Yusuf Dülger
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Namık Kemal’in Rüyası

Namık Kemal’in Rüyası

0
Paylaş

Namık Kemal Osmanlı’nın son elli yılında yaşadı. Osmanlı’nın son yüzyılı çöküş yüzyılıdır. Bugünün ileri ülkeleri o yıllarda düşünce özgürlüğü, bağımsızlık, insan hakları alanındaki zincirleri kırarken birçok Osmanlı padişahı özgürlükleri kısıtlamış, hürriyet kahramanlarını zindanlarda çürütmüştü. O müstebitler bunu saltanat ve gururları ile Allah adına yapmışlardı. Günümüz Türkiye’sinde yaşananlar Osmanlı’nın yıkılış döneminde yaşananlara benziyor; hürriyetler kısıtlanıyor, düşünmeyi önleyen öğretiler öne çıkarılıyor, düşüncesizlik artıyor.  Biz buna karşı durmazsak, Türkiye’nin zindanları yetersiz kalır, bize kendi zindanımızı yaptırırlar.

Vatan kahramanı Namık Kemal’in (1840-1888) Rüya adlı bir ütopyası (ideal toplumu tasarısı) var. Aşağıdaki düşünceler o kitapçıktan. Yazarın “Hürriyet” dediği güzel bulutların arasından çıkar, bir kayanın üstüne durur, şunları söyler:

 “Ey gaflet uykusundakiler! Ey esarete tapanlar! Ey alçalmayı seçen korkaklar! Gözlerinizi mahşerin sabahında mı açacaksınız? Gerdanınızdaki esaret zincirini cehennemin sahibine teslim etmek için mi saklarsınız? Çektiğiniz hakaret yüküne kıyamet terazisinde ağırlığınızı göstermek için mi tahammül edersiniz?

 ……..

Gözünüz açıkken uyuyorsunuz. Kapandıkça adeta ölü haline geliyorsunuz. İçinizde en tecrübeli bir ihtiyarın fikir ve bakışı, iki gözü anadan doğma kör bir çocuğun rüyası kadar hakikate isabet edemiyor.

 ……..

Ey sefalete alışanlar! Siz karnınızı doyurmak için evladınızı aç bırakmaya tevekkül namı (adı) veriyorsunuz. İnsan için her şeyin çalışmakla hasıl olduğu ayetlerde açık bildirilmiş iken, çalışmaktan el çekmeyi dini ve dünyevi maksatlarınızın tek vasıtası biliyorsunuz. Sürününüz, sürününüz, çok sürmez ki siz de süründüğünüz yerler gibi toprak olursunuz. 

 ……..

Ey esarete tapanlar! Siz daima özünüzden iradenin sökülüp alınmasını murat ediyorsunuz. Tapınışınız âdet veya menfaat namıyla boynunuza takılan esaret zincirleridir. Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak, başınıza pençe vuran kirli ayakları yalamak kendinizce sağlam melekelerden olmuş!

 ………

Ey alçalmayı seçen korkaklar! Siz hapis endişesiyle fikrinizi baş dediğiniz bir avuç kemik, vicdanınızı gönül dediğiniz bir parça et, sözlerinizi dudak dediğiniz birkaç damla kan arasında zindan esiri ediyorsunuz. Duvarda gölgenizi görseniz azanızın her biri bir başka yolda titriyor. Titreyiniz, titreyiniz, bedeninizin kısımlarının tarumar olması böyle bir ıstıraba lüzum gösterir.

 ……..

Ne zaman uyanabileceksiniz? Ne zaman saadetinizi düşüneceksiniz? Ne aman kadrinizi anlayacaksınız? Âlem bir yüksek yere doğru koşarak gidiyor.

 ……

Âlemin bütün adamları gözünü geleceğe dikmiş, girdiği yolda açık gözlülükle devam edip gidiyor. Siz sanki kuvvetli bir el boynunuzu tutmuş da arkanıza çevirmiş gibi gözlerinizi maziye dikmişsiniz. Düşününüz ki bakışın maziye dönük olması lazım gelseydi, Sani-i Hakîm (Yaratan Allah) görme organını arkada yaratırdı.

 …….

Düşünmez misiniz ki, siz ne kadar seleflere (geçmişlere) taparsanız seleflerinizin kadrini o kadar düşünürsünüz. Bu âlem ilerleme âlemi iken evladını kendine üstün kılamayan pederler hayran olunmaya değil, hayır ile yâd olunmaya bile layık olmaz.

 ……

Bu kadar zamandır gözü açık uyudunuz. Gördüğünüz rüyaların hangisi hakka isabet etti. Yaşadığınızdan, yaşamaktan başka ne kazandınız.

 ……

Ecdadınız mezarlarında doğru yatıyor. Siz dünyada boynu eğri geziyorsunuz.

 ……

Beni (kişiliği, özgürlüğü demek istiyor olmalı) Allah vermiş, zinciri varlığınıza insan bağlıyor. Bilemem ki kulun zulmünü Hakkın inayetine nasıl tercih edersiniz?

 ……

Neden korkak durursunuz? Ölümden mi? Korku ne vakit ebedi hayata vesile olmuş? Eziyetten mi? Dünyada kime esaret zincirinden ağır bir yük yüklenmiş?

 ……

Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor? Yüzünüz sahtiyanlara dokundukça burnunuza misk kokusu mu geliyor?

 ……

 Bugüne bakıp da ümitsizliğe düşmeyiniz.”

 

YORUMLAR

Özgür düşünemeyen kişi ve uluslar köleleşirler. Kölelik Orta Çağ kültürüdür.

Akıllı kişi ve toplumlar kaprisli, şöhret ve servet düşkünü kişileri başlarına getirmemeliler. Çünkü böyleleri köle ruhludurlar, toplumlarını köle yaparlar.

Türkiye’nin dinsel kişi ve kuruluşları düşünme, üretme, hürriyet gibi konuları anlatmadıkları için daha çok geriyiz ve eziliyoruz. Yaşadığımız siliklik, bilinçsizlik gibi hastalıkların çoğu bu kesimlerin düşünce ve hayatlarından kaynaklanıyor.

Namık Kemal Osmanlı’nın son elli yılında yaşadı. Osmanlı’nın son yüzyılı çöküş yüzyılıdır. Bugünün ileri ülkeleri o yıllarda düşünce özgürlüğü, bağımsızlık, insan hakları alanındaki zincirleri kırarken birçok Osmanlı padişahı özgürlükleri kısıtlamış, hürriyet kahramanlarını zindanlarda çürütmüştü. O müstebitler bunu saltanat ve gururları ile Allah adına yapmışlardı. Günümüz Türkiye’sinde yaşananlar Osmanlı’nın yıkılış döneminde yaşananlara benziyor; hürriyetler kısıtlanıyor, düşünmeyi önleyen öğretiler öne çıkarılıyor, düşüncesizlik artıyor.  Biz buna karşı durmazsak, Türkiye’nin zindanları yetersiz kalır, bize kendi zindanımızı yaptırırlar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!