Bu soruyu yanıtlamak için strateji ve savaş sanatına ait iki terimi anlamamız gerekiyor. Bu terimler “sıklet merkezi” ve “dominant strateji” terimleridir. Farkına varmasak bile bu iki terim hayatta da karşımıza çıkmakta, hayatta başarılı olan insanlar da bilerek veya bilmeyerek karşılaştıkları engelleri yıkmak için sıklet merkezi ve dominant stratejiyi kullanmaktadırlar. Biz de kullanacağız ve engellerimizi çelikten irademizle ve stratejik aklımızla yıkacağız.
Sıklet Merkezi ve Göreceli Üstünlük:
Savaş sanatı teorisinin tartışmasız en ünlü iki devinden biri olan Clausewitz, savaşlarda bazen zayıf tarafın kazanması fenomenini incelemiş ve bu fenomenin üzerindeki esrar perdesini bilimsel bir metot izleyerek kaldırmıştır. Clausewitz’e göre, zayıf tarafın kuvvetli tarafı yenmesindeki en önemli sır, “sıklet merkezi”nde gizlidir. Bu ünlü stratejist küçük kuvvetlerin zaferiyle sonuçlanan bir çok savaşı incelemiş ve görmüştür ki bu zaferlerin hemen hemen hepsinde zayıf taraf, düşmanın sıklet merkezinde göreceli olarak üstündür ve bu sıklet merkezine bütün gücü ile vurmaktadır. Bu gözlemlerden de, hala aşılamayan ve çürütülemeyen “sıklet merkezi ve göreceli üstünlük”[1] prensibi ortaya çıkmıştır.
Sıklet merkezi, bir yapının dağılmasını önleyen, birliğini sağlayan şeydir[2]. En basit anlamıyla, bir yapıyı ayakta tutan direktir. Buradaki önemli nokta, bir yapının sıklet merkezi ile zayıf noktasının aynı olmadığıdır. Diğer çok önemli bir nokta da, bir masanın üç veya dört ayağı olabileceği gibi, bir yapının birden fazla sıklet merkezi olabileceğidir. Bununla birlikte, birden fazla sıklet merkezi olsa bile her zaman bir tane en önemli sıklet merkezi vardır ve çoğu zaman bu sıklet merkezi hedef alınır.
Bu prensibe göre, zayıf taraf siz olsanız bile, işte bu sıklet merkezine, karşı taraftan daha fazla kuvvet yığarsanız, yani bu sıklet merkezinde, işte tam bu noktada, düşmana göre, “göreceli üstünlük” sağlayabilirseniz ve agresif bir şekilde bu noktaya devamlı vurursanız, zayıf taraf olsanız da zafer sizin olabilecektir.
Game Teorisi ve Dominant Strateji:
Stratejinin paradoksal bir mantığı vardır. Örneğin, karşınızdaki sizin ne düşündüğünüzü düşünür ve ona göre hamle yapar. Bu noktada siz karşınızdakinin bu hamlesini de düşünerek ona göre hamle tasarlarsınız ve bu ihtimaller içinden çıkılamaz bir hal, bir paradoks yaratır. Daha açık bir örnek vermek gerekirse, düşmanınız biri düzgün ve biri engebeli olan iki yoldan birini seçerek size ulaşacaktır. Mantık olarak, düzgün yolu seçecektir fakat biz onun düzgün yolu seçeceğini düşündüğümüz için engebeli yolu seçecektir. Bu noktada karşımızdaki bizim bu düşündüğümüzü, yani düzgün yolu seçeceğini düşündüğümüz için engebeli yolu tercih edeceğini de düşündüğümüzü düşünerek tekrar düzgün yol seçeneğine dönebilecektir. İşte bu paradoksal mantık stratejinin en önemli problemlerinden birini oluşturmaktadır[3]. Bu problemi çözmek için stratejistler "dominant strateji" teorisini ortaya atmışlardır. Bu teori ve pratiğe göre, sizin stratejiniz karşınızdakinin karşı hamlelerinden bağımsız olmalıdır. Yukarıdaki örnekten gidersek, karşımızdaki düzgün veya engebeli yol seçeneklerinden hangisini seçerse seçsin, mevcut durumdan öyle bir strateji çıkarmalıyız ki, biz çıkabileceğimiz en büyük kazançla çıkabilelim. Bu şekil bir strateji, "strateji bilimi" olarak görülen game teorisinde "dominant strateji" olarak adlandırılır. Tekrar edelim, dominant strateji karşımızdakinin hamlelerinden bağımsız bir stratejidir[4].
