Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Ulusal Kanal’ı Kapatıyorum

15-16 yıldır Ulusal Kanal’ı izlerim. Televizyonumun 1. sırasında Ulusal Kanal var. Genelde her haber ve yorum kanallarına bakarım. Bundan böyle Ulusal Kanal’a bakmayacağım, kapatıyorum. Bunun birçok nedeni var. Şimdilik sadece ikisini yazarak kapatma düşünceme açıklık getiriyorum.
 
1-
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ İLE İLGİLİ BİR HABER:
 
Tarih, 24 Nisan 2019 Çarşamba. Saat, 18.30. Ulusal Kanal ana haber bültenini açtım. Haber spikeri Murat Şahin şu anlamda bir haber verdi:
 
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, “çocukların uyuşturucudan kurtulmalarını önlemek için bir komisyon kurulmasını önerdi. Önerge AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla reddedildi. Belediye siyasi tartışmalarla uğraşmasın işine baksın, İstanbul halkına hizmet etsin…”  
 
Görüntüleri olduğu halde verilmeyen bu haber ve yorumdan ne anlaşılır? İstanbul Belediyesi’nin çocuklarımızın uyuşturucu alışkanlığına (hastalığına) yakalanmamaları için yapmak istediği bir girişim siyasettir (!), İstanbullulara hizmet değildir (?), belediye görevini yapsın.
 
Bu yorum ve kamuoyu oluşturma çabası var ya; İstanbul Büyükşehir Belediye’si Başkanı ve partisine karşı takınılan bir tutumdur, kamuoyunu yanlış bilgilendirmedir, çocuklarımıza gaddarlıktır. Ayıptır, ayıp. Bir kişi yahut siyasi partiyi beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama mantıklı ve haklı olacaksınız, biraz vicdanlı olacaksınız. Uyuşturucu ile mücadele etmek için düşünce üretmek, komisyon kurmak, adım atmak bir belediye başkanı yahut belediye meclisi için siyaset yapmaktır, görevden kaçmaktır, öyle mi? Biz bu kadar ahmak yahut sürü müyüz?
 
Çocuklarımızı ve yurttaşlarımızı zararlı alışkanlıklardan korumak Anayasamızın (Md: 58), 1580 sayılı Belediye Kanunu’nu ile 1593 Umumi Hıfzıssıha Kanunu’nun, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun, ilgili Bakanlıklar ile onlara bağlı kurum ve kuruluşlarının, tüm medyanın görevidir. Herkes ve her kuruluş, yani toptan MİLLET, bütünüyle DEVLET bu görevi yapacak. Burada görevde “sen-ben” olmaz. Kişiler ve kuruluşlar bu görev karşısında donanımlı ve garazsız olacaklar.
 

 
2-ATATÜRK-23 NİSAN-DOĞU PERİNÇEK TARTIŞMASI:
 
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek 22 Nisan 2019 günü Ulusal Kanal’daki “Çıkış Yolu” programına katıldı, programın sonuna doğru, programcılardan birisi: “Atatürk ve 23 Nisan Çocuk Bayramı’na ilişkin açıklamalarına tepkiler geldiğini” dile getirerek görüşünü sordu. Perinçek’in verdiği cevaplar özetle şöyle:
 
“Atatürk’ün bir yanlışı. 23 Nisan’ı çocuk bayramı yapmak yanlış. 23 Nisan bizim devrim günümüz. 23 Nisan’da Padişah hükümeti yıkıldı. Atatürk Peygamber değil. Bunlar çok büyük yanlışlar. Türkiye bugün bir devrim eşiğine gelmiş; üretim devrimi yapıyor. Çocuk bayramı diye devrim unutturuluyor. Atatürk bir hata yaptı. Hatta çok ciddi bir hata yaptı. O gün görememiş; bakın 23 Nisan Balon Bayramı’na dönüştü..”
 
