Makale, Mehmet Özkendirci’nin “Emekli ve Çalışanların Utanç Tablosu” başlıklı yazısından alıntılar sunmaktadır. Yazar, çok sayıda maaş alıp “Huzur Hakkı” isteyenlere sağlanan ayrıcalıklar ile emeklilerin ve dar gelirlilerin görmezden gelinmesi arasındaki çarpıcı tezatı eleştirmektedir. Bir zamanlar gıda üretiminde kendi kendine yeten Türkiye’nin et ve tahıl ithalatçısı konumuna düşmesi ve dünyada gıda enflasyonunda birinci olması gibi ekonomik sorunlar vurgulanmaktadır. Metin ayrıca, gıda zehirlenmeleri ve denetimsiz gıda satışı gibi halk sağlığını tehdit eden durumlar ile lüks içinde yaşayan yöneticilerin halkın gerçek durumunu görmezden gelmesi arasındaki toplumsal uçurumu dile getirmektedir. Son olarak, yazar, dini söylemlerle fakirliğin yüceltilmesini ve zenginlerin mal varlıklarını bırakmama ikiyüzlülüğünü sorgulamaktadır.
5-10 hatta 30-40 yerden maaş alıp bir de üzerine Huzur Hakkı isteyenlere iktidar kıyak geçerken verginin bile vergisini verenler insandan sayılmıyor ki verdikleri para ortada… Sahi siz emekli ve sizden olmayan çalışanları insandan mı saymıyorsunuz? Arap aslımıza dönmeliyiz diyen İngiliz pasaportlu Mehmet Şimşek aldığı ücretin azlığından söz eden görme engelliye söyledikleri hangi canlı türüne yakışır. “Seni işe aldık ya daha ne istiyorsun?”
Okul yıllarında dünyada öğrendiğimizle gıda üretimiyle kendine yetebilen yedi ülke arasındayken bugün okyanus ötesinden et ve tahıl ithal ediyoruz. Düne kadar kırmızı mercimek bilmeyen Kanada’dan kırmızı mercimek ithal ediyoruz. Bosna’da Boşnakları katleden insan kasapları Sırplardan et ithal ediyoruz. Halka kazık tarife yandaş aracıya ballı tarifeden… Dünyada bir zamanların tarım ve hayvancılık ülkesinde gıda enflasyonda dünya birincisiyiz. Yakında Mao’nun Çin halkını açlığa mahkûm edip havada karada suda hangi canlı varsa halkına uygun gördüğü yemek menüsünde neler var daha doğrusu yok ki. Kedi, köpek, börtü böcek yanında zengin menüsü. Tavuk bacağı haşlaması solucan tava ne varsa Çin mutfağında o günlerden hatıra… Mao’nun halkına reva gördükleri artık Türk mutfaklarında. At ve eşek sayılarının azalması, yapılan kontrollerde etten başka her şeyin bulunduğu lokantalar sosyete mekânlarda adı bilimeysen soslarla sunuluyor. Son günlerde gıda zehirlenmeleri, kadın cinayetleri ve işçi ölümleri gibi sıradanlaştı.

Üretmeden tüketme sevdalısı sayın büyüklerimiz kendi üreticisine üvey evlat muamelesi bile yapmıyorlar. Avrupalının zehirli atık var diye geri gönderdiği gıdalar market ve pazarlarda kontrolsüz satılıyor. Millet her şeyden zehirleniyor. Herkes meclis lokantasından ucuz tarifeden beslenmiyor beyzadeler. Çay simit hesabıyla iktidara gelenler park ve bahçelere baksınlar Osmanlı torunlarının ceplerinde kaç para var… Sizler pembe gözlüklerinizle şatolarınızdan halka tepeden bakarken herkesi tok ve mutlu görüyorsunuz. Bırakın Suriye’ye bedava elektrik vermeyi sıfır kilometre polis araçları konvoylarını. Bedelini vergi affıyla talan soygun yapanlar değil çay simit parası olmayanların ceplerinden çıkıyor… Uzaktaki ülkelere bakarken burnumuzun dibindeki vatan evlatlarını görmemenizin nedeni dışarda popülarizem değilse ciddi gıda probleminiz olmasın.
“Allah fakirleri sever onlar Cennete 500 sene önce girecek” diyen devlet soyuculara sormak gerekmez mi? O zaman tüm mal varlığınızı fakir fukaraya emekliye verin bu yalan geçici dünya yerine ebedi alemde cennette hurilerle, Gilmanlarla, Kevser şaraplarıyla kahvaltıda bile 700 çeşit yemek içecek varken. Bir sapık tarikat üyesi kürsüden orgazm olmuşçasına kadınlardan, içkilerden söz ederken cemaat kendini cennette hissediyor aç karnına...