Bizler, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nın kapısının önünü süpürmenin dâhi bil cümle dünya makamından efdâl olduğu idrakine sahip, Özmen ve Önkuzu’ya verilenden gayrısını istemekten hayâ edip üzerinde hilal ile yıldızın parıldadığı küçük bir kabri yek pâre acuna tercih eden “Ocaklı” gençleriz.
Bizler, birimiz gittiği vakit, arkasından binlercesinin geleceğinin farkında ve davanın asıl sahibinin şahıslardan azade olarak Allah(c.c.) olduğunun idrakinde olan Alparslan Türkeş’in Türk Milleti’ne emanetleriyiz.
Bizler, 1968′den bu yana, yeri geldiğinde damla damla alın teri ile yeri geldiğinde ise oluk oluk şehit kanı ile devr-i dâim eden bu çarkın, kıyamet günü İsrafil’in sûru üflenene kadar dönmeye devam edeceğine, amentüye iman ettiği gibi iman etmiş; Hoca Ahmed Yesevi dergahlarının ve Peygamber Ocakları’nın hizmetkarlarıyız.
Bizler şahıslarla, şahsiyetlerle ve şahsiyetsizlerle uğraşmak yerine, cemaziyelevvelimize yaldızlı bir ocak şehadetnâmesini nakş’etme gayretinde olan ülkücü olabilme ülküsünün, hâvf ile recâ arasında gidip gelen talebeleriyiz.
Bizler, milletinin istikbali için kendi istikbalinden ve dâhi mevcudiyetinden vazgeçmiş bir neslin çocuklarıyız. Bizlerin ilk sözü de, son sözü de, sükûneti de, çığlığı da birdir.
Dudaklarımızdan dökülmesini arzuladıkları kem sözleri, ağzından salyalar akarak bekleyen fitne odaklarının, ruhumuz bedenimizden çekilmediği müddetçe işiteceği tek bir söz vardır:
Kahrolsun devran, yaşasın Ülkü Ocakları!
sozkonusu.net