Bu yazı uzun oldu. Ancak sonuna kadar okumanızı istiyorum.
Bir ulusun özgür veya tutsak, uygar veya geri, zengin yahut yoksul, onurlu yahut onursuz olmasında diğer kesimler kadar din görevlilerinin de katkısı vardır, belki daha fazladır.
Yaratan, insanların özgür, uygar ve onurlu olmalarını ister. Ancak, Yaratan’ın elçilerinden sonra gelen din görevlilerinin (haham, papaz, müftü, hoca vb) bilgisizlikleri, kişiliksizleri, çıkarcı olmaları uluslara yansır, onları tutsak, geri ve onursuz yapar.
Ortaçağdaki Hıristiyan dünyası çok geri idi. Bunun en büyük nedenlerinden birisi o zamanki papa ve papazların cahil, bilim ve yeniliklere karşı, çıkarcı ve mistik olmalarıydı. Reform ve Rönesans hareketleri bu engeli ortadan kaldırdı, Hıristiyan dünyasının önü açıldı.
İslam dünyasına gelince; İslamiyet özgürlükçü, akılcı ve üretici bir din olduğu için başlangıçta Müslümanlar büyük gelişmeler gösterdiler. Sonraki zamanların Kadı, Şeyh ül İslam, Müftü ve Hocalar bilgisiz, dar düşünceli, mistik yapılı, köle ruhlu olmaya başlayınca İslam dünyası geriledi; cahil, fakir, yobaz, ilkesiz, köle ruhlu olmaya başladı.
Şimdi bu “Şeyh ül İslam, Müftü, Hoca” sınıfından bazılarının çok gerilere değil, 1919’dan günümüze kadar sergiledikleri olumsuzluklara maddeler halinde birkaç örnek vereyim.
Olumsuz Örnekler:
1- 15 Mayıs 1919’dan itibaren yurdumuz işgal edilmeye başlayınca Atatürk Anadolu’ya geçti; halkı direnmeye, özgürlüğünü korumaya çağırdı. Zamanın “Şeyh ül İslam”ı Dürrü zade Abdullah, Atatürk ve arkadaşlarının; “Halife’ye isyan ettikleri” gerekçesiyle öldürülmeleri fetvasını verdi.
2- 13 Ağustos 1920 Te’min Gazetesi’nden (Edirne): “Müftü Hilmi Efendi Yanında Yunan Genel Valisi, Yunanlı Generaller olduğu halde Selimiye Camii’ne geldi, Venizelos’un sağlığı için dua etti.” [1]
3- İzmir ve yöresi Yunanlılar tarafından işgal edildikten sonra Alaşehir (Manisa) camilerine dört hoca gelmiş, halka vaaz ederek demişler ki: “Yunan ordusu Padişah emriyle geliyor, sakın hürmette kusur etmeyin…” Konya Delibaş isyanında, Akşehir’den 42 hoca imzalarını da attıkları bir fetva yayınlamışlar, demişler ki: “Millici (Kuvay i Milliyeci) olmak hurucu sultandır (Padişah’a isyandır). Bu durumda olanların malları yağmalanır, karıları, kızları cariye olarak alınır, kendileri de yok edilir.” Asiler bu fetvaya dayanarak çeşitli kötülükler yapmışlar, halkın canına, malına, ırzına tecavüz etmişler. Subay-memur ailelerine saldırmışlar.[2]
4- Salihli cephesinin milli mücadele yanlıları Yunanlılarla çarpışırlarken Akhisar’daki Rumların yanına, “EŞRAFTAN” bir temsil heyeti katılır; heyetin başında Akhisar Kaymakamı ve Akhisar Müftüsü de vardır. Bu grup Kayışlar Köyü’ndeki Yunan karakoluna gelir, Yunan komutanına iyi niyetlerini ve –Akhisar’a-davetlerini bildirir. [3]
5- Atatürk Konya’ya ikinci gelişinde (1 Nisan 1922) bir medreseyi ziyaret eder. Medrese hocalarının başı (en büyüğü) Atatürk’ten; Medrese sayısının artırılmasını ve MEDRESE ÖĞRENCİLERİNİN ASKERE ALINMAMASINI rica eder. Atatürk yüksek sesle şu cevabı verir:
“Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşüp yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim..” [4]
6- Diyanet’in “İslam âlimi” diye övüp kitabını bastırdığı Said i Nursi: “Yahudi ve Müslümanlarla olan ilişkilerimizde yöneten olacağız gibi bir tavır sergilemeyin, beraber yaşama kuralları belirlendikten sonra sizi Yahudiler ve Hıristiyanlar da yönetebilir” der.[5] CIA ajanı, Müslüman katili ABD’deki alçak FETO başkanı: “ABD’nin egemenliğinin zayıflamasından kaygı duyulmalıdır”, “Amerika dünya gemisinin kaptanıdır” diyor. (23.07.2007 Yeni Yüzyıl Gazetesi)
7- İslamcıların “İslam Hukukçusu” diye övdükleri Hayrettin Karaman bir makalesinde şöyle yazar: “ABD Başkanı başka dinden, ama bizimle ortak bir değere sahip olduğu anlaşılıyor.”[6]
8- Şu zırvalıklar Diyalogcu “Tefsir Hocası” Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın: “Müslüman ve Hıristiyan ümmetlerinin, Hz. İsa’nın şahsiyetleri etrafında bütünleşerek, hem kendilerini hem de bütün insanlığı kurtarmaya yönelmeleri hepimizin ideali olmalıdır.” [7]
9- Konya’nın eski Müftü Yardımcılarından Mehmet Emin Parlaktürk, 19.12.2004 günü Konya’ya gelen İngiltere’nin TELEGRAPH Gazetesi Muhabiri Damlen McElroy’e şu açıklamayı yapar: “Tek umudumuz AB üyeliğinin bize getireceği BÜYÜK BASKI gücüdür.” [8]
10- Diyanet İşleri Başkanı yapılan Ali Erbaş: “Türk-Yunan Savaşı’nı keşke Yunanlılar kazansaydı” diyen meczubu 09 Kasım 2018 günü, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği makam ve kıyafetle ziyaret etti, hepimizin bütçesiyle yayınlanan kitaplarımızı hediye etti.
11- Önceki Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Dinlerarası Diyalogculuğun (FETÖCÜLÜK, Emperyalizmin işçiliği) Türkiye temsilciliğini yaptı; HATAY İLİMİZİN YAZILIŞINDAKİ İLK (A) HARFİNİN SİYON YILDIZI, (T) HARFİNİN HIRİSTİYAN HAÇI YAPILDIĞI BİR TABLONUN ÖNÜNDE ÇÖKTÜ, “Üç Mabetli (Cami-Kilise-Havra) Dinler Bahçesi’nin şeridini kesti. Bu fotoğrafların kahramanları şimdi çıkmışlar Siyonizm ve Hıristiyan Batı’ya kafa tutmaktan, FETÖ ile mücadeleden söz ediyorlar. İnanalım mı?
Benzerlerinin daha pek çok olduğu bu bilgi ve belgelerden bu kadarını önünüze koymanın nedeni şudur: Biz daha öncelerden olduğu gibi, özellikle 1919’dan bugüne kadar “Şeyh ül İslam, Müftü, Hoca, Şeyh, Mübarek” denen; sözde din bilgini, özde çıkarcı, münafık, ajan ve uşak kişileri iyi tanımak, böylelerine kanmamaktır.
Hz. Muhammed’in Kişiliği:
İslam dini özgürlük dinidir. Özgürlüğün olmadığı yerde din olmaz. Özgür yaşayabilmek için bir yurdun olacak. Din görevlisi de olsan, düşmanla ve işgalcilerle savaşacaksın. Hz. Muhammed böyle yaşamış, Müslümanların kendisi gibi davranmalarını istemiştir.
Konya’daki medrese hoca ve öğrencilerinin yaptığı gibi, bir kesimin: “İlim öğretiyoruz, ilim öğreniyoruz” gibi gerekçelerle asker kaçakçılığı, çıkarcılık yapmaları simsarlık ve edepsizliktir. Edirne, Aydın, Akhisar müftüleri gibilerinin uşaklık yahut casuslukları affedilemez.
