Sevgili okurlarım! Başbakan son günlerde; paralel yapı dediği cemaatle iyice kanlı bıçaklı oldu. Yapılan onca haksız ve hukuksuz uygulamalar birer birer gün yüzüne çıktıkça; bundan tırsan Başbakan bu suçlardan ve vicdansızlıktan sıyrılmak için, bütün suç ve günahı paralel yapının üzerine yıkmak için çalışmakta.
Oysa bu suç ve günahı, paralel yapı dediği cemaatle birlikte baş başa verip yaptığını dünya âlem bilmektedir.
S. Başbakan kendini savunurken; “Biz aldatıldık” demekte.
Kimler aldanır, kimler aldatılır?
Saflar.
Peki! S. Başbakan, SAF mı?
Güldünüz değil mi?
Elbette güleceksiniz! Çünkü Başbakanın saf olmadığını sizlerde adınız gibi bilmektesiniz.
Öyleyse neden S. Başbakan, “Biz kandırıldık!” demekte?
İşin aslı şu:
S. Başbakan TSK’dan, bazı ilim ve bilim adamlarından, kimi rektörlerden ve çoğu gazeteci ve yazardan rahatsızdı. Bunların şahsına ve hükümetine karşı dirençlerinden ve eylemlerinden korkuyordu.
Bunların bertaraf edilmesi gerekliydi/gerekiyordu.
S. Başbakan çok kurnaz olduğu için bir maşaya ihtiyacı vardı.
Bu maşa, elbette cemaat olabilirdi.
Konuşuldu, görüşüldü. Karşılıklı istek ve niyetler belirlendi. Ve devreye cemaat, İslam’ın asla tasvip etmediği kaset ve iftiralarla giriverdi.
Gazetelerinde, TV’lerinde bu DİRENÇ unsurlara karşı sistemli bir kara propagandaya başlandı.
İstenen olmuştu.
Özel Yetkili Mahkemelere ve Emniyete yapılan ÖZEL tayinlerle iş bitirildi.
Ordu kışlasına çekildi. Yargı susturuldu, yazılı ve görsel basın tam olmasa da kontrol altına alındı, kimi siyasetçiler devre dışı bırakıldı.
Bütün bunlar olup-biterken S. Başbakan, bir köşede bıyık altından kıs kıs gülmekteydi.
O sıralarda bu yapılanların Dinle, İslâm’la, ahlakla uyuşmadığı aklının ucundan dahi geçmemişti.
Ne dinin kuralları, ne Kuran’ın ayetleri nede Hz. Muhammed’in ahlakını asla hatırlamamıştı.
Ne zamana kadar?
17 Aralık” Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları” patlak verinceye kadar.
18 Aralık günü S. Başbakan, paralel yapıyı da, haşhaşinleri de öğreniverdi. Emniyete ve yargıya sızmaları hatırlayıverdi. Oysa oralara atadıklarının hepsinin altında, ya Adalet Bakanı’nın, ya İçişleri Bakanı’nın imzası ile kendi imzalarının olduğunu unutmuş gibi feryadı figana başladı.:
“Biz arkamızdan vurulduk, paralel yapının kurbanı olduk, kandırıldık!”
Yerseniz.
Yediniz mi?
Bunlar, bana göre S. Başbakan’ın kendisini ve etrafını kurtarmak için döktüğü TİMSAH GÖZYAŞLARINDAN başka bir şey değildir.
Başbakan’ın saflığı bence şudur:
Bu işleri organize ederken, bu vicdansızlığı ve hukuksuzluğu yaparken bunların bir gün, KENDİSİ için de yapılabileceğini hesaplayamamış olmasıdır.
Ya değilse S. Başbakan asla SAF değildir.
Ayarlarını bozduğu kantara kendisi de çıkmak üzere olunca; “kantar bozuk, kantar hileli” diye bağırması ondandır.
Esen kalınız.