“Kışın ayazında karlı gününde,
Gelmişim halini soram ay ata!
Hayat bin dağ çekti yaram üstüne.
Yaman sızlar yaram ay ata!” (Karabağlı Vügar Zahiroğlu)
Görmedikleri, o günleri yaşayanların bile hayatta olmadığı olaylar hakkında hüküm veren; soylu bir milleti soykırımcı ilan edenler, 1992 yılında doğmuş çocukları ile yaşıt olan Hocalı’nın acısını bilmiyorlar Hocalı’nın 20. Yüzyılda soykırıma uğradığını görmek istemiyorlar. Belki de katledilmiş masum insanların onlar için bir önemi yok. Muhakkak ki yok!
Şubatla birlikte yeryüzüne düşen cemreler, insanlığın vicdanına merhameti düşürmemişti. Üzerinden 20 yıl geçmiş ve yaralar hala kanıyordu. Yalova’dan ASEF (Asılsız Ermeni İddiaları İle Mücadele Federasyonu)’in değerli başkanı Şemsettin Gürtekin Bey’in organize ettiği kafile ile koyulduk yollara…
Ve 20 yıl sonra o gün doğanlarla birlikte Taksim’deydik.
Hiç kimsenin gönlünde, intikam gibi Türk’e yabancı bir his yoktu.
Var olan sadece ve sadece bugüne kadar Türk Milleti’ne gösterilmemiş, esirgenmiş olan “adaletin tecelli etmesi” arzusu vardı. Gönüller birdi, dilekler birdi. Yaşları ile aynı olan bir soykırımı seslendiriyordu gençler.Türk’ün hülyalı şehri o gün binlerce Türk’ü tek bir yürek olarak gördü. Azerbaycan bütün varlığı ile oradaydı. Türk’ün ebedi yurdunun acısını gönüllerinde duyan yüzbinler sel gibi meydana aktı. Vatanından zorla göçürülmüş, bağları harap edilmiş, gül bahçeleri talan edilmiş, dudaklarından gülümseme silinmiş, bir zamanların en güzel nağmelerinin seslendirildiği Karabağ’ın yasını; şimdi Türk’ün hayal şehrinde hep birlikte duyuyorlardı. Kalabalığın içinde Karabağlı bir ses olan Firuz Sexavet’ten “Ağdam Hasreti ‘ni “ dinler gibiydim. Kimbilir topraklarını, sevdikleri kaybetmiş bu insanların içinde hangi duygular fevaran ediyordu.
Dünyanın dört bir yanında kuruldukları köşelerde, bu asil millete kinle intikamla dolu Ermeni Diyasporasına sesleniliyordu."Türk Korkusu" ile ürettiklerine elbette birçok ülkeyi inandırmışlardı. İkbal hesapları sebebi ile doğrudan yana olmaları gerekenlere ve bunu engelleyen vicdan yoksunu yüreklere seslendiler. Karabağ’ın yıkılmış direğini kanları akarken ayağa kaldıracaklarına söz verdiler.
Annesinin kesilmiş memesinden süt yerine kan emen bebeğin sesi kalbinde yankılananların haklı isteğine dünya kayıtsız kalamayacaktır. Elbet Türk’e yapılmış ne ilk nede son olacak bu soykırımın vahşi yüzü gün yüzüne çıkacaktır.
Kışın bahara döndüğü günlerde zemheriye tutulmuş masum insanların âhı elbette ne yerde, ne de gökte kalacaktır!
Taksim Meydanı’nda Allah’tan ve insanlıktan istenen “adalet” yerini bulacaktır!
Bu vesile ile bir kez daha Yalova’da birçok güzel çalışmaya imza atmış olan Yalova ASEF Başkanı Sayın Şemsettin Gürtekin Bey’e ve dernek üyelerine yapmış oldukları bu külfetli hizmetten dolayı teşekkürü borç bilirim.
Tanrı Türk’ü Korusun!