Gülümsemek geliyorsa, şimdi gül. Çünkü sonra yüzünde donuk çizgilerle hatırlarsın o fırsatı. Ve gülümsemeyi özlersin. Bir dostu aramak geçiyorsa içinden, ara. Sonra belki meşgul olur, belki küser, belki ulaşılmaz olur. Sözlerin içinde kalır.
Her şeyin bir “sonrası” vardır.
Ama bir de “sonradan sonra” gelir.
Yani, o pişmanlıkla karışık sessizlik.
Bir kez geç kalındığında, telafisi olmayan anların iç burkan yankısı…
Kahve, sıcakken içilmelidir.
Çünkü sonra soğur.
Tadı değişir, keyfi kaçar.
Küçük bir haz, ertelendiğinde anlamsızlaşır.
Gülümsemek geliyorsa, şimdi gül.
Çünkü sonra yüzünde donuk çizgilerle hatırlarsın o fırsatı.
Ve gülümsemeyi özlersin.
Bir dostu aramak geçiyorsa içinden, ara.
Sonra belki meşgul olur, belki küser, belki ulaşılmaz olur.
Sözlerin içinde kalır.
Bir çocuk “oynayalım mı?” diye baktığında, eğil yanına.
Sonra büyür.
O gözlerdeki saf çağrı bir daha hiç geri gelmez.
Bir sevgiliye “seni seviyorum” demek gerekiyorsa, şimdi de.
Çünkü sonra, kalpler yabancılaşabilir.
Kelimeler anlamını yitirir.
Bir özür borcun varsa, hemen ver.
Çünkü sonra, karşında affedecek birini bulamayabilirsin.
Sevdiğin birinin elini tutabiliyorsan, tut.
Çünkü sonra eller boş kalır.
Soğur, eksilir, vedalaşır.
Bir anın içindeysen, onun hakkını ver.
Çünkü sonra o an, yalnızca bir fotoğrafa dönüşür.
Bakarsın ama içine giremezsin.
Ve sonra gelir…
Sonradan sonra.
Yani farkına varmaların en acı olanı.
“Keşke yapsaydım.”
“Keşke söyleseydim.”
“Keşke biraz daha kalsaydım.”
Ama o noktada zaman artık bir dost değil, sadece tanıktır.
Ve hayat sana sessizce döner:
“Ben geçtim… Sen ne yaptın?”
Unutma:
Hayat, ertelediklerinin değil, zamanında yaşadıklarının toplamıdır.