Kahraman Müftülerimiz:
Müftü ve din hocalarından “kötü örnekler” verirken: ‘Tüm müftü ve hocalar böyledir’ demiyorum. Türk milleti olarak biz 1919’dan beri içimizden öyle müftüler, öyle hocalar çıkardık ki, onların dökülen kanlarıyla, fetvalarıyla ve özverileriyle bugünlere geldik. Yunanlılar 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e çıktıkları gün Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Hoca eline bayrağımızı alarak halkı direnişe çağırmıştı. Atatürk Samsun’dan Amasya’ya geldiği gün, karşısında Amasya Müftüsü Tevfik Efendi ile Vaiz Abdurrahman Kamil Efendiyi bulmuştu. Zamanın Ankara Müftüsü Rifat Börekçi’yi hatırlayalım; eşi ve kendisi için hazırladığı kefen parasını Atatürk’e getirip vermiş, Dürrüzade’nin “ölüm” fetvasına karşı, “Hayat ve Bağımsızlık Fetvası” diyebileceğimiz fetvayı hazırlamış, 150’den fazla Müftüyle imzalatmış, Milli Mücadelemizin bayraktarı olmuştu.
Konya’da Müderris Ali Kemali Efendi… Kurtuluş Savaşımızın ilk Âlim şehidi! Şehit edilmeden önce Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca, Gilisrali Hacı Tevfik Hoca, Mevlevi Postnişini Abdülhalim Çelebi gibi Konya’nın muhteşem önderleriyle birleşmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin “İlk Kuvay-ı Milliye”sini oluşturmuştu.[9] Vahdettinci Konyalı Zeynel Abidin İngiliz Casusu Rahip Robert Frew ile el ele verip Konya halkını Kurtuluş Savaşımızın aleyhine isyan ettirip Bozkır ve çevresinde Müslüman’ı Müslüman’a öldürtürken, Milli Şair’imiz Mehmet Akif Ersoy Atatürk ve milli mücadelemizin yanında yer almış, emperyalizme karşı cepheden savaş açmıştı.
Önceki yazımda; Aydın Müftüsü denen şerefsizin bir alçak heyette yer alarak şehrin anahtarını Yunan komutanına teslim edişini anlatmıştım. Bu yazıya sebep o üzücü olaydır.
Son Üç Sözüm:
1- 1919’dan 2019’a kadar Türkiye’deki “Hoca, Müftü” kesiminin içinde dinine, yurduna ve ulusuna ihanet edenler olduğu gibi etmeyenler de olmuştur. İhanet etmeyen Hoca-Müftü sayısı ihanet edenlerin sayısından çok, çok fazladır. Fazla olmasaydı bugünkü Türkiye olmayabilir ve daha kötü bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.
2- Ülkemizde 1990’dan, özellikle 2000’li yılların başlarından sonra; “Türk Milleti” gerçeğine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Atatürk’e, uygarlığa, bilime ve akla karşı düşman olarak yetişen, varlığını gündelik siyasete adayan, Mustafa Sabrileri bile aratacak olan çok sayıda müftü, vaiz, hoca yetişmiş ve yetişmeye devam etmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkının önündeki en büyük tehlike budur. Buna özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Bu tehlike çabuk tanınmalı, mutlaka önlenmelidir.
3- Yunanistan, Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinin kuruluşunda ora halklarının ulusal bilinç kazanmalarında Hıristiyan din adamlarının önemli bir katkısı olmuştur. Hatta bu ülke ve ulusları Hıristiyan din adamları inşa etmişlerdir. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin temelini Başpiskopos Makarios atmıştır. En önemlisi Hz. Muhammed bir devlet kurucusu olarak önümüzde duruyor. Bizdeki din adamları çoğunlukla böyle değiller. Başkalarının din görevlileri milletlerinin devletlerini kurarlarken, Hz. Muhammed devlet kurmuşken, bizdeki din adamları kurulu düzenimizi (Devletimizi, Cumhuriyet’imizi) yıkmak, milletleşen halkımızı soysuzlaştırmak için uğraşıyorlar. Bu acı gerçeği sorgulamalıyız.
Devamı Var
Not: Sizden bir isteğim var. Bu iki fotoğrafı cep telefonunuza yerleştirin. Bu fotoğraflarda yer aldığı halde İSRAİL’E, FETÖYE, ABD ve AB’YE karşı olduğunu iddia eden ilahiyatçı ve politikacılara gösterin; “SİZE İNANILMAZ” deyin.