İsrail bütün varlığını, pervasızlığını ve saldırganlığını Amerika’ya bağlıdır. BM kararlarına meydan okurken, kendisine ait olmayan toprakları işgal altında tutarken, işgal altında tuttuğu topraklara Yahudi yerleşimleri yaparken, Gazze’yi ve Batı Şeria’yı bombalarken arkasını hep Amerika’ya dayamaktadır. ABD, İsrail’in Ortadoğu’daki hem koçbaşı hem de suç ortağıdır. ABD yapmak isteyip de yapamadığı birçok operasyonu İsrail’e yaptırmaktadır. ABD’siz İsrail öksüz bir çocuktur.
ABD’nin çekimser tavrı!
Amerika esas olarak Filistin topraklarını işgal altında tutan İsrail’in varlığının garantisidir. ABD hükümetleri, BM nezdinde İsrail yönetimini zorda bırakacak her türlü kararı engellemek ve veto ederek etkisiz kılmak zorundadır. ABD başkanlarının ve hükümetlerinin İsrail çıkarlarına aykırı bir tavır takınmaları söz konusu değildir. İsrail’in ABD’deki etkisi başkanlardan da daha fazladır.
Obama giderayak İsrail’in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında uyguladığı Yahudi yerleşimlerinin tamamını yasa dışı ilan eden karar tasarısına karşı BM Güvenlik konseyinde çekimser oy kullanmıştı. Kararda, “İsrail hemen ve tamamen, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere, işgal altındaki Filistin topraklarında tüm yerleşim yeri faaliyetlerini durdurmalı” ifadesi yer almıştı.
İsrail Başbakanı Netanyahu, “İsrail, BM’deki İsrail karşıtı bu utanç verici tasarıyı reddetmektedir. İsrail tasarının şartlarına uymayacak” demişti.
Obama ve onun devamı olan Clinton’ın seçimi kaybetmesiyle Trump başkan oluyor. Trump’un başkan olmasını en fazla desteği ABD’deki Musevi lobisi, medyası ve STK’ları desteklemiştir. Tabii bir de İsrail…
Trump, İsrail’den daha çok İsrailli!
Trump’ın, niyetinin İsrail’in başkenti Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak olduğu biliniyor. Dahası “Trump, Kudüs’ün Yahudi halkının 3 bin yıllık ebedi başkenti olduğunu benimsiyor. ABD, Trump yönetiminde Kongre’nin uzun süre önce verdiği Kudüs’ü İsrail’in bölünmemiş başkenti olarak tanıma kararını kabul edecek.” Diyor.
Yine Trump, seçilir seçilmez ilk temas kurduğu lider, İsrail’in Başbakanı Netanyahu olmuştur. Dahası zulmün, şiddetin ve işgalin uygulayıcısı olan İsrail’e Trump destek verirken topraklarında rehin tutulan Filistinlilere karşı suçlayıcı ifadeler kullanmaktan da çekinmemektedir.
Trump ve Netanyahu görüşmelerinde İsrail halkının komşularıyla adil ve sürekli barış istediği konusunda hemfikir olduğuna işaret ediyor ve “bölgede barışın ancak Filistinlilerin nefret ve şiddetten vazgeçerek İsrail’i bir Yahudi devleti olarak kabul etmesiyle sağlanabileceği” söylüyor.
İsrail’in işgal altında tuttuğu toprakların ve zulmettiği Filistinlilerin sözünü dahi etmiyor
Dahası Müslümanlar konusunda Trump, İsrail’den de ileri bir nefret stratejisi izliyor. Trump’ın resmen Müslümanları terörist, İslam dinini ise terörün kaynağı olarak gördüğünü göreve gelir gelmez Müslümanların ABD’ye girişini yasaklayarak göstermiştir.
İslam’a karşı açılmış bir savaş söz konusudur!
Diğer yandan demokrasi, özgürlük ve liberal değerlerin havariliğini yapan bir ülkenin uyruğa ve inanca dayalı ayrımcılık yapmasını, bırakın insan haklarına her türlü medeni değere aykırıdır.
ABD soğuk savaş döneminde bile Doğu bloku (Komünist) ülke vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklamamıştı. Bu durum Trump başkanlığındaki ABD’nin, Müslümanları Doğu bloku ülkelerinden, İslam’ı da komünizmden daha tehlikeli gördüğünün kanıtıdır.
Obama, başkan seçildiğinde sahte bir söylemle “ABD’nin İslam’la savaşı yoktur” demişti. Trump ise resmen ‘ABD’nin İslam’la savaşı vardır’ demiyor ama fiilen Müslümanlara ve İslam’a karşı savaş açmış durumdadır.
Trump İran’ın balistik füze denemesini gerekçe göstererek İran’ı tehdit etmiştir. İran ile ilişkilerde “Obama kadar kibar olmayacağım” diye tweet atmıştı. Trump, İsrail çıkarlarına yüzde yüz uyumlu bir strateji izlemektedir. Bu açıdan bakıldığında Trump bir İsrail projesidir. İslam ülkeleri hesabını buna göre yapmalıdır.