H. Nurcan Yazıcı
H. Nurcan Yazıcı

Ülke Havaları!

“Dilim Dilim… Ettin beni dilim dilim…” Hangi dilden bahsediyoruz?… Sorumluluğunu öz de değil “söz” detaşıyan bu yüzden de makamının ağırlığını “dil’le” yok edecek kadar “kötü ve kindar”durumlar yaratan, ağzından çıkan sözlerin önünde ve de arkasında durabilmegerekliliğini yerine getiremeyen, siyaset matruşkalarından, yani kısacası sıksık “sürçen” dillerden.

Biz millet olarak o kadar hoş görülüyüz ki,( anamıza, köylümüze, sanatçımıza…) “dille” yapılan “hakaretleri” her seferinde, gaf sayacak kadar… Hatta her dil sürçmesini, söz görüp, öze indiremeyecek kadar da saf ve temiziz.

Öyle ağzına her geleni konuşup, daha sonra, “dilim sürçtü”… “çizdim oynamıyorum” demek, yok! Sadi’nin dediği gibi“Söylenmediği müddetçe söze sen hâkimsin. Bir kere söylendi mi, o sana hâkim olur.”

İletişim konusunda çağ atlamış, hitabet ve söylev yeteneğinden her fırsatta övgüyle bahsedilen bir insanın (tabi prompteri arızalanıncaya kadar) ; “O gün orada ‘tek vatan’ yerine tek dini söylemiş oldum” diyerek, bunun farklı yerlere çekilmemesi gerektiğini belirterek olayı sadece “dilim sürçtü “mazereti ile kapatmaya çalışması, halkımız tarafından ne kadar kabul görür bilmem ama; konuşmanın zamanlamasına bakacak olusak, olay bizi; “yine siyasette ki rolü gereği böyle konuşuyor “ şeklinde düşündürmüştür.

Burada ki plan; kamuoyunu bir sonra ki adıma hazırlanmak … “hedef kitle mesajı alsın, diğer kitleler nasılsa yumuşatılır”… olabilir mi acaba?.

Daha önceki “deniz feneri, futbolda şike, milli bayramların kaldırılması ve Suriye meselesi v.b” gibi konuların ortaya getiriliş biçimine bakarsak… ne zaman gündeme bir mesele gelse ,konu,önce tartışmaya açılıyor  daha sonra geniş bir zamana yayılıp, bilinçli bir şekilde “istenilen” kamuoyu oluşturuluyor.. Zannedersem bu başkanlık-anayasa meselesinde de aynı taktik uygulanmakta.

Öyle ya bazen akılda ki(!) ,  “dilin altına”  oradan “dilin ucuna” oradan da “dil sürçmesi” ile meydanlara dökülebiliyor. Kısacası  (Ataullah İskenderi)in söylediği gibi, “Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır.”

Bakmayın dil sürçtü mazeretlerine falan Hazreti Mevlana’ ne demiş; “Bal küpünden sirke taşmaz”.’Bal’ımızın(!) kalbi neyse o!… Aslında bizlerde, sirke küpünden taşınca dilimizin acısıyla konuşmaya başlıyoruz, o da ayrı mesele. (Şimdi diyeceksiniz ki, zaten ağzımızın tadı mı kaldı!)

Bizim korkumuz, bugün "tek din " diye sürçen dilin, yarın " Anayasa" için de sürçmesi… Ve o sürçmenin de daha telafisinin bile olamayacak olması.
 
Sözün özü şu;Siyasetçinin kalbi, beyni, dili aynı yöne bakıp aynı samimiyetle konuşmalı …. Yoksa isminin önüne öyle lakaplar(!) getirilir ki, kahramanlığı(!) bir günde dillerde kalır.

Gelelim ülke havalarına…

Arap baharının Ülkemde de olacağını düşünenler belli ki bir gerçeği göz ardı ediyor… Biz on yıllardır ülkemde, birilerinin yarattığı kış soğuklarına(!) alışığız.

Her alanda “ben” olmalıyım düşüncesi ile hareket eden iktidar; eğitim, sanat, spor derken havayı iyice soğuttu… Dayak ve şiddeti, insanı terbiye şekli saydığımız, katili değil de öleni suçlu bulduğumuz, üzerimize yağdırılan (!) yağmuru her zaman “nisan yağmuru”  hoş görüsü ile karşıladığımız müddetçe de üşümeye devam edeceğiz.  

Ama unutmayalım ki, insanın da soğuya karşı belli bir direnci vardır… Ne olursa olsun, bir noktadan sonra ısınma hareketlerine başlayacaktır. Biline!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!