Perinçek, “Kemalist Devrimi Tamamlamak” (26 Nisan 2019) 23 başlıklı yazısında tekrar 23 Nisan devriminin özüne ilişkin daha detaylı yorumlar yaptı, “Atatürk devrimciliğinin Vatan savaşı ve üretim devrimi mevzisinde olduğunu” yazdı, 22 Nisan günü Atatürk hakkında söylediklerine değinmedi. Perinçek’in 22 Nisan ile 26 Nisan günlerindeki konuşma ve yazdıklarından doğru olanları var, yanlış olanları var.
 
Perinçek’in, “23 Nisan’ın sırf Çocuk-Balon Bayramı”na dönüştürüldü, devrim günümüzün (23 Nisan) unutturulduğu sözleri doğru olmakla birlikte: “Atatürk 23 Nisan’ı çocuk Bayramı yaptı, Atatürk ciddi ve hatta çok ciddi bir hata yaptı, Atatürk o gün görememiş, Atatürk Peygamber değil, bugün Atatürk devrimciliği Üretim Devrimi mevzisindedir” gibi iddia ve düşünceleri yanlıştır. Şöyle ki:
 
*Atatürk 23 Nisan’ı Çocuk Bayramı yapmamıştır. TBMM, 23 Nisan 1921 günü çıkardığı bir kanunla 23 Nisan’ı “Hakimiyet-i Milliye (Milli Egemenlik) Bayramı” ilan etmiştir ve Atatürk ölünceye kadar 23 Nisan günü kutlanan “23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı” aynı ad ve özelliğini korumuştur. Doğu Perinçek bunun böyle olduğunu bilir. Bildiği halde neden, “Atatürk 23 Nisan’ı çocuk bayramı yaptı” diyor, bunu anlamak mümkün değil.
 
*Atatürk, bizim gibi bir insan olma yönüyle bazı hatalar yapmış olabilir. Ama Atatürk, askerlik ve devlet hayatı boyunca, ölünceye kadar “ciddi, çok ciddi” bir hata yapmamıştır. Bunu söylemek Atatürk’ü insan üstü görmek değildir; Atatürk’ün hakkını teslimdir. Ciddi ve çok ciddi hata yapan birisi Türk milletini yok olmaktan kurtaramaz, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kuramazdı. Herkesin parti kurma, düşünce üretme gibi hakları var ama, durup dururken, safını Atatürk’ten yana belirleyen kişilerin kafaları karıştırma hakkı yok. İnsan konuşurken amacını aşan bir söz söyleyebilir, ancak bir sonraki konuşma veya yazısında bunu düzeltir.
 
*Perinçek, “Atatürk Peygamber değil” diyor. Tabii değil. Şimdiye kadar, “Atatürk Peygamber” diyen mi oldu da bunu diyorsunuz? Bu nasıl bir çıkış, bu çıkışın gereği ne? Halkımızın ve dünyanın deha ve devrimlerini keşfedip kendisine saygı duyduğu Atatürk’ü bir türlü sevemeyen yerli münafıklar, “Atatürk’ün ilahlaştırıldığı” yalanıyla Atatürk’e düşmanlık yaparlarken, biz yoktan, böyle bir çıkış yaparsak, o münafıkların elini rahatlatırız. Günümüz Türkiye’sinde Atatürk’e “Peygamber, Allah” diyen birisi yok ama, birilerine: “Peygamber, Allah’ın vasıflarını taşıyor” diyen sapıklar, bu sapıklara ses çıkarmayan milyonlar var. Biz bunu düşünelim.
 