Öncelikle bilinmesi gereken, her durumda bir dominant stratejinin olmadığıdır. Olsaydı zaten dünyadaki bütün işler çok kolay olurdu. Hatta bir durumdan şartları itibariyle dominant strateji çıkması nadirdir fakat önümüzdeki seçimler Türk milliyetçilerine dominant strateji sunmaktadır. Bu açıdan önümüzdeki seçimler Türk milliyetçilerine tarihinin en büyük fırsatını vermekte, adeta Türk milletinin kaderini Türk milliyetçilerinin önümüzdeki seçimlerdeki başarısına bağlamaktadır.
Önümüzdeki Seçimlerin MHP’ye Sunduğu Dominant Strateji:
Geçmişten beri Türkiye’deki sol oy oranı yaklaşık %30, sağ oy oranı %70’dir. Son senelerde BDP ile birlikte Kürtçü oyları da mevcut oy pastasından %5 civarı oy alabilmektedir. Diğer ufak sağ partilerle bu Kürtçü oyları da toplam % 10-12 civarı sayarsak ve en kötü ihtimali düşünerek bunun %10’nunu sağ oylardan çıkarırsak, geriye kalan sağ oy oranı %60 olacaktır. Bu %60’lık pastaya AKP ve MHP talip olmaktadır. MHP, AKP gibi dinî , mufazakar değerlere vurgu yapmadığı için bu %60’lık pasta, %45 AKP ve %15 MHP olarak bölünmektedir.
Aşağıdaki ihtimal hesabı dominant strateji bulmak için kullanılan metotlardan birisidir.
1. MHP muhafazakar-milliyetçi temelli bir politika izlerken AKP mevcut muhafazakar temelli politikasına devam ederse oy ihtimalleri:
MHP: %25
AKP: %35
2. MHP muhafazakar-milliyetçi temelli bir politika izlerken AKP milliyetçi temelli bir politika izlerse oy ihtimalleri:
MHP: %30
AKP: %30
3. MHP mevcut milliyetçi temelli bir politikasına devam ederken AKP mevcut muhafazakar temelli politikasına devam ederse oy ihtimalleri:
MHP: %15
AKP: %45
4. MHP mevcut milliyetçi temelli politikasına devam ederken AKP milliyetçi temelli bir politika izlerse oy ihtimalleri:
MHP: %25
AKP: %35
1 ve 2 ihtimallerde görüldüğü üzere MHP dinî /muhafazakâr değerlere vurgu yapan bir milliyetçilik stratejisiyle, AKP’nin stratejisi ne olursa olsun, %25-30 civarında bir oy alabilecektir. Bunun en büyük nedeni AKP içindeki -en kötü ihtimalle- %10’luk ülkücü sempatizanı ama dinî değerleri ön plana çıkaran seçmen vardır. Bu oylar direkt MHP’ye kayacaktır.
3 ve 4 Numaralı kutularda görüldüğü üzere MHP, dinî muhafazakâr değerleri öne çıkarmayan mevcut milliyetçilik stratejisi ile en iyi ihtimalle %15-25 civarında bir oy alabilecektir. Hatta daha düşük, yani %15’in altında kalma ihtimali de vardır.
Söylemeye gerek yoktur ki, AKP milliyetçiliği en ön plana alan bir politik strateji izlemeyecektir. Şu an yürütmeye çalıştığı çakma milliyetçilik yüzeyseldir. MHP’nin de muhafazakâr değerleri en ön plana alan bir politika izlemeyeceğini düşünerek kendi oylarını yüzde 40’ların üzerinde, MHP’nin oylarını da %15’lerin altında tutmaya çalışacaktır.
Bu durumda, tablodan da çok bariz olarak görülmektedir ki, seçimlerin MHP’ye sunduğu dominant strateji zaten yapısında bulunan muhafazakâr değerleri ön plana çıkaran, yani Türk İslam ülküsündeki İslam unsurunu Türklük ile harmanlayarak, kendi içindeki İslamî damarı da Türklük damarı gibi ön plana alan bir stratejidir. Belirtmeye gerek yoktur ki bahsedilen muhafazakâr din ile Türklüğü harmanlayan bir milliyetçilik "Kanımız aksa da zafer İslamındır" türü ideolojik bir marjinallikten uzak, daha sade dinî semboller kullanan muhafazakâr bir Türk milliyetçiliğidir.
Bu dominant strateji ile MHP, AKP hangi politikayı izlerse izlesin, AKP politikalarından bağımsız olarak AKP’den yüzde 10 oy koparacak hem kendisini %25lere yükseltirken, AKP’yi %35lere düşürecektir. Bu şekilde hem AKP’nin elinden tek başına iktidar olma şımarıklığını alacak, hem de CHP ile oluşacak koalisyonda muhtemelen büyük ortak veya en kötü ihtimalle eşit ortak olacaktır. Her şeyden önemlisi, AKP’nin Türk kimliğini bitirme yollu politikalarının önünü kesmiş olacaktır.
