Avukat Özcan Pehlivanoğlu tarafından kaleme alınan bu metin, Türk dünyasına adanmış bir aydın olan Necip Hablemitoğlu’nu anma ve onun mücadelesini hatırlatma amacını taşımaktadır. Yazar, Hablemitoğlu’nun ailesinin Kırım’dan Balkanlara uzanan göçmen geçmişine dikkat çekerek, Türk milletinin yaşadığı tarihsel zorlukları ve göçleri vurgulamaktadır. Metin, Hablemitoğlu’nun 2002’de Ankara’da şehit edilmesinin düşman güçlerce yapılmış bir suikast olduğunu öne sürmekte ve bu olayın faillerinin bulunamamış olmasının Türk devleti için büyük bir eksiklik olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca, Hablemitoğlu’nun “Kemal’in Öğretmenleri”ne atıfta bulunarak, Atatürk’ün dış Türklerle ilgili gerçekçi ve akıllıca stratejilerini takdirle anmakta ve Türk milletinin büyüklüğünü ve mücadeleci ruhunu hatırlatmaktadır. Son olarak metin, Hablemitoğlu’nun şehadetinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, davanın geldiği noktanın olaya ne kadar yüzeysel yaklaşıldığını gösterdiğini belirterek derin bir muhakeme çağrısı yapmaktadır.
“Bir Türk için Bizans’ı tarihte kaldı zannetmek en büyük gafletlerinden biridir.”
Birçok Kırım ve Kafkas Türk’ü göçlerine ara vererek Balkanlara yerleşti. Ancak Balkanlarda Osmanlı-Türk Devletinin elinde çıktıkça gözler ana vatana doğru yeni göçler için çevrildi.
Kırım Türkleri arasında ana-babası, dede-ninesi Balkan topraklarında doğmuş olan insanımız çoktur. Hatta bunların bir kısmı halen hayattadır. Gelmeyenler ise Balkanlarda yaşamaya devam etmektedir.
Necip Hablemitoğlu; Kırım’dan yola çıkmış, Balkanlar da uzun bir mola vermiş olan, bir ailenin hayatını Türk milletine adamış değerli bir evladıdır.
Türk milletinin bu yiğit çocuğu 18 Aralık 2002 tarihinde Ankara’da şehit edilmiştir. Düşman güçlerce şehit edilişinin yaklaştığı bu günlerde; Hablemitoğlu’nu anmak, onun mücadelesini hatırlamak ve onun şahsında Türk Dünyasının karşılaştığı sorunlarla yüzleşmek, bizim için insani olduğu kadar milli bir görevdir.
Hablemitoğlu’nun şehit edilişinin detayları Ahmet Güler’in “Alman Derin Devleti” ve Talip Doğan Karlıbel’in “Alman Gizli Servislerinin Türkiye Operasyonları” adlı kitaplar da yeterince anlatılmıştır. Bugüne kadar, bir Allah’ın kulu da çıkıp bahsettiğimiz kitaplarda yazılanları tekzip etmemiştir.
Türk milleti açısından, bu olayın değerlendirilmesi icap eden en önemli yanının; vatan ve millet hizmetini yaşamının ana gayesi haline getirmiş olan bir Türk çocuğunu, başkent Ankara’da koruyamamış ve bugüne kadar katillerini bulamamış ya da katillerini bilsek bile deşifre edememiş olmamız olduğunu düşünüyorum.
Unutulmamalıdır ki; büyük devlet olmanın en büyük göstergelerinden biri “misli ile Mukabeledir“. Eğer bu iradeyi gösteremezseniz şamar oğlanına döner, onun bunun kucağında oyuncak olursunuz. Bugün olduğu gibi demeye dilim varmıyor. Zaten böyle bir şeyi milletime ve devletime hiçbir zaman yakıştıramam, bunu yapmayı uygun da bulmam.
Bana sorarsanız; bu millet ne bitmek bilmez göçleri ne bu kadar zulmü ne askerinin kafasına çuval geçirilmeyi ne de Hablemitoğlu örneğinde olduğu gibi değerli evlatlarını hain kurşunlara kurban vermeyi hak ediyor. Sustukça tepemize binmek için üzerimize gelindiğini her halde hepiniz görüyorsunuz.
Amacım Hablemitoğlu’nun mücadelesini anlatarak, Türk milletine bir kez daha oynanan oyunu açıklamak. Çünkü Türk milleti kötü hasletleri nedeniyle halen uyanmakta nazlanıyor. Tarih; onun için değersiz bir bilim dalı olmaya devam ediyor. Ancak ne yazık ki ders alınmazsa tekerrürün olacağını hatırlatan bir bilim dalı nasıl dikkate alınmaz !! İnşallah bunu bir an önce anlarız.

Yoksa birileri ülkenize gelir, başkentinizin göbeğinde ellerini kollarını saklayarak değerli bir insanınızı şehit eder ve yine ellerini kollarını sallayarak çekip giderler ya da aramızda yaşamaya devam ederler.
