Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dış politika uygulamalarını eleştirenleri eleştirirken, “Tarihte ancak ve ancak zihninde bir ideal ve gönlünde bir hedef taşıyanlar kalıcı iz bırakırlar” açıklamasını yapmış.
Davutoğlu’nun Türk, İslam ve Dünya tarihinde olumlu kalıcı bir iz bırakması her dürüst Türk’ün arzu edeceği bir husustur. Ancak ne yazık ki, Davutoğlu’nun şimdiye kadar ki Dışişleri Bakanlığı’nın sonucu, detaylardan arındırıldığında iki Müslüman ülkenin bölünme sürecine girmesidir. Büyük bir ihtimal ile bu ülkelerin bölünmesi önümüzdeki yıllarda tamamlanacaktır. Anılan ülkeler sırası ile Irak ve Suriye’dır.
ABD’nin Irak işgal etmesinden sonra K. Irak’ta başlayan devletleşme sürecine karşı Davutoğlu, Batı Almanya’nın Doğu Avrupa ülkelerine karşı Soğuk Savaş döneminde uyguladığı ve “Deutsch Mark diplomasisi” diye anılan ekonomik içerikli politikalarının benzerinin uygulanmasını istemiştir.
Davutoğlu’nun K. Irak’a yönelik ekonomik içerikli politikaları 2003’ten buyana K. Irak’ta devletleşmeyi, ekonomik gelişmeyi ve refahı artırırken aynı zamanda Barzani’ye Güneydoğu Anadolu’da “Barzanici bir ekonomik baskı grubu” oluşturmasına izin vermiştir.
Türkiye’nin K. Irak’ı inşa etmesi karşılığında bu bölgeden alabileceği tek şey, Türkiye’nin güvenliğine katkı ve Irak Türkmenlerinin haklarına saygı idi. 2003’den bu yana Davutoğlu’nun K. Irak’a yönelik kapsamlı Deutsch Mark politikası karşılığında alabildiği ne güvenliğine katkı ne de Türkmenlerin haklarına saygı gösterilmesi olmuştur. 2003’ten bu yana K. Irak merkezli PKK terörü, PKK ile sürdürülen müzakerelere rağmen her yıl biraz daha artmış ve 2012’de zirveye çıkmıştır. Öte yandan Barzani peşmergeleri Telafer’den Kerkük’e uzanan geniş Türkmen coğrafyasında her geçen gün biraz daha baskıcı ve ezici uygulamaları yaşama geçirirken Türkiye’nin kırmızı çizgi ilan ettiği Kerkük, Barzani’nin hakimiyetine girmiştir.
Davutoğlu’nun Irak’ta Allavi’yi desteklerken çok başarılı olan yaklaşımı, daha sonra Sünni merkezli dış politikaya kaymış ve Ankara’yı Bağdat ile sert bir çatışma süreci içerisine itmiştir. Bunun sonucunda Maliki’ye zarar vermek adına Davutoğlu, Barzani’nin Kerkük üzerindeki hakimiyetini meşrulaştıran bir politikayı kabul etme noktasına gelmiştir. Davutoğlu, Maliki’ye zarar vermek adına Federal Irak Anayasası’nı ihlal ederek ve Barzani’yi Irak’ı parçalaması konusunda cesaretlendirerek, Bağdat’ın izni olmadan K. Irak’ta Türk şirketlerinin petrol araması yapmasına ve bölgeden Türkiye’ye petrol ithalatına izin vermiştir. Davutoğlu’nun bu politikaları Irak’ın parçalanması sürecini güçlendirmektedir.
Davutoğlu’nun Suriye politikasının geldiği nokta, Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenmesi, rejim ile birlikte devletin çökmesi ve Suriye’nin bölünmesi sürecinin başlamasıdır. Oysa, Hafız Esad’ın cenaze törenine 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in katılması ile başlayan Suriye ile yakınlaşma politikası, AKP Hükümetleri tarafından da güçlendirilerek devam ettirilmiştir. 2011’e kadar Davutoğlu’nun gelişmesine büyük katkısı olan Suriye politikası, Türkiye’nin menfaatlerini temsil ettiği gibi, Suriye’nin de refah ve demokrasi yolunda ilerlemesi için çok önemli bir fırsat teşkil etmiştir.
Suriye’de ayaklanmaların başlamasından sonra Esad rejiminin hareket etmesi konusunda yeterince sabırlı ve Esad rejiminin devrilmesi sonrasında yerine geçebilecek kişi/grup/parti konusunda herhangi bir hazırlığı olmayan Davutoğlu, Suriye muhalefetini, sonuçlarını öngöremeyerek desteklemiştir. Suriye’de rejim ve devlet birlikte çökerken, etnik ve mezhep grupları kendi coğrafyalarına çekilerek Suriye’nin bölünmesinin zeminini oluşturacaklardır. Davutoğlu mezhepçi, Riyad’ın peşine katılan, milli menfaatleri parti menfaatlerinin arkasına atan yaklaşımlarının doğurduğu stratejik körlük ile bu sonucu doğurmuştur.
Davutoğlu, bu felakete yakın sonucu örtmek amacı ile “Suriye’de bir Kürt varlığı varmış gibi korku üretiliyor. Bayrak çekildiği iddia edilen yerler, çok az nüfusu olan yerler. Kuzey Irak’ta yaşanan benzer bir şeyi burada yaşamak doğru mu? Birileri büyütmek istiyor. Bir takım fırsatçı gruplar. Unutulmasın ki, Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Kürt’tür” diyerek küçümsemektedir. Irak’ın Cumhurbaşkanının Talabani olması bu ülkenin bölünmesini engellermiş gibi Davutoğlu’nun çaresizlik içinde verdiği bu örnek, stratejik derinlik iddialarının nasıl bir sığlığa dönüştüğünü göstermektedir.