, biz de aynı özelliklere sahibiz.
- Muhammed Allah’ın gönderdi vahiy doğrultusunda diyor ki: “Ben de sizin gibi bir beşerim…” (Fussilet: 6). “De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım…” (Kehf: 110)
- Muhammed’in sidiğini kutsallaştırmak, büyük bir tehlikedir. O’nun yüceliğini sidiğinde değil, düşünce ve evrensel mesajlarında aramak gerekir. O, ileride kendisine inananların sapıklıklar yapacağını görürcesine demiştir ki: “Hıristiyanların Meryem’in oğlu İsa’yı aşırı övdükleri gibi beni övmeyin. Biliniz ki, ben Allah’ın kuluyum. O halde bana Allah’ın kulu ve Rasulü deyin.”[3]
- Türkiye’de bedenden zihne bir sidik geçişi/nakli yapılıyorsa, bu tehlikelidir. Sidik nakli Diyanet (din) aracılığı ile yapılmaya başlanmışsa tehlike çok daha büyüktür.
Sidiğin “şifa” yahut “kutsal” olduğunu kabullenmek, doğanın (kimya, biyoloji, tıp vb) yasalarına aykırıdır. Bu aykırılık, “Peygamber, Kuran, Hadis” diyerek olağanlaştırılamaz. Doğal yasalarla ilahi yasalar çelişmez. Çelişirse, (öyle gösterilirse) doğallığa uyulur. İslam düşüncesine göre doğal yasalar da Yaratan’ın eseridir. Öyleyse biz hayatın doğal işleyişini esas alacağız; mantıksız uydurmalara, temelsiz inançlara bakmadan, akıl ve bilimle yaşayacağız.
[1] Ahmet Naim Ter. Sahihi Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Ter. c. 1, s. 141. Diyanet İşleri Başkanlığı Yy. Ankara 1970.
[2] Prof. Dr. İbrahim Canan Kütüb-i Sitte Ter. Ve Şerhi c. 10, s. 313, 383 Akçağ Yy. Ankara 1990
[3] Prof. Dr. İbrahim Canan Kütüb-i Sitte Ter. Ve Şerhi c. 10, s. 313, 383 Akçağ Yy. Ankara 1990