Hukukun Siyasallaşması

Milletvekili Genel Seçimleri ile Meclis’e girmeye hak kazanan 2’nci Ergenekon davasının tutuklu sanıkları gazeteci Mustafa Balbay ve Prof. Dr. Mehmet Haberal’la; korgeneralliği sırasında bir törende  Başbakan Recep Tayyip için ayağa kalkmayan ve Başbakan’ın açık itirafına göre neticede balyoz davası isimli sanal bir yargılama ile tutuklanan  Engin Alan Paşa’nın tahliye istemleri reddedildi.  İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün sanıkların  tahliye; üye hâkimler Sedat Sami Haşıoğlu ve Hasan Hüseyin Özesme ise tutukluluk hallerinin devamı yönünde görüş bildirdiler.  İtiraz yolunun açık olduğu belirtilen kararda “Dosya kapsamı, isnat olunan suçlamalar, dosyadaki belgeler, raporlar, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK 100/3’üncü maddesinde sayılan suçlardan olması, bir kısım sanıkların halen savunmalarının alınmamış olması” gerekçe gösterilerek; Haberal, Balbay ve  Engin Alan’ın tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karardan birer suretin gecikmeksizin, TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine karar verildi.  Görülen odur ki; 3 kişilik hakimler kurulundan Başkan tahliye istiyor ama,  diğer bir çok kararlarda olduğu gibi diğer iki hakim de bu isteğe red kararı veriyor. 
  Kararda, “Yasal mesnede dayanmayan, ‘milletvekili seçilmenin tahliye sonucunu doğuracağına itibar ederek, tahliye kararı verilmesi, milletvekili seçilemeyen diğer sanıkların mevcut hallerinin devam ettirilmesi, hiçbir hak ve nefaset ilkesi, eşitlik kuralı ile bağdaşmaz.”  Denilerek,  “Milletin seçtiği vekillerin Anayasal dokunulmazlık  hakkı kazandıkları” gerçeği göz önün alınmıyor.. Sanıklardan Engin Alan paşanın, Başbakan’a saygı göstermediği için içeri alındığı bizzat Başbakan tarafından dile getirildiğine göre durumun vahameti daha da artıyor.
Bu bir hukuk skandalıdır ve hukukun siyasallaşmasının tipik örneğidir.
  Kaldı ki; Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ise karşı görüşünde, geçmişteki Sabahat Tuncel davasını  müşahhas bir örnek göstererek  şu konulara yer veriyor. “Sanıklara isnat olunan suçun vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumuna, sorgu ve savunmalarındaki anlatımlarına, suç vasfının değişme ihtimaline, beklenen gayenin sağlanmış olup, bu aşamadan sonra kaçma, saklanma, delilleri karartma şüphelerinin bulunmamasını dikkate alınarak, tahliye edilmeleri yönünde oy kullanmaktayım. TBMM üyeliğine demokratik yollardan seçilen bu kişilerin kazanmış oldukları bu nitelikleri sebebiyle kaçma, saklanma ve delilleri karartma ihtimalleri de kalmamıştır. Aynı suçlamalarla yargılaması yapılan Sebahat Tuncel, 2007’de milletvekili seçilmesinden dolayı kazanmış olduğu, temsil niteliğinden dolayı tahliye olmuş, parlamentoda görevini yapmıştır. Bu durum, AİHM kararlarındaki açık kriterlerle birlikte bir emsal olarak değerlendirilmeli.”
  Bu konuda, CHP Genel Başkanı  Kılıçdaroğlu’nun ileri sürdüğü  görüşleri de dikkate değer: “Eğer siz bunların parlamentoya gelmelerine engel koyarsanız halkın iradesini yok sayarsınız. Bu yargı kararı halkın iradesine vurulan bir darbedir. Bu darbeye sessiz kalmayacağız. Meclis’te sonuç alıncaya kadar azimle ve kararlılıkla sürdüreceğiz. Bunu herkes böyle bilsin. Birileri siyasi otoritenin isteği konusunda karar verecek, CHP sessiz kalacak. Buna izin vermeyiz. Demokrasi hepimiz için vardır, hukuk hepimiz için vardır. Birileri için demokrasi birileri için hukuk yoktur. Arkadaşlarımız milletvekili olarak gelecek ve hür iradeleriyle bu görevlerini yerine getireceklerdir.”
  Bir yazar olarak niyetim, kesinlikle bir mahkeme kararını etkilemek değildir elbet de. Ne var ki; bu tür davalarda neden hep 2-1 kararı ile red çıkıyor ve neden sırf geçmişte Başbakan’a ayağa kalkmadığı için Ordumuzun kahraman bir generali çok daha sonraları içeri tıkılıyor ve millet de O generali milletvekili seçerek kendisine dokunulmazlık verdiği halde bu  konu dikkate alınmıyor?
  Mahkemelerin Türk Milleti adına karar verdikleri doğrudur.  Peki,  Türk Milleti bizatihi kendisi  bir şahsa dokunulmazlık veriyorsa bu karar “yok” hükmünde mi sayılacaktır?
  Cahilliğime verin; bir Türk vatandaşı olarak bu durum benim içime sinmiyor:  Başbakana ayağa kalkmayan kişi bu “saygı eksikliğinden” dolayı suçlu idiyse niye o zaman mahkemeye vermedin? Diye sormazlar mı adama?
  Çok iyi hatırlıyorum; bir zamanlar Cem Uzan  televizyonlar vasıtası ile aynı başbakana, değil ayağa kalkmamak,  “dinsiz-imansız-Allahsız” dediği için mahkemeye verildi ve eski parayla 2 buçuk milyar lira tazminata mahkum oldu. Fırsat varken Engin Alan’a da tazminat davası aç ve bir “gemicik” parası da O’ndan kazan!
  Hukuk, herkese lâzım. Gün gelir  “padişah”a bile lâzım olur.  

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!