Görmediğimiz Yük: Erkeklerin Sessiz Gerçekliği” başlıklı kaynak, erkeklerin toplumsal beklentiler nedeniyle omuzlamak zorunda kaldığı görünmez duygusal yükleri inceliyor. Metin, erkeklerin “güçlü görünme” zorunluluğu nedeniyle çocukluktan itibaren duygusal çatışmalardan kaçındığını ve yardım istemeyi zayıflık olarak gördüğünü belirtiyor. Ayrıca, erkeklerin stresi yönetmek için içe kapanmayı ve sessizliği kullandığını, bunun genellikle ilgisizlik olarak yanlış anlaşıldığını açıklıyor. Kaynak, erkeklerin duygularını göstermemelerinin hissizlikten değil, karşılık bulamayacakları veya zayıflık olarak algılanacakları korkusundan kaynaklandığını vurguluyor. Genel olarak bu metin, erkeklerin sessizliğinin ardında romantik bir gizemden ziyade kültürel olarak öğretilmiş davranışlar ve çözülmemiş duygusal alışkanlıklar bulunduğuna dikkat çekiyor.
Toplum hâlâ erkeklerin güçlü görünmesini bekliyor. “Duygusal olma”, “dik dur”, “hallediverirsin” gibi sözler, daha çocuklukta erkeklerin sırtına görünmez bir yük olarak yerleşiyor. Bugün yetişkin erkeklerin çoğunun yaşadığı sessizliğin sebebi tam olarak bu.
Bir erkek tartışmayı bir anda kesiyorsa, çoğu zaman barışmak istediği için değil, enerjisi tükendiği içindir. Konuşarak derinleşen duygusal çatışmalara alışık değildir; çoğu böyle durumlarda geri çekilmenin en az zarar veren yol olduğuna inanır.
“İyiyim” cevabı çoğu zaman otomatik bir reflekstir. Çünkü erkeklere yardım istemek, zayıflık göstergesi gibi öğretilmiştir. Bu yüzden sorun büyüyene kadar içine atar. Kendine bile itiraf edemediği şeyleri başkasından talep etmeyi elbette zor bulur.
Uzaklaşmaları da sanıldığı gibi ilgisizlikten değil. Birçok erkek, stresi yönetmek için içe kapanmayı kullanır. Sessizlik, kafa toplama biçimidir. Kadınların çoğu paylaşarak rahatlarken, erkeklerin büyük kısmı etrafı sessizleştirerek nefes almaya çalışır.

Gülümseyip geçmeleri de çoğu zaman güç göstergesi değil, zorunluluktur. Erkekler, yorulduklarını bile yüksek sesle söylemekte zorlanır. Çünkü yorgunluk bile bazı ortamlarda “zayıflık” gibi algılanır.
Sadakatleri sessizdir; gösterişle değil, davranışla olur. Konuşarak değil, yapıvererek kendini ifade eden erkek sayısı hâlâ çoktur. Çünkü onlara duyguyu anlatmak değil, sorunu çözmek “ödev” olarak verilmiştir.
Kaos anlarında sakin görünmeleri de duygusuzluktan değil; paniğe izin verilmediği bir kültürle büyümelerinden. Birçok erkek, kendi iç fırtınasını dışarıya belli etmemeyi alışkanlık haline getirir.
Ve duygularını göstermeyi bıraktıklarında, çoğu zaman hissetmedikleri için değil; karşılık bulmayacağını düşündükleri için bırakırlar. Güvenli alanı hiç deneyimlememiş biri, elbette kırılganlığını ortaya koymayı öğrenemez.
Gerçekte erkeklerin sessizliğinin ardında romantik bir gizem değil, öğretilmiş davranışlar ve çözülememiş duygusal alışkanlıklar var. Onları anlamak, “erkekler şöyledir” klişeleriyle değil, bu kültürel mirası fark etmekle mümkün.
Belki de herkes için en sağaltıcı başlangıç şu olur: Sessiz görünenlerin de bir hikâyesi olduğunu hatırlamak.