Müzakere mızıkacısı olanlar çoğalıverdi birdenbire. Sevinçten uçanlar, keyiften dört köşe olanlar pürneşe!
O kadar sevindiler ki, böğürtülerinden kiminle ne müzakere edildiği, masada paylaşılanın ne olduğunu düşünemez, aklımıza getiremez olduk.
Kundaktaki bebeye kurşun sıkıp “vatan” isteyenler, el bebek gül bebek oluverdi aniden!
Bebek katillerine terörist, teröristlere bölücü demek kabahat oldu da, bölücülerle pazarlığa karşı çıkanlara, bölücü demek moda oldu şimdilerde…
***
Öldürerek, analar ağlamasın dedirtenleri hiç yadırgamadı zevat.
Silah zoruyla dayatılan, silahsız çözümü pek özlemişler belli ki.
Ülkeleri parçalayarak bölünmüşlükten, “büyük Türkiye” çıkarma becerisini, değme illüzyonistlere taş çıkartırcasına sergiler oldular.
Diyalog, empati, hak verme, yeni keşfettiklerimiz.
Kardeşlik, özgürlük, insancıllık, ağızlarda sakız!..
Çözüm, barış, cesaret, derseniz, dillerden düşmüyor.
***
Bölgemizde sınırlar yeniden çizilerken müttefik olduğumuz ülkeler, bağrımızda terörü yıllardır besleyip büyütenler, şaşıran yok. Aynı zamanda bu ülkeler elbirliğiyle müzakere şakşakçısı oldular, “hayret eden” yine yok!
Barıştırmak için mi katliam yaptırdılar, gören yok.
Atılan her adım “büyük Kürdistan’ın” bir parçasını oluşturuyor, “ne yapıyorsunuz” diyen yok.
***
Alçakların meydan okuması “sağduyu” olup, paçavralar “bayrak” sayılıp direklere çekildi, rahatsız olan yok.
***
Peki kimlerle ne konuşuluyor, neyin pazarlığı yapılıyor, nereye gidiyoruz?..
Söyleyen yok, soran yok, merak dahi yok…
Bilen Yok!..
Müzakere sekteye uğrar diye korkan çokta, ülke bölünüyor mu diye dert edinene rağbet, hiç yok…
***
İstiklal savaşında, kundaktaki bebeğini sırtına sarıp, mermi taşıyan Diyarbakırlı Türk anasının kemikleri iki defa sızlar oldu.
Kundaktaki bebeklerin kanına giren vahşilerin muhatap alınışına, Milletimizi Türk-Kürt bölüp, canilerin temsilci kılınışına…