Bu Bir İnfial Yazısıdır

Değerli Gördesliler, aşağıda milletimizi infiale sevkeden olaylar neticesinde yüzkitabı’nda (facebook) paylaştığım yazılar, olayın vuku buluş tarihine göre alıntılanmıştır.
Ancak sizlerle de paylaşmak istediğim birkaç konu var:

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihteki bütün Türk devletleri gibi bir Türk Devletidir. Türk Devletleri, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, egemenliklerini Türk milleti dışında bir öge ile paylaşmamıştır. Türk Devletlerini, daima, Türk milleti kurmuştur.

Günümüzün saygın tarihçilerinden değerli bilim adamı Prof.Dr. İlber Ortaylı, altı-yedi yıl önce üniversitemizde verdiği bir konferansta şunları söylemişti: “Batılılar bizi, Türk ve Müslüman olarak görüyorlar, öbür Türk devletlerinin, son olarak da Osmanlı Türk Devletinin devamı olarak görüyorlar, istediğiniz kadar inkar edin, onların gözünde Türksünüz ve Müslümansınız”

Görüldüğü gibi, gerçek bir tarihçinin gözünden oldukça yalın, hilesiz ve hurdasız karşımızda durmaktadır.

Ama gelin görün ki, Çanakkale’de Türk Devletiyle hesabını bitiremeyenler, İstanbul’un, Erzurum’un, İzmir’in, Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında olmasını hala hazmedemeyenler, başımıza durmadan çorap örüyorlar. Bu çorapların ilmekleri, hep demokrasi, eşitlik ve özgürlükler üzerinden atılıyor, bir de yalanlarla…

Fakat işin ilginç ve esef veren yanı, Türk tarihinden; Bilge Kağan’dan, Sultan Alpaslan’dan, Ertuğrul Gazi’den; Cihan Fatihi Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman gibi, Abdülhamit Han gibi, dahi Türk devlet adamlarından ve onların bakış açılarından bizim hiç ders almayışımız ve onları hiç anlayamamamızdır. Onlar, adaletle hükmederken Türkçeyle ve Türk milleti adına “İla-yı Kelimetullah” için hükmediyorlardı.

Şimdi beş bin yıldır yazı dili olarak yaşayan Türkçe ile varlığı boyunca hiç yazı dili olamamış ağızlar, aynı kefeye konuyor ve AB durmadan bizden diyet istiyor… Beyler, müsaadenizle, Türkçenin ve Türk milletinin diyeti olamaz…

Merhum, değerli bilim adamı Durmuş Hocaoğlu bu meselelerin ve açılım hikayelerinin doruğa çıktığı zamanlarda “ Ya ikinci Ergenekon, ya ikinci Endülüs” demişti de kimse bu sözleri ciddiye almamıştı…

İkinci bir Endülüs olmamak için Türk milletinin tecrübesi vardır. Türk Devleti, şehitlerimizin kanlarından yılanlara ve çiyanlara yuva yapamaz. Kendi devlet sınırları dairesinde bu güne kadar yaşattığı Rumu, Kürdü, Lazı, Çingeneyi yani topyekûn Türk Milletini müraffeh yaşatmak ve adaletle hükmetmek azmi ve teçhizatı dün vardı bu gün de olacaktır.

Yeter ki tarihte aldandığımız Çin sözleri ve ipekleri gibi, bu gün de AB ve ABD’nin kasıtlı demokratik çözüm söylemlerine aldanmayalım. Biz, kimseden demokrasi dersi alamayız. Biz, kuşları için bile sebiller ve evler yapan, yetime, muhtaca, yaralıya bütün şefkatini akıtan bir milletin evlatları değil miydik? Komşusu siftah yapmadığı için ikinci bir alışverişi yapmayan, onu yan dükkana gönderen atalarımızın torunları değil miyiz?

Kapitalizmin sefil ve alçak oyunları karşısında biz yok olamayız. Dünya açları, karınlarını bizim topraklarımızı bölerek ve sömürerek doyuramaz. Biz, namert olmayanı, ahde vefayı bileni ve yaşadığı toprakların kıymetini bilenleri doyurabiliriz…

Evet, çağ bilgi ve teknoloji çağıdır. Ama ne yazık ki, bilgi ve teknoloji, insanlığı “insanlık” vasıflarından uzaklaştırmıştır. “İnsanlık” vasıflarından uzaklaşmış olanlara bizim vereceğimiz çok ders vardır. Yeter ki meselelere kendi zaviyemizden bakalım. Bize dayatılan gündemlerle zaman harcamayalım.

Hepinizi Türk ve İslam tarihini yeniden okumaya davet ediyorum.
Son bir haftada verdiğimiz otuz şehide ve öncekilere Allah Rahmet etsin, “Adı güzel kendi güzel Muhammed” onlarla birlikte olsun ve Türk Milletinin başı sağ olsun!

19 Ekim 2011

Bu gece yıldızlar parlamayacak, ay karanlığa bürünecek…Kuşlar yuvalarında sessizliğe yatacak…Sonbaharın kırmızı gülleri şehit tabutlarının üstünden gözlerimize doğru kanayacak…

Ve insanlar durmadan konuşacaklar, yorumlar, tahliller, değerlendirmeler yapılacak. Ekranlardan, sütunlardan sözler, cümleler dökülecek evlerimize odalarımıza. Kimse, ocaklara düşen ateşi görmeyecek, Türkün ocağının söndürülmesine ramak kaldığını farketmeyecek kimse…

Aldanmak ne kolay allanıp pullanıp önümüze konan demokrasi sözlerine…
Biz böyle hep aldanacağız, Mehmetler hep böyle yollara serilecek, düşecekler bir yıldız gibi avuçlarımıza…

Hep yumuşak sözlere kanmamış mıydık, ipekler, tatlı sözler bizi bölmemiş miydi?
Öyleyse, yeniden düşünmenin ve yeniden dirilmenin vakti bugün değilse ne zamandır?

20 Ekim 2011

Biz bu topraklara rahatça basalım diye onlar bedenlerini toprağa serdiler; biz kesilmeden nefes alalım diye onlar soluklarını gönderdi Tanrıya; biz keyfimize bakalım, işimizi yürütelim diye onlar kale oldular kurşunlara…Arkalarında onulmaz acılar, analar, eşler, sevgililer, hayaller, umutlar bırakarak gittiler…Hesapsız, kitapsız, yalpalamadan, evirmeden, çevirmeden toprağa düştüler…

Kiminin çekmecesinde evlilik cüzdanı, kiminin parmağında nişan yüzüğü kaldı..
Kiminin ardında melek yüzlü bebeler , kiminin ardında gökyüzüne çivilenmiş gözler kaldı…

Şimdi oturduğumuz koltuklar diken değil midir bize!

Şimdi aldığımız nefes haram değil midir bize!

Şimdi yuttuğumuz lokma demir değil midir boğazımızda?

Ve biz nasıl rahat uyuruz, nasıl hesap veririz karakollarında yalnız bıraktığımız Mehmetler mahşerde karşımıza geldiğinde…

Onları istihbaratsız, teçhizatsız ve donanımsız bırakanlar bu veballe kalsınlar o gün…

habergordes.com

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!