Sayın Akyol, 21 Şubat tarihli yazınızda Türk milliyetçilerinin yazmış olduğu eserlerde Kürtçülüğe bir cevap/çözüm olmadığını söylüyorsunuz. Herhalde Ziya Gökalp’den Mehmet Eröz’e uzanan çizgiyi unuttunuz. Eğer beni Türk milliyetçisi kabul ederseniz, “PKK Neden Bitmedi? Nasıl Biter” adlı çalışmamda sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da bu sorunu aşmak için geliştirilmesi gereken siyaset ile ilgili önerilerimi göreceksiniz. Öte yandan çözüm olarak sunulan dağıtıcı veya adem-i merkeziyetçi politikaları daha onaylar bir tavır ortaya koyuyorsunuz. Bu politikalar Türkiye’yi nereye sürüklüyor?
Yeni Anayasa İmralı’da hazırlanıyor. Öcalan ile yapılan görüşmelerde büyük bir mesafe kaydedilmiş. 16 Şubat 2013’de Taraf’da İmralı’daki görüşmelerde “hayli ilerleme” kaydedildiğini söyleyen Lale Kemal, “bu ilerlemeden çıkan sonuçların hükümet tarafından kamuoyuna nasıl pazarlanacağı üzerinde strateji belirlenmeye çalışıldığı belirtiliyor” demekte. L. Kemal, A. Öcalan’ın BDP’ye anayasada Kürtçe eğitim konusunda ısrar etmemeleri haberini yolladığını, demokratik özerklik konusunda ısrar etmemelerini Türkiye’nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına koyduğu çekinceleri kaldırması ile meselenin çözüleceğini söylediğini ifade etmektedir.
TBMM’den gelen haberlerde İmralı’dan gelen haberlere benzemektedir. AKP İstanbul İl başkanı, “AKP hepimizi Türk olmaktan kurtardı” derken, Başbakan ve Davutoğlu, Türk milliyetçiliğini aşmak ve ayaklar altına almaktan bahsediyorlar. Milli ve üniter devlet, tasfiye edilmeye hazırlanılıyor.
Eski komünist yeni liberal aydınlar ile 12 Eylül öncesinde ülkücülerin haklı bir şekilde yeşil komünist diyerek enternasyonalist eğilimlerini ortaya koyduğu sözde dinciler Türk milletini siyasal olarak tarihten silmek, etnik gruplaştırmak için işbirliği yapmış görünüyorlar. Başbakan İstiklal Savaşı’nın itici gücü olan ve bütün Türk milletini kapsayan Türk milliyetçiliği ile PKK’cılığı ayni kefeye koyuyor. PKK’nın talepleri kabul edilerek, Kürt sorununu aşma adı altında üniter devlet tasfiye edilerek, özerk bölge/federal sistem arasında bir yere doğru Türkiye sürükleniyor.
Oysa özerk bölge ve federal devlet deneyimi yaşayan ülkelerin bundan ağzı yanmış durumda. Özerklik ve federasyonun ayrılıkları derinleştirdiği ve güçlendirdiği tarihsel deneyimler ile sabit. Cumhuriyet gazetesinde Nilgün Cerrahoğlu’nun İspanyol solcu düşünür Fernando Savater ile yayınlamış olduğu 5-12 Şubat 2013 arasındaki söyleşi İspanyol özerklik deneyiminin ne kadar acı bittiğini göstermesi açısından çok çarpıcı. Kendisi de bir zamanlar özerlik tezinin şampiyonlarından olan Fernando Savater şimdi İspanya deneyinin ne kadar yanlış olduğunu ve İspanya’yı nasıl paramparça ettiğini, bu kadim ülkenin nasıl geleceğini ortadan kaldırdığını bu makalede uzun uzun anlatıyor. Geçtiğimiz günlerde Bilkent Üniversitesinde Gediz Universitesi’den Emanuele Massetti, tarafından, “Ethno-regionalist Parties and Decentralization Reforms: A Complex Relationship” başlıklı bir sunum yapılmış.
Sayın Akyol Hükümetin bu iki çalışmayı okumasında fayda var. Hatta bir Fernando Savater’i davet edip dinleseler Türkiye’yi nereye sürüklediklerini belki daha iyi anlarlar. Sözün özü, Türk milliyetçileri entegrasyonist politikaları 20. Yüzyılın başından buyana savunuyorlar ve uzun sürede eksikleri ile yanlışları ile uyguladılar. Eğer o politikalar uygulanmasa idi Türkiye Yugoslavya olmuştu.