Türkiye; soruşturmalar, davalar, yargılamalar, tutuklamalar, haklar, özgürlükler, terörle müzakere, ekonomik kaynakların yabancılara devredilmesi, yandaşların korunup kollanması gündemi ile konuşur hale getirilmiştir. Toplumsal ayrışma hızla yaygınlaşıyor.
Yargı; çağdaş ülkelerde görülmeyen bir tartışmanın içinde! Öylesine ki hemen her soruşturma, her dava, her karar lehte veya aleyhte tartışma konusu ediliyor.
İktidar ve muhalefet partileri, devleti yeniden yapılandıran yasal düzenlemelerde zıt görüşlere sahip! Uzlaşma yok.
Siyasetçiler gibi sokaktaki halk ta adalet var mı yok mu diye tartışıyor.
Nasıl mı? Bakın; Siyasi parti liderlerinden biri ben davanın savcısıyım derken diğeri avukatıyım demişti.
Yüksek yargı mensupları da öz eleştirisini cesaretle yapma erdemini göstermelidir.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı örtüsü altında yüksek yargının içine düşürüldüğü durumu kimsenin savunacak mecali yoktur.
Ancak yargıyı ayakbağı gören anlayışı da kabul etmek mümkün değildir.
Siyasilerin kuvvetler ayrılığının kendilerine engel oluşturduğuna ilişkin sözlere Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nden tepki gelmiyor.
Yasama ve yürütme faaliyetlerinin siyasal toplumların amacına uygun olup olmadığı, her an denetlenebilmelidir. Bu durum iktidarlara daha çok saygı gösterilmesini sağlar.
Hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda Anayasa yoktur.
Yargıyı, mahkemeleri ayak bağı olarak gören anlayış; demokratik bir anlayış değildir. İdari ve adli davalarda bu serzenişte bulunursunuz artık adalet, hakimlerin ve savcıların ürettiği şeyin adı olmaz. Siyasilerin hoşuna giden şey adalet olur.
Siyasetçiler son anayasa ve yasa değişikliklerden önce her yerde yargıyı yuhalatırlardı. Yargıda istedikleri yönde çok değişiklik olmasına rağmen bu bile artık onlar için yetersiz gelmeye başlamıştır.
Yargı gücünü vesayete dönüştürerek, bunu yargı bağımsızlığıyla meşrulaştırmaya çalışmanın hukuk devletinde yeri olamaz.
Yargının sorunları için önerilen çözüm yollarının; konjonktürel dalgalanmalara, değişen ve seçilen kişilerin kimliğine bağlı olarak sürekli revize edilmesi endişe vericidir.
Yargı siyasetin içine çekilmiştir.
Hukukun üstünlüğüne olan inançla, her zaman yargıyı her türlü siyasetten uzak tutmaya çalışılırken, siyasal iktidarın, yüksek yargının sorunlarına yönelik siyasi yaklaşım göstermesi son derece endişe verici bir durumdur.
İntikam hissi ile öç alma duygusuyla yargıyı yönlendirmeye ve yandaş yargı ile isteme uygun hukuk kararı oluşturulmasına yönelik düşünceler, Türkiye’nin hukuk devleti imajını zedeler.
Tarafsız, yansız, adil yargı oluşturmaya yönelik önerilen her çözümü peşinen reddetme alışkanlığından kaçınmalıdır.
Siyasi iktidara bağımlı yargı yaratmak amacı her zaman siyasi iktidarların özlemi olmuştur.
Siyasi iktidar, kurumlar arası ve yargı erkleri arası zıtlaşmaya meydan vermemelidir.
Bu kutuplaşma nereye kadar böyle gidecek?
Unutulmamalıdır ki; adalet bir gün herkese lazım olur.