Makale, son yirmi yılda Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki adalarını nasıl kaybettiğini ele almaktadır ve yazar, bu konuya dikkat çekmek için alışılagelmiş yazı stilini değiştirdiğini belirtmektedir. Yazar, Kardak krizi sırasında adaların savunulmasında kararlılık gösteren bir abla figüründen bahsederken, daha sonraki dönemde 18 adanın işgaline sessiz kalan bir kardeş figürünü karşılaştırarak eleştirmektedir. Kaybedilen adaların Yunanistan tarafından nasıl yerleşime açıldığına (kilise yapımı, bedava tapu dağıtımı ve maddi desteklerle) ve silahlandırıldığına dair ayrıntılar sunulmaktadır. Ayrıca yazar, Süleyman Şah Türbesi’nin (Caber Kalesi) durumunu da toprak kayıpları bağlamında değerlendirerek, Cumhuriyet tarihinde en önemli toprak kayıplarının mevcut iktidar döneminde gerçekleştiği sonucuna varmaktadır.
Eylül, azalan ömür sermayemizden bir ayı, bir hüzün yumağını daha sessizce alıp gidiyor, götürüyor. Giden gitsin biz önümüze, Ekim’e bakarız deme durumundayız… Sinir sistemimizi alt üst etmeyen, güzel bir zaman dilimi yaşarız İnşallah. Olmayacak dua da olsa, sizler her ihtimale karşı “Âmin” deyiverin. Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür…
Bugün bambaşka bir konuyla işe girişeceğim. Nereden çıkarım henüz bende bilmiyorum. Birlikte bakalım mı? Size şimdi bazı isimler sayacağım. Önceden haber veriyorum ki, kendinizi bir test ediverin. Anlaştık… Koyun, Hurşit, Formoz, Eşek, Nergizcik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Marathi, Dhia,Dionisades, Gaidhouronisi, Kanfonisi, Venedik… Bunların ne olduğunu bileniniz çıkmadı kanaatindeyim. O zaman iş başa düşüyor. Kardak dersem bir çağrışım yapabilir mi… Evet bunların hepsi İzmir’den., Muğla’ya kadar olan irili ufaklı, kıyımıza çok yakın adaların isimleri. Bazıları küçümsemek için kayalık diyebilir ama, İstanbul’daki Büyük Ada’nın beş misli olanı bile var. Haklı olarak, nereden icap etti diyeceksiniz… Bu adalar 2004 yılına kadar Türkiye’ye aitti… Bu safhada kaldığımız yere tekrar dönmek kaydıyla, sizlere bir Abla-Kardeş’ten bahsetmek istiyorum. Tansu denen Abla’mız çok yürekli çıktı. Buna halk arasında başka bir şey derler ama biz yürekliyle, idare edelim. Sakın Tansu kim diye sormayın. Hani evlendikten sonra soyadı değişen, esası “Uçuran” olan, habire de uçuran, piyasada %10 Özer diye tanınan eniştemiz vardı ya, işte onun karısı… Bu Tansu, Yunanlılar, Kardak’a çıktığında, “O bayrak inecek, o asker gidecek” diyerek kararlılık gösterdi. Hakikaten de o bayrak indi o asker de gitti… Yiğidi, pardon yiğideyi öldür hakkını yeme… Gelelim, bu ablanın, Yunan Başbakanı Simitis’le tercümansız görüşen, kardeşine… Bırak bir tane adayı, 118’ibile işgal edildiğinde sesini çıkarmadı... Yunanlılar, ilk önce hepsine bir şapel açtı. Demek ki onlarda, işe din tabanlı başlamaktan medet umuyorlar. Sonra ne mi oldu. İbadethane olurda, cemaati olmaz mı… Yerleşmek isteyenlere, bedava tapu dağıtıldı. Yanılmıyorsam, kişi başına 450€ para verildi. Bu dört kişilik bir Aile için 1800€ demek, Türk parasıyla, neredeyse 90.000 TL. Sadece o mu. Yerleşimcilerin bütün ihtiyaçları karşılandı. Tarifeli deniz ulaşımları oluşturuldu vs vs. Bu arada Yunan ayıp da etmiş. O paraya, adaların burnunun dibinden, Türkiye’den, 8-9 çocuklu binlerce Aile gidebilirdi, izdiham bile yaşanırdı… İşin esprisini bir kenara koyup devam edelim. Hani, adaların silahtan arındırılmış olmaları gerekiyordu ya… Sanki hangisi böyle. Gel gör ki bunlarda aynı akıbete uğradı. Toplam 5-6 bin asker de buralara konuşlandırıldı. Acaba kime karşı konuşlandılar? Herhalde, Hindistan’a, Endonezya’ya karşı değil… Zamanla yüzlerle ifade edilen nüfus binleri geçti 10 binleri buldu. Sadece 7000 kayıtlı seçmenden bahsediliyor. İş o raddeye vardı ki, birkaç adada yerel seçimler yapıldı. Merkezi Yunan makamları da onaylayıp resmî sitesinde yayımladı bile. Peki bunlar bir gecede oldu da gafil mi avlandık? Asla değil. Her şey, gözümüzün içine baka baka, gerçekleştirildi… İşte Abla-kardeş hikayesinin özeti bu. Birisinin Kardak’ta yaptığı rezalet, kardeşi tarafından 18 kere telafi edildi. Şimdi Allah var, Yunanlılar da olanların altında kalmadı… RT ve Miçotakis güzel bir anlaşma yaptılar. Ne mutlu bizlere ki artık vize almadan, on Yunan adasına gidebileceğiz. Daha doğrusu vize var da, kapıda hemen veriliyor.
Olay sadece adalar meselesi mi? Her karışı kan dökmeden alınmayacak ve de verilmeyecek topraklar madara edildi. Caber de bunlardan biri… Süleyman Şah’ın türbesinin olduğu sanduka, gezip durdu. Şimdi nerede bilen var mı?
Cumhuriyet kurulduğundan beri, hatırı sayılır toprak kayıpları, bu iktidar zamanında gerçekleşmiştir. Bu durumdan ülke içinde kaç kişinin haberi var diye soracak olsam, bir elin parmakları kadar, netice çıkar…
İçimi yakan bu durumu, uzun zamandır sizlerle paylaşma niyetindeydim. Nasip bugüne imiş. Bu yüzden yazı stilimi bugüne mahsus, bozdum. Çeşitleme yerine tek noktaya odaklandım, anlayışınıza sığınıyorum… Yazımı bitirmeden finali, Azerbaycan Parlamentosundaki bir konuşmayla yapmak istiyorum… Ermenilere bol bol toprak vermekte bir sıkıntı görmeyen birine, Neriman Nerimanov’un yaptığı konuşma… Ben burada yayımlarsam sıkıntı olur, arayıp bulabilirsiniz…
Hepinizi emanet edeceğim tek makama, Allah’a emanet ediyorum. Hoşça kalınız…