Bu makale, Mehmet Edip Ören tarafından yazılmış, Türkiye’deki duruma dair eleştirel bir köşe yazısıdır. Yazar, yazısına klasik Türk müziği dinleyerek başladığını belirtmekle birlikte, güncel olaylara odaklanmakta zorlandığını ifade eder. Metin, Cumhurbaşkanı’nın ailesinin ulaşım araçları ve Atatürk Havalimanı’ndaki özel uçakların varlığı hakkındaki spekülasyonlar gibi konuları gündeme getirir. Ayrıca, yazının büyük bir bölümü Türk siyasetindeki tartışmalı figürleri, özellikle Abdullah Öcalan’a yönelik politikalar ve siyasi rakiplerin kökenleri hakkında dolaşan söylentiler üzerinden sertçe eleştirmektedir. Yazar, ekonomi, tarım, hayvancılık ve eğitim gibi alanlardaki kötü gidişatı vurgulayarak, ulusal kurtarıcı olarak gösterilen bazı politik figürlerin başarısızlıklarını ve nihayetinde harcanacaklarını öngörmektedir. Genel olarak metin, ülkenin mevcut siyasi ve ekonomik çıkmazlarından duyulan derin bir hoşnutsuzluğu ve hayal kırıklığını yansıtmaktadır.
Yalancının birine kapıldı kaldı gönül. İnandı yandı, yine çekilmez oldu ömür… Yazıma başlamadan önce radyodan, Ankara Radyo’muzun değerli ses sanatçısı, 2008 yılda kaybettiğimiz, rahmetli Nejdet Tokatlıoğlu’nun Hicaz eserini zevkle dinledim. Dinledikten sonra da doğal olarak günümüze döndüm amma bir türlü motive olamıyorum. Parça sanki bu günler için de bestelenmiş. Ne dersiniz. Aklınızdan neler geçiyor. Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür…
Bugün kafama takılan bir konuyu sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. RT’nin Aile efradı, özellikle Ankara-İstanbul arasındaki seyahatlerinde hangi araçları kullanıyor? Siz hiç tarifeli uçaklarla gittiklerine rastladınız mı? Belki gidiyorlardır ama, bana göre gitseler, ilgi odağı olur ve mutlaka basına yansırdı. Garajda 15-20 uçağın oluşu, ATATÜRK Havaalanının sadece bu uçaklara, iniş kalkış izni vermesi, kanaatlerimi doğrular nitelikte. Ne dersiniz, bilgisi olanlara açığım.
Canını albızların alması için hergün dua ettiğimiz İhtiyar bunak, Apo seviciliğini, her gün bir adım ileriye taşıyor. “Hayırlı günler Komşum” diye bir sistem başlattı. Yani, bir zamanlar “Âkil Adamlar Projesinin” farklı bir versiyonu. Her şey, Trump’ın dostu olan ve de her zaman yanımda dediği adamın yıpranmaması, maşa kullanılmasıyla alakalı bir durum. Benim inanmadığım ama hakkında, affedersiniz Ermeni olduğuna dair söylentiler olan, gene katiyetle inanmasam bile Apo itiyle akraba olduğu dedikoduları dile getirilen kimsenin, biraz daha dikkat etmesi ve de bu kimselerin eline koz vermemesi gerekmiyor mu? Peki AKP adına bu görevi üstlendiniz, kapı kapı dolaşarak ikna turları düzenlediniz, Türk’ün şiarıdır, gidilen yere el boş gidilmez, siz ne götüreceksiniz? Bence, elinize çok yakışır, Apo itinin posterlerini götürün ki, Diyarbakır’da olduğu gibi, cadde cadde dolaştırılsın, kaleye asılmaya kalkılsın…

Hava epey gerildi, araya bir magazin atalımda, ortam soğusun… Halk TV. seyircileri yakından bilirler. Kanal tam da baklava kıvamında. Fıstığı, Şeker’i Fıstıkoğlu’sunu hesaba katarsanız, dediklerimi anlamış olursunuz. Yalnız geçenlerde bir haber vardı. Sevinelim mi, üzülelim mi bilemedik… G. Şeker kızımız evlendi, mutluluğunu paylaşarak seviniyoruz ama kanalın şekeri eksildi, kalmadı diye de üzülüyoruz…
Ülkemize kurtarıcı olarak lanse edilen, Kürt asıllı İngiliz Memoş‘tan bahsedeceğim. Gönül isterdik ki, yaptığı işlerden, elde ettiği başarılardan konuşalım. Maalesef böyle bir imkânımız yok, çünkü olumlu hiçbir doneye sahip değiliz… Bana kalırsa bu İngiliz, zamanı gelince bütün suçlar ve başarısızlıklar sırtına yüklenerek, kapı önüne konacak… O zaman da Ali Bebecan’a ve bir miktar MV’ine ihtiyaç olduğu zaman olacak… Hem halka yeni umutlar aşılanarak, oy istenecek, hem Anayasa için gerekli sayıya katkı sağlanacak, hem de yandaşlar için yapılan bütün kıyakların sorumlusu olarak bizim Memo harcanacak. Tıpkı bir önceki gibi… Ben, uluslararası finans ve maliye sistemlerinde adı olan bir kimsenin, böyle bir duruma gönül rızasıyla razı olacağını düşünemiyorum. Değil Memoş’u, o koltuğa, Bakanlık’taki herhangi bir müstahdemi de oturtsanız, şu ankinden iyi bir durumda oluruz. O da para lazım oldukça, şuna buna zam yapın der. Bir iyi taraf, muhtemelen zenginlerin vergilerini ve faizlerini silmez… Netice, “Türkiye’de öncekinden daha iyi ne var?”, sorusuna kitleniyor. Bana Allah için söyleyin… Tarım mı iyiye gitti? Kendi kendine yeten yedi ülkeden biri idik şimdi Yunanistan – Kanada dahil her yerden gıda maddesi alıyoruz… Bir gün patatesçi, bir gün soğancı bir gün fındıkçı vs feveran ediyor…Hayvancılık mı ileriye gitti? Ben küçüklüğümde Urfa’da iken hatırlıyorum. Her gün sürüler, Suriye’ye kaçırılırdı. Şimdi Suriye’den et alıyoruz. Ekonominin iyi olmadığını, enflasyonda, fakirlikte Dünya’nın ilk üçünde olduğumuzu bilmeyen yok. Savaş halindeki ülkeler, battı denen Arjantin bile bizden daha iyi duruma geldi. Ülkede, gülen insana rastlamak imkânsız halde. Toplumu öyle bir gerdiniz ki eskiden tebessüm edilerek geçilen durumlarda, insanlar silahlarına sarılıp, birbirlerini vuruyor. Milli eğitim, yaz boz tahtası. Bir müddet sonra, yaptıklarını kendileri de beğenmeyip tekrar değiştiriyorlar. Yahu, hangi konuyu ele alırsanız alın, durum fecaat. Karadeniz’in gazı var mı yok mu belli değil. Kaan’ın motoru yok. Tanklarımız hala yok. Gabar’ın petrolü nerede? Yahu, biraz Allah korkunuz varsa, nezaketen, defolun demeyeceğim, çekin gidin. ABD’de çiftlikler alın, Londra’yı işgal edin ama yeter ki gidin…
Hepiniz Yaradan’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…