Gerçek anlamda idealist dava adamlarını ne mütegallibe ne küreselci ne de küreyiciler kazıyabilir.
İdeallerinin peşinde gitmesini beceremeyenler yalpalarlar.
Yalpalayanlar yetersizliklerine ve yeteneksizliklerine büyük davaları ve idealleri araç yaparlar.
Yaşamları sessizlik ve sözsüzlük üzerine kuruludur.
Yapmazlar ama yaptırmazlar da, konuşmazlar ama konuşturmazlar da, hareket etmezler ama hareket de ettirmezler.
Onların idealleri tek heceli sözlerin değiş tokuşundan ibarettir. Mensuplarına özgür olduğunu söylerler ama bu yalnızca kendisine ve olmayan icraatlarına “evet” demek özgürlüğüdür.
Yetmezliklerini susarak, hatalarını hiçbir şey yapmayarak sıfırlarlar.
Onlar için sükût altın, hareketsizlik idealizmdir. Söylenen sözler insanı zayıf düşüreceğini söylenmeyenlerin ise insanı güçlendireceğine inanırlar.
Dahası kapalı ağıza sinek kaçmayacağı için ağızlarını iyice kapatırlar.
Onlar için sessizlik iktidardır.
Gelecekle randevulaşanlar!
Kaybetmek yalnızca inançsızların, istismarcıların ve iddiasızların karşılaştıkları akıbettir.
Küllerinden doğmayı göze alamayanlar kaybetmeyi de kazanç sayarlar.
Gelecekle randevusu olanlar bugünün dayatmalarına yüz vermezler.
Değerlerle yoğrulmuş insanların değer satmak ya da değer satın almak gibi bir arzuları olmaz.
Makamının ya da örgütün gücünü pazarlamaktan başka marifeti olmayanların bunları anlamaları mümkün değildir.
Hükmetmeye ve itirazsız yaşamaya alışmış, hiçbir ilke ve dizgin tanımayan emretme ideolojisinin unsurları içinse hayat alışverişten ibarettir.
Ne kadar emredersen o kadar hüküm sürersin.
Ne kadar taviz verirsen o kadar alırsın!
İktidarı tutunmak ya da iktidarla iş tutmak!
Makama tutunmak, makamla yaşamak, makamda kalmak onların olmazsa olmazıdır. Onun için kelle alır, kükrer ve tehdit ederler.
Bir gün, günün de döneceğinin hesabını yapmazlar.
Bir gün ansızın gün döndüğünde de onlar günden de daha hızlı dönüş yaparlar.
Bu öyle bir dönüştür ki, bu hareketleriyle yalnız kendilerinin değil kendi müntesiplerinin de başını döndürürler.
Kendilerine güvenleri olmadığından başkalarıyla var oluşun yollarını ararlar.
İktidara tutunarak ancak makamlarında kalacaklarının farkında oldukları için iktidarlar çok rahat iş tutarlar.
İktidarın davasını dava, kavgasını kavga edinirler.
Bunun için onların dün yaptıkları eleştirilerin ve geliştirdikleri itirazların artık önemi yoktur.
Onlar için dün dünde kalmış, gün ile birlikte her şey yeniden başlamıştır.
Bunu kaybedecekleri çok şeyleri oldukları için yaparlar. Çünkü kaybetmemek onlar için her şeydir.
Zira makamları onların ruhlarının, canlarının ve yaşamlarının ta kendisidir.
Her şeylerini mevcut statülerine, makamlarına ve sahip olduklarına borçlu olanlar, onları kaybetmemek için her türlü zilleti sineye çekerler.
Gerçek idealistler sıradanların çıkarları için tapındıkları değerleri parazitlerin suratına çarpmakla yetinmez aynı zamanda onları çamura bulayarak tehlikeli parıltılarını da yok ederler.
Bu tavır; her şeyini davasına vermesine karşın karşılığında hiçbir şey talep etmeyen idealistlerin tavrıdır.
Çünkü onlar, ideallerin fiyatı ve bazı değerlerin de bedelinin olmadığına inanmışlardır.
Bu tür tavırlar kapitalist ve popüler fahişeliğin girdabına düşmüş olanlar tarafından hem yadırganır hem de anlamsız bulunur.
Metruk bir yapıya dönüşmek!
İdeal ve anlam peşinde ömürlerini heba edenlerin yenilgileri hep zaman karşısında olmuştur.
Davaları iyi olduklarına inananlar öldürür. İyi olduğuna inananlar kendilerini yenilemezler ve sürekli tekrara düşerler.
Bu anlamda sürekli değişen, dönüşen ve ilerleyen dünyayı yeniden yorumlamayı ve icat etmeyi beceremezler.
Gerçeklerin dışında kalanlar gereklerin dişlileri arasında ezilirler.
Bir zamanlar, ideallerin enerji santrali olan yapıların bugün metruk hale gelmesi bu yüzdendir.
İdeallerin içlerinin boşalması, moral kaynağı çatıların yavaş yavaş çökmeye terk edilmesi ve bir zamanlar milli olan davaların dillendirildiği makamlara kargaların yuva yapması bu yüzdendir.