Tekrar etmekte yarar var: Stratejistlere göre, bir tarafın dominant stratejisi varsa ve bu stratejiyi kullanmazsa kaybedecektir. Duygulardan uzak, yalın, açık ve basit gerçek budur. Eğer oyunun kuralları yeni baştan yazılmazsa, dominant stratejisi olmasına rağmen kullanmayan kaybeder.
Akp’nin Yumuşak Karnı:
Yukarıda belirttiğimiz gibi, sıklet merkezi yapının zayıf noktası demek değildir. Bu nedenle AKP’nin zayıf noktasını da ayrıca incelemek gerekir. Sıklet merkezlerinin yanısıra, AKP’nin yumuşak karnı da saldırıda öncelik almalıdır. AKP’nin yumuşak karnının Kürt meselesi olduğunu düşünüyorum. Özellikle “şerefsizlik” polemiği, Habur rezaleti, Apo’nun hücresinden örgüt yönetmesinin önünün açılması, Kürtçülerin iki dil, iki bayrak ve kolluk kuvvetleri isteyerek bizim vergilerimizle devletleşme sürecini başlatması MHP’ye bu yönde müthiş taktik avantajlar sunmaktadır. MHP “saldırı odaklı kampanya” ile sıklet merkezinin yanısıra, bu zayıf noktayı da hedefine oturtmalıdır.
Sonuç:
Sıklet Merkezi: Muhafazakar/dinî değerleri biraz ön planda tutan bir Türk milliyetçiliği.
AKP’nin zayıf noktası: Kürt politikasındaki başarısızlığı ve tutarsızlığı.
MHP, AKP’nin zayıf noktası olan Kürtçülük politikasına saldırırken, diğer yandan da "muhafazakar/dinî değerleri ön plana çıkaran Türk milliyetçiliği" sıklet merkezli bir strateji izlerse bu sıklet merkezi ile asıl muhafazakar/halk değerlerine ve Türk milletine kendisinin bağlı olduğunu gösterecek ve böylece oy oranını % 25’lere çıkaracak ve AKP’nin oylarını da %35 altına düşürebilecektir.
Elbette ki burada muhafazakâr/dinî değerleri ön plana çıkaran bir milliyetçilik anlayışında dinin siyaset içindeki yeri ve moral/ahlakî değerler konusu gündeme gelecektir. MHP yapısı itibariyle zaten muhafazakâr/dinî değerleri barındıran bir partidir. Yapılması gereken tek şey, bunu biraz daha ön plana çıkararak halka göstermektir. Burada aşırıya gidilmediği takdirde etik bir kaygı taşımak anlamsızdır. Biliyorum ki bu yazı bazılarının hoşuna gitmeyecektir. Hoşumuza gitsin, gitmesin, olaya stratejik bakmak gerekir, duygusal değil. Stratejik bakmazsak ve AKP tekrar tek başına iktidar olursa, Türk milleti kavramını anayasadan çıkartacak, federasyonu yürürlüğe sokacak ve milleti bunu alıştırdıktan sonra 1000 senedir Avrupalı’ların bile Türkiye dediği bu ülkenin adını bile değiştirecektir. Türk sözüne katlanamayanların, ülkenin “Türk”iye olan adına katlanacağını mı zannediyorsunuz?
Bitirelim: Bu sıklet merkezini ve dominant stratejiyi kullanarak MHP inisiyatifi elde edecektir. Ünlü İngiliz general Montgomery inisiyatiften bahsederken şu tavsiyede bulunur: “Düşman sizin çaldığınız müziğe göre dansetmeye zorlanmalıdır[5]”. MHP bu şekil bir strateji izlerse inanıyorum ki, inisiyatifi eline alacak, AKP’yi bizim çaldığımız müziğe göre dansetmeye zorlayacak ve AKP’yi bitirecektir!
[1] Carl Von Clausewitz, On War, (Everyman’s Library, New York, 1993), sayfa: 231
[2] Antulio J. Echevarria II, Clausewitz’s Center of Gravity: Changing Our Warfighting Doctrine Again!, (Strategic Studies Institute, PA, 2002)
[3] Edward N. Luttwak, Strategy: The Logic of War and Peace, (The Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, 1987), sayfa: 7
[4] Avinash K. Dixit and Barry J. Nalebuff, Thinking Strategically, (W. W. Norton & Company, New York, 1993), sayfa: 58-67
[5] Montgomery of Alamein, A History of Warfare, (William Morrow and Company, Inc., New York, 1983), sayfa: 22