Türk milleti büyük bir millettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de 84 yıllık bir devlet değildir. Bu milletin ve onun yüce devletinin binlerce yıllık tarihi vardır. Türk milleti; insanlığa önderlik edecek genetiğe sahip, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki milletlerden biri hatta en önemlisidir. Bu gerçeği bilmek ve kabul ederek gereğini yapmak zorundayız. Bahsettiğimiz büyüklüğün getirdiği sorumlulukta aynı ölçüde büyüktür. Belki bu sorumluluk gözümüzü korkutmakta ve bizi mücadeleden alıkoymaktadır.
Ancak Hablemitoğulları gibi olan insanlar mücadeleden kaçmamakta ve gerekirse can ile bedel ödemek zorunda kalmaktadırlar.
Bizim bu nedenlerle Necip Hablemitoğlu’na ve onun gibi mücadele edenlere başta vefa olmak üzere büyük borçlarımız bulunmaktadır. Bu borçları en azından onları anarak göstermek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
O da biz onu anmadan önce “Kemal’in Öğretmenleri“ni anarak bunu yapıyordu. Biz de onu anarak millete ve devlete hizmetin unutulmayacağını vurgulamak ve göstermek istiyoruz.
Hablemitoğlu “Kemal’in Öğretmenleri“ni şöyle anlatıyor” gözlerini kırpmadan gösterilen Türk toprağına gitmişler, hayatları pahasına görevlerini sürdürmüşlerdi. Tıpkı şimdilerde güneydoğuda PKK’lı teröristlerce şehit edilen genç meslektaşları gibi!.. Ama Ali Kantarelli öğretmenin dışındakilerin ne adları ne de kabir taşları var!.. Ne giderken sormuşlar ne de Tanrı cennetine uçmağa varırken, ilgi ya da hatırlanmayı bekliyorlar mı? Sanmıyorum, çünkü onlar Türklüğe hizmet yolunda ulaşabilecekleri en üst mertebeye ulaşmışlar. Ama yinede siz lütfen gözlerinizi kapatıp buz gibi soğuk bir ülkede başında haç dikili bir kabir hayal edin ve içindeki şehitlerimize ulu Tanrıdan sonsuz rahmetler dileyin!.. Bir de gönül pınarınızdan süzülüp, kalp gözünüzden dökülecek sımsıcacık şükran ve sevgi dolu bir damla yaş!.. Hepsi o kadar…
Evet bir gün yolunuz Gagauz Yeri’ne düşerse, Çadır, Vulkaneşti, Taraklı gibi şehirlerde ve Kıpçak, Baurçi, Tomay gibi köylerde Gagauz soydaşlarımızın tertemiz Türkçelerini duyup bize olan duygusal yakınlıklarına tanık olduğunuzda artık bilirsiniz ki, bu bölgelerde “Kemal’in Öğretmenleri” görev yapmışlardır. Onların ulaşamadıkları Komrad ve çevresinde ise ana dilini konuşamayan, Ruslaşmak üzere olan Gagauzları gördüğünüzde ise en büyük Türk Atatürk’ü minnet ve hayranlıkla anarsınız ve kendi kendinize sorarsınız, 2000’e bir ay kala Türkiye Cumhuriyeti, hem de bu kalkınmışlık ve eğitim düzeyinde Gagauzlara Rusça ve Romence bilen kaç ilkokul öğretmeni gönderebilir? İşte Atatürk farkı!.. O, Türkiye dışında yaşayan Türklerin sorunlarına hiç ama hiç duygusal bakmadı; hele hele hiç “Ben Turancıyım.” demedi; istismara yeltenmedi, bunun içinde dünyanın kin ve nefretini üstümüze çekmedi, çektirmedi. Son derece akıllıca, sessizce, Türkiye’nin konumunu ve kaynaklarını riske atmaksızın gerçekçi bir strateji oluşturdu ve izledi. Örneğin, Hatay’a görevlendirdiği fedailerin başarılarını izledi ama sonucunu göremeden uçmağa vardı. O, Tanrı Cennetine ulaştığında, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya gibi ülkelerdeki Ali Kanterelli gibi nice “Kemal’in Öğretmeni” unutuldu, gitti. Bugün onların ve ailelerinin çektikleri acıyı ve hasreti lütfen yüreklerinizde hissetmeye çalışın ve bu fedakâr akıncı vatan evlatları için bir Fatiha’yı esirgemeyin!..”
Necip Hablemitoğlu’nun aziz ruhuna buradan binlerce Fatiha gönderiyoruz. Herkese de şunu diyoruz: Kemal’in Askerleri, Kemal’in Öğretmenleri, vel hasıl Kemal’in mensubu olmakla iftihar ettiği Türk milleti bütün varlığı ile ayaktadır. Canına kastedenlere gereken cevabı verecektir. Bu vesile ile Türk milleti uğruna toprağa düşenlerin ruhu şad, mekanları cennet olsun.
Not: Bu yazı 22 Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da yazılarak yayınlanmıştır. Sonraki yıllarda da rahmetli Hablemitoğlu’nu hatırlayalım diye defeatle katlediliş gününde yine tekrar sizlerle paylaşılmıştır. Ancak olayın günümüzde evrildiği yer, açılan dava ve yapılan tutuklamalar bizim olaya ne kadar yüzeysel baktığımızı gösteriyor. Türkiye’de bir şey demeden önce bilgiye ulaşmak ve çok derin düşünmek gerekiyor… Yine Hablemitoğlu’nu rahmetle anıyorum, mekânı cennet olsun…