*Padişahlığın kaldırılması, TBMM’nin açılması Atatürk ve Cumhuriyet Türkiye’si devrimlerinin başlangıcıdır, en büyüğüdür. Bunun unutturulması yahut balonlarla gölgelenmesi tabii ki affedilemez. Ne var ki, Cumhuriyet meclisi sırf 23 Nisanlardaki balonlarla ötelenmiyor; Cumhurbaşkanlığı sistemi ile, biri “malum”, biri “meçhul”, yarımı bölücü 2.5 kişinin meclis iradesine egemen olması, meclisin, “dikte meclisi” meclisi yapılmasıyla da gölgelenip karartılıyor. Bugün Türkiye’nin gerçek Atatürkçü parti başkanları ve aydınları bunu gündeme getirmeliler. Atatürk’ün istememesine rağmen getirilen “Başkanlık sistemi”ne boyun eğdiğimiz sürece otokritik yapmalıyız, yurttaşlarımızı parlamenter sisteme hazırlamalıyız.
 
*Türkiye’de bugün, siyaseten Atatürk devrimciliğini uygulayan bir irade ve kadro yok. Aksine kök salan Atatürk devrimleri kök, gövde ve dallarıyla birlikte patır, patır sökülüyor. Atatürk devrimciliğinin olmadığı bir yerde üretim ekonomisi olmaz, tüketim ekonomisi olur. Nitekim Cumhuriyet’imizin 1920’den beri sağladığı kazanımlar büyük oranda elden çıkarıldı. Önümüzdeki ay ve yıllarda elimizdeki üretim ve gayr i menkullerimizin de elden çıkarılacağı tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gerçek bu iken, bizim: “Atatürk devrimciliği üretim mevzisindedir” tezimiz gerçekçi değildir, Türkiye şu anda üretim mevzisinde değil; tüketim bataklığındadır.
 
*Bir iki cümleyle de olsa şu “Çocuk Bayramı”na değinmek gerekiyor. Biz Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında ve Kafkaslarda yüz binlerce şehit verdik. Şehitlerimizden geriye milyonlarca yetim-öksüz, kız-oğlan çocuğumuz kaldı. İttihatçılar ve Kazım Karabekir Paşa bu çocuklara sahip çıktılar, “Himaye i Etfal” Cemiyetleri kuruldu. Kurtuluş Savaşımızın da çok sayıda yetim ve öksüz çocuğu vardı. Bu çocuklar için de “Çocukları Koruma”, “Çocuk Günleri” yahut “Çocuk Bayramı” günleri yapıldı. Çokça, Ulusal Egemenlik (23 Nisan) Bayramı ile Çocuk Bayramı çakıştı ama, Atatürk’ün ölümüne kadar bu bayramlar ve kutlamalar ayrı, ayrı sürdü. Ayrıca Atatürk’ün çocukları çok seven, onlara geleceğin çağdaş ve güçlü Türkiye’sini hedef gösteren bir yapısı ve ideali vardı. Bu yüzden Atatürk 23 Nisan’larda çocukları da hiç unutmadı, geleceğimizi onlara emanet etti. Atatürk’ün çocuk sevgisinden, onları çiçeklerle karşılayıp kucaklamasından daha doğal, daha güzel ve daha anlamlı ne olabilir? Atatürk 23 Nisan’ı çocuk bayramı filan yapmadı, ölümünden yıllar sonra, 12 Eylül ihtilalcileri Milli Egemenlik (Meclis) Bayramı ile Çocuk Bayramı’nı birleştirdiler.
 
*Bu düşüncelerimi dedi-kodu yapmak, sen-ben tartışması yaratmak için yazmıyorum. Halkımız bunları da duysun, Atatürk’ün üzerine gölge düşmesin diyorum. Bir haber-yorum kanalının gereksiz ve yararsız gördüğüm bir haber ve yorumuna, Atatürk ile ilgili bir açıklama ve çıkışın bize hiçbir katkı sağlamayacağı düşüncemi dile getiriyorum. Bu iki olay beni fazlasıyla etkiledi. Esasen Ulusal Kanal’ın birkaç yıldır izlediği yayın politikası dikkatlerimden kaçmıyordu. Bu nedenlerle evimdeki Ulusal Kanalı kapatıyorum. Benim Ulusal Kanalı kapatmamla Ulusal kanal kapanacak değil, yayın hayatını sürdürecek. Bir eksik seyircisiyle…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!