Siyasal İslamcılar, Türk Milliyetçiliğini karalamak için sürekli olarak “Türk Milliyetçilerinin milliyetçilik faaliyetlerinden ötürü imparatorluğun Türk olmayan diğer unsurlarının da milliyetçilik yaptıkları ve bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığı” suçlamasını ileri sürerler. Bu suçlamalar eskiden beri oldukça etkili olmuştur. Sahip oldukları milli ve manevi değerler itibarıyla Türk Milliyetçiliği hareketine katılmaları kolayca mümkün olabilecek çok sayıda değerli insanımız salt bu suçlamaların etkisinde kaldıkları için Türk Milliyetçiliğine uzak durmuşlardır.
Siyasal İslamcıların bu suçlamalarının doğru olup olmadığını anlayabilmek için 19. Yüzyıldaki tarihi gelişmelere bakmak gerekmektedir. Onun için öncelikle hep birlikte 19. yüzyıldaki tarihi gelişmeleri birlikte inceleyelim.
1789 Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı Avrupa ile birlikte Balkanları da etkiledi. 19. Yüzyılın başlarında ilkönce Yunanlılar ve Sırplar isyan ettiler. Osmanlı Devleti, bu isyanları bastırdı. Ancak, İngiltere ve Fransa, Rusya ile birlikte Yunanistan lehine duruma müdahale etti. Rusya, bundan başka kendi başına Sırpların isyanına müdahale etmişti. Osmanlı Devleti, 1828-1829 yıllarında Rusya ile yaptığı ile yaptığı savaşı kaybedince Edirne Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti, bu anlaşmayla Yunanistan’ın bağımsızlığını, Sırbistan’ın ise yarı bağımsızlığını kabul etti. Sırplar, tam bağımsızlığı 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Anlaşması’yla kazanmışlardır.
Osmanlı Devleti, Avrupa Devletlerinin baskısıyla Tanzimat ve Islahat fermanlarını kabul etti. Osmanlı Devlet adamları, bu düzenlemelerle ayrılmalarını önlemek için imparatorluktaki gayrımüslim unsurlar lehine birçok yeni haklar getirdiler. Amaç, imparatorluğun bütünlüğünü korumaktı. Ancak, gelişmeler beklenilen gibi olmadı. Gayrımüslim unsurlara verilen bu haklar milliyetçilik cereyanlarını daha da güçlendirdi. Gayrımüslim unsurlar, elde ettikleri bu haklarla ayrılıkçılık taleplerini daha da artırdılar ve zaman zaman isyan boyutuna kadar vardırdılar.
Gayrımüslim unsurlar elde ettikleri yeni haklarla ayrılıkçılık ateşinin şiddetini çoğaltırlarken, imparatorluğun asli unsuru olan Türkler, salt imparatorluk parçalanmasın diye bırakın milliyetçilik yapmayı neredeyse Türklükten bile vazgeçebilecek durumda idiler.
Gerek Osmanlı Devlet adamlarının, gerekse imparatorluğun asli unsuru Türklerin bütün çabalarına karşın gayrımüslim unsurlar ayrılıkçılık ateşini isyan boyutuna vardırdılar. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin yenik çıkması üzerine imzalanan Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları ile Sırbıstan,Romanya ve Karadağ bağımsızlıklarını kazandılar. Bulgaristan, yarı bağımsız bir hale geldi. Bosna-Hersek ise Osmanlı toprağı sayılmakla birlikte yönetimi geçici olarak Avusturya’ya bırakıldı.
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra II. Abdülhamit hiç olmazsa Türk olmayan müslüman unsurları imparatorluk bünyesinde tutabilmek için İslamcılık siyaseti gütmüştür. 20. Yüzyılın başlarına kadar Türk Milliyetçiliği akımı da görülmedi dense yeridir. Yer yer Türkçülük faaliyetleri görülse de bunlar daha çok dil ve edebiyat alanında yapılan Türkçülük faaliyetleridir.
Osmanlı Devleti’nde Türkçülük faaliyetleri İttihat ve Terakki Partisi’nin 1908’de yönetimi ele geçirmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Türk Ocağı, 1912 yılında kurulmuştur. İttihatçılar kültürel yönden Türkçülük faaliyetlerine destek olsalar da siyasi olarak imparatorluğun bütünlüğünü korumak için mücadele etmişlerdir. Yalnız İttihatçılar değil, başta Ziya GÖKALP olmak üzere Türk Milliyetçileri de imparatorluğun bütünlüğünü korumak için mücadele etmişlerdir. Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve birçok subayın Trablusgarp’a giderek savaşmaları hep imparatorluğun bütünlüğünü korumak içindir. Bundan başka başta Atatürk olmak üzere Türk Milliyetçisi Osmanlı Subayları 1. Dünya Savaşı’nda imparatorluğun bütünlüğünü korumak için savaşmışlar, birçoğu bu uğurda şehit olmuşlardır.
İttihat ve Terakki yöneticilerinin ve Türk Milliyetçilerinin imparatorluğun bütünlüğünü korumak için gösterdiği fedakarca gayretlere karşın, Müslüman Araplar, İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı’yı arkadan vurmuşlardır. Araplar, bunu yapmayıp da Türklerle birlikte düşmanlara karşı savaşmış olsalardı, Osmanlı Devleti, pekala savaştan yenik çıkmayabilir, böylece imparatorluğun toprak bütünlüğü korunabilirdi.
Arapların İngilizlerle birlik olarak Osmanlı’yı arkadan vurmalarından sonra Türklere başlarının çaresine bakmaktan başka bir yol kalmamıştır. Bu gerçeği gören Türk Milliyetçileri Atatürk’ün etrafında kenetlenerek öncelikle milli mücadeleyi kazanmışlar, akabinde Türk Milliyetçiliği temeline dayanan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır.
Yukarıda kısa özetini yaptığımız tarihi gelişmeler Siyasal İslamcıların Türk Milliyetçilerine yönelttiği suçlamaları tekzip etmektedir. Bu sebeple şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki, TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ SUÇLAMAK TARİHİ GERÇEKLERE AYKIRIDIR. Siyasal İslamcılar, bundan böyle Türk Milliyetçiliğini suçlamaktan vazgeçmelidirler.