Valimiz ya da valilerimiz, Belediye Başkanımız ya da başkanlarımız, siyasi kimlikler ve de sivil toplum örgütlerinin fedakâr üyeleri, 3 Aralık Salı günü neredeydiniz?..
Trabzon basınından aldığım bir haber metninde, “Trabzon Valisi Abdil Celil Öz, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla Trabzon Rehabilitasyon Merkezi’nde bulunan bir grup engelli genci makamında kabul etti. Kabulde Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdür Vekili Serhan Sağlam ile Gençlik Hizmetleri Spor İl Müdürlüğü Spor Şube Müdürü Birdal Öztürk de hazır bulundu.” diye yazıyordu.
Ziyaret esnasında neler mi yaşandı? Ziyaretçilerimize engellilerle ilgili son yıllarda yapılan hizmetler ve çalışmalar anlatıldı. Tabi bir de satır aralarındaki mesajlarla, büyüklerimize(!) emeklerinden dolayı teşekkürler edildi. Derken ziyaretçilerimiz el öpüp, hediyelerini alarak oradan ayrıldı…
Gelelim Belediye Başkanlığının 3 Aralık’la ilgili basında yer alan başlığına:
“Trabzon Belediyesi engellileri unutmadı…”
Unuttunuz başkanım unuttunuz, Hatice’yi unuttunuz. Kim bilir Hatice gibi daha kimleri de unuttunuz… Bu işin sahiden de bir haber başlığıyla halledilebileceğini mi zannettiniz?..
‘Bütün bir yıl hatırlanmayanlar, yılın bir günü unutulsa ne olur’ diyeceğim lakin Hatice’ye söz verdim, onların varlığını unutanlara hatırlatmaya, kendisi tarafından memur edildim…
Hatice’nin yüreğiyle bakar ve konuşursam; o gün kutlanan salon eğlencelerinin engelliler gününü geçiştirmekten başka bir işlevi yoktu derim.
Hatice o gün sizler tarafından hatırlanmak istiyor, çiçek bekliyordu. Kuş olsam da uçsam, arkadaşlarımla sokaklarda dolaşsam, günümü bütün insanların nefes aldığı alanlarda paylaşsam diyordu.
Siz ne yaptınız?.. Hatice’nin arkadaşlarını ve ailelerini dört duvardan alıp yine dört duvarlı salonlarda eğlendirmeye çalıştınız. Aramızda olmaları gerekirken yine kendileriyle baş başa bıraktınız. Zaten ne sokaklarımız, ne yollarımız, ne de taşıtlarımız onlara göre değil. Yani asıl engeli hala devam ettiren sizlersiniz..
Ah şu protokol, ah şu günler öncesinden hazırlanan gösteri toplantıları. Saati belli, içeriği belli, kim ne söyleyecek, nasıl üzülecek; plaketler, hangi hediyeler kimlere verilecek, hepsi daha günler öncesinden belli olan salon kutlamaları… Ki, o gün engellilerimizin salona ulaşabilmek için, hangi engelleri(!) aşmak zorunda kaldıklarını, hangi şartları zorladıklarını düşünmek bile istemiyorum.
Hâlbuki 3 Aralık Dünya Engelliler Gününün başka bir önemi ve değeri olmalıydı; bizler, engellilerimize karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirebilmiş olmanın sevincini taşırken, onlar da sorunsuz bir güne huzur içinde uyanmalıydı.
Tekrar tekrar üstelik de gözlerine baka baka ‘engellerini’ hatırlatmak yerine, toplumun birer ferdi olarak sokaklarda, sosyal alanlarda yer buldukları, gülümseyerek aramızda hayatı paylaştıkları bir günde yaşamaları gerekirdi. Maalesef ki onlar ‘evlerinde’de unutuldu. Kısacası, onlar tarafından sevilmek ve onları sevindirmek yine başka güne kalmış oldu.
Bugün Hatice’nin evine gidin. Engelli dört kardeşin, bir odadan bir odaya nasıl çetin bir yolculuk yaptığını izleyin. Sonra da, engelliler için yaptığınız hizmetleri, onlar için yarattığınız istihdam alanlarını ve de sosyal hayatlarını nasıl kolaylaştırdığınızı anlatın… Bakın bakalım o soğuk dört duvar arasında alkış alabilecek misiniz?