Köşe yazısı, Yusuf Dülger’in Orta Asya’ya yaptığı gezi izlenimlerini ve Türk tarihine dair düşüncelerini aktarmaktadır. Yazar, Özbekistan’daki Taşkent, Buhara ve Semerkant gibi tarihi şehirleri ziyaret ederek Timur, Uluğ Bey, İmam Matüridi ve Bahaddin Nakşibendi gibi önemli şahsiyetlerin eser ve türbelerini incelemektedir. Metin, özellikle Timur’un “Güç Adalettedir” sözünü vurgulayarak günümüz yöneticilerine eleştirel bir bakış sunar. Ayrıca, Uluğ Bey’in ilmi çalışmalarının bazı Müslümanlarca günah sayılması gibi konular üzerinden bilim ve tasavvuf arasındaki gerilimi tartışır. Son olarak, İngilizlerin yetiştirdiği casus Arminius Vambery örneği üzerinden emperyalist ajan faaliyetlerinin ve tasavvufun Müslüman toplumlar üzerindeki etkisinin değerlendirilmesine yer verilmiştir.
(Türklerin Bilime Hizmeti ve İngilizler)
Türkler Türkiye’ye Orta Asya’dan geldi. Ata yurdumuzu görmek için yola çıktık. Tanrı Dağları’nın kenarından, Seyhun Nehri’nin üzerinden geçtik. Kızılkum Çölü’nde saatlerce kara yolculuğu yaptık.
Özbekistan’ın Taşkent, Hive, Buhara, Semerkant gibi büyük şehirlerini gezdik. Buralar Türklerin uygarlığa sağladığı tarihi eserlerle dolu. Büyük medreseler, camiler, saraylar, nefis çiniler görmeye değer. Timur, Bahaddin Nakşibendi, İmamı Matüridi, Uluğ Bey gibi devlet, tasavvuf, düşünce ve bilim adamları buralarda yatıyor.
Timur bize öğretilenden çok daha büyük bir devlet başkanı imiş. Rehberimiz Timur’un kurduğu devlet, kazandığı savaşlar, edindiği topraklar hakkında ayrıntılı bilgi verdi. Semerkant’ta Timur’un türbesini ziyaret ettik. Türbeye girmeden geniş bir iç avluya giriliyor. Orada masa yüksekliğinde, yontulmuş büyük bir taş var. Timur o taşın üzerine oturarak halkla konuşurmuş. Bu taş ve anekdot, oluşturduğu koruma orduları yüzünden kendilerine yaklaşılamayan yöneticilere örnek ve ders olmalı.
Timur’un değişik yerlerde anıtı var. Fotoğrafını çektiğim anıtların birinin altına Timur’un şu sözü yazılmış: “GÜÇ ADALETTEDİR.” Bu sözü etraflıca yorumlamak gerek. Bugün yurt ve dünyamızda adalet yok. İhtiraslı, ne oldum delisi yöneticiler ellerine geçirdikleri güçle insanlara zulmediyorlar, Firavun’u hatırlatıyorlar.
Buhara’da Bahaddin Nakşibendi’nin, Semerkant’ta İmam Matüridi’nin türbesini ziyaret ettik, Uluğ Bey’in rasathanesini gördük. Bahaddin Nakşibendi’nin türbesi ve çevresi bayağı büyük, ziyaretçisi çok. Ancak İmam Matüridi’nin mezar ve türbesi mütevazi. Mezarın kenarlarına üzerleri yazılı taşlar konmuş. O mezar ve yazılar İmamı Matüridi’nin kişilik ve kültürüyle çok güzel uyuşmuş.
Bahaddin mutasavvıf, Matüridi düşünce adamı. Müslümanlar dünden bugünü çokça mutasavvıfların arkasından gittiler ama Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt, İmamı Matüridi gibi düşün ve bilim adamlarına hak ettikleri ilgiyi göstermediler. Uluğ Bey gökyüzünü incelemek için yeri yardırarak altına rasathane yaptırmış. (Resmi aşağıda.)
Timur’un torunu olan Uluğ Bey. genç yaşta matematik ve astronomi öğrenmiş. Alanında zamanının üst düzey bilgini olmuş. Ömrünün sonuna doğru bölgesine Emir olmuş ama ilmi çalışmalarını bırakmamış. Bu arada “Emir benim” diyen oğlu babasına savaş açmış, savaşı kazanmış, babasını esir almış. Uluğ Bey oğlunun müsaadesiyle hacc için yola çıkmış ama iki gün sonra oğlunun gönderdiği askerler tarafından yolda öldürülmüş.
Özbek rehberimizin anlattığına göre bazı Müslümanlar Uluğ Bey’in yaptığı ilmi araştırmaları “günah” saymışlar. Uluğ Bey bu düşüncenin de kurbanı olmuş.

Buhara’da POİ KALYON kompleksini gezerken kompleksin camisine girmek istedim. 20-25 yaş arası bir genç eşimi katmadı, “kadınlar giremez” dedi. Rica ettim olmaz dedi. Genci iteledim, camiye girdik. Bu düşünce Türkiye ve S. Arabistan’da da var ama yanlış. Çünkü Hz. Muhammed erkek-kadın herkese aynı yerde namaz kıldırır, herkesi bilgilendirirdi. Aileyi kadın erkek birlikte kuruyoruz, tarlada beraber çalışıyoruz ama “eksik, sakıncalı” düşüncesiyle kadınları camiye layık görmüyoruz. Bundan daha büyük, daha açık bir cahillik ve bağnazlık olamaz.
Özbekistanlı rehberimiz Buhara’da bir resim gösterdi. “Bu adam Macaristanlı bir Yahudi. İngilizler bunu casus yetiştirmişler, buralarda ajanlık yaptırmışlar, çalıştırmışlar” dedi. Adamı merak ettim, internet yardımıyla şu bilgileri edindim:
Adamın adı Arminius Vambery (1832-1913). Arapça, Türkçe, Farsça öğrenmiş. “Raşit Efendi” adıyla, “Sünni bir Derviş” olarak Ermenistan, İran ve Türkistan’ı gezmiş. Buhara, Semerkant ve Hive’de yaşamış. II. Abdülhamit döneminde saraya girmiş, padişahın gözde adamlarından olmuş. İsrail’in kuruluşunu sağlayan Siyonist Theodor Herzl ile II. Abdülhamit’i buluşturmuş. II. Abdülhamit’in isteğiyle, Saray’a Yahudi bankerlerden borç para sağlamış…[1]

Arminius Vambery bana şunları hatırlattı: İngilizler Müslümanları tasavvufla bölüp miskinleştirdiler. Yetiştirdikleri ajan sofularla Müslümanları kendilerine bağımlı kıldılar ve birbirlerine düşürdüler. Hatırlayın, biz Kurtuluş Savaşı yaparken, İngilizler içimizdeki bazı tarikat ve şeyhleri kışkırttılar, iç isyanlar çıkarttılar. Yine hatırlayın, halkımız yıllardır cahil hoca ve tarikatların etkisiyle tembelleşti.
Arminius Vambery’in Buhara’daki resmi, Bahaddin Nakşibendi ve İmam Matüridi’nin mezarı, “kadınlar bu kapıdan camiye giremez” safsatası Buhara’da bana bunları düşündürdü.
Yazıma, Timur’un anıtlarından birisinin fotoğrafını ekliyorum.
Devamı var
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Arminius_Vambery (Siteye erişim 3.12.2025)