Erken yaş evlilikleri sanıldığı gibi sadece kadınların sorunu değil, sosyolojik bir kadın-erkek sorunu: bir gerçek var ki, bu durum özellikle kız çocukları için daha dramatik sonuçlar doğurmaktadır.
Bu konuda ki rakamlar korkunç: Yirmi bin aile, on altı yaşından küçük kızlarını evlendirmek için mahkemelere başvurmuş. Son üç yılda, on sekiz yaşının altında evlenen kızların sayısı 134.629’iken, on sekiz yaşını doldurmadan evlenen erkeklerin sayısı 5.000 civarında. Yani çocuk yaşta evlendirilen kızların sayısı erkeklerin yirmi katı…
Kadınların yarısından fazlasının on beş yaşını tamamlamadan, %72’sinin evlendirilirken ‘rızası’ olmadan evlendirildiği maalesef ki doğru. Öyle ki, şikâyet edilmedikten sonra on altı yaşının altında yapılan evlilikler bile geçerli. Yani her durumda, “evlenmenize bir mani yok!”
Sadece 2013 yılında 237 kadın öldürüldü… Kadınların yüzde 15’i boşanmak istedikleri için öldürüldü. Kadınların yüzde 13.5’i şiddet gördükleri için şikayetçi olduğu ya da koruma kararı çıkarttığı halde öldürüldü. Görüldüğü gibi evlenmenize değil, öl(dürül)menize de bir mani yok.
Anadolu’da adettendir anneler kızlarını gelin edip yolcularken söyler söyler ağlar: “Yavrumun çeyizi ata, şimdi benim yavruma kim baka?..” gibi. Bu seslenişten de anlıyoruz ki, erişkin muamelesi yapılarak gelin edilen bir çok kız çocuğu, kendilerini bile çekip-çevirebilecek güçte değillerdir aslında…
Ve bu ağıtların, çocuk gelinlerinden biri anlatıyor: "Beni kimse, ‘Allah’ın emri peygamberin kavli ile’ diye istemedi. Büyükler bir sohbet esnasında alış veriş yapar gibi sözümü vermişler. Abim geldi, ‘seni vermişiz’ dedi. Daha on iki yaşındaydım. O güne kadar evde ne annem ne babam, hiç başımı okşamadı, hiçbir konuda da fikrim sorulmadı; tıpkı evlenme kararım gibi…"
Hiç sevgi görmeden nasıl sevgi verilirdi ki? Hele evlendiğiniz kişi sizden oldukça büyük ve tanımadığınız bir adamsa: Sadece korkuyor ve utanıyorsunuz… (On üç yaşında anne olan bir çocuk bedeni ve ruhu için ne büyük travma değil mi?) Derken sevgiyi tanımlayamamış o bedenden bir çocuk doğuruyorsunuz. Yani bebek bedenden, canlı bir başka bebek dünyaya getiriyorsunuz. Bu haliyle anne, hem güçsüz, hem de korunmasız kalıyor…
Kuma üstüne gidenleri, yoksulluk ve şiddeti kaderi bilip, korkuyla babası yaşında ki adamlara yataklık edenleriyle; maalesef ülkemizde, her üç kadından biri aynı kaderi paylaşıyor.
Bu demektir ki, ülkemizde her üç aile kurumundan biri sağlıksız. Dolayısıyla o ailelerin çocukları da sağlıksız bir ortamda büyümüş oluyor… Ne acı ki, Türk milletinin en önemli yapı taşı olan aile, daha işin başında bu tür yanlışlık üzerine kurulabiliyor.
Türkiye bu haliyle, ne çocuğa karşı cinsel istismarı önleyecek bir sözleşme olarak tanımlanan ‘Lanzorate Sözleşmesi’ne, ne de ‘Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesine’ (sözleşme on sekiz yaş altında yapılan her evlilik çocuk evliliğidir diyor) verdiği imzaların arkasında durup, çocuklarını koruyamıyor.
Bu konu o kadar savunmasız ki, maalesef ‘çocuk gelinler’ diğer cinsel istismarlardan farklı tutuluyor. Cinsel istismarları kınayan tepki gösterip cezalandıran toplum, çocuk gelinler konusuna, “aile içi mesele” olarak bakabiliyor… Ve çocuk gelinleri kabul ettiği gibi, düğünle dernekle, davulla zurnayla bu istismara bir de altın takıyor.
İşte öncelikle bu toplumsal kabulü ortadan kaldıracak zihniyet değişikliğini oluşturmamız, bu tür evlilikleri ayıplamayı davranış biçimi haline getirmemiz gerekmektedir…
Yasaların bu konuda ki açıkları kapatılmalı; özellikle anne ve babaların bu türden yanlışlıklarına ve onayına hukuk dur diyebilmelidir. Erken evliliklerin meşrulaşmasında rol oynayan dini nikâh uygulamaları konusunda il müftülükleri, hem kentte hem de kırsalda görev yapan imamları, nikâh konusunda caydırıcılığı yüksek bir tonda uyarmalıdır. Sivil toplum örgütleri de bu konuda kamuoyu oluşturmalı ve sürekli gündemde tutmalıdır.
Bu arada bu yazıyı hazırlarken bir kadın öldürüldü, biri de ağır yaralandı. Ve maalesef çocuk gelinler için pazarlıklar devam ediyor, düğün-dernek hazırlıkları yapılıyordu. Şunu bilin ki, ihmal edilen, yalnızlığa terk edilen, çaresiz bırakılan ve çocuk yaşta gelin yapılan bir çok kadın, o ilk gecede daldığı denizde boğulmamak için yıllardır nefeslerini tutuyor.
Hemen şimdi, bir nefes alın ve çocukluğunuza sahip çıkın, lütfen.