Son günlerin temel konularında öne çıkan kavram; Paralel devlet olarak dağarcığımıza girdi.
Paralel olan sadece devlet mi?
Bir tarafta; “Firavun-diktatör-yiyici-nankör-hırsızların hamisi” sözleri…
Diğer tarafta; Devlet içinde devlet-gizli örgütlenme–çete-ihanet şebekesi-ajan gibi tanımlar paralel ifadeler olarak yerini aldı haliyle…
Paralel gündem bildik şekilde oluştu;
İsrail yaptı, Amerika arkalarında, şu dış güçler yok mu?
Paralel mağdurluk derseniz her zaman baş tacı!
Din elden gidiyor diyerek hükümet olmak, demokrasi elden gidiyor diyerek diktatörleşmek, iktidar elden giderse diyerek halleşmek! İstikrarla aynı maskeye sarılmak; Mağduruz biz mağduruz!
Paralel dindarlık sahne aldı gecikmeden…
Şipşak 3e bölündüler; Bir yanda “vay haramzadeler, ne kadar çalıp çırpıyorsunuz, hukukun gücüne hesap verin” diyenler, diğer yanda “vay kumpasçılar, ajanlar, uşaklar” diyenler. Üçüncü gurup derseniz evlere şenlik!
“Durun ne yapıyorsunuz iki tarafta zarar görüyor bu işten, birlikte yıpranıyoruz, barışın, barışalım” diye post kurtarma derdine düşenler!..
***
İşte tüm bu iğrençliklerin büyüyüp geliştiği, palazlanıp semirdiği alanı husule getiren bir çöküş var ki, yılar öncesinden bağrımıza çöreklenen;
Paralel ahlak!
Hırsızlığı, rüşveti, yolsuzluğu alçakça bulmayan!
Kaybedilenleri, tüketilenleri önemsemeyen!
Yetim hakkını, kul hakkını, devlet malını dert edinmeyen!
Namusu, ar duygusunu toptan yitiren!
Adaleti hiç aklına getirmeyen!
Hukukun gücüne değil, gücün hukukuna ram olan!
Ülke nasıl kazanır erdeminden uzak, didişmede kim kazanır telaşında olan!
***
Velhasıl; Olabilecek tüm rezilliklerin ardı ardına sahne aldığı ülkemde birileri hala nutuk atabiliyorsa, alkışlanabiliyorsa…
Sandıkta hala yüzde bilmem kaç alacağı konuşulabiliyorsa…
Paralel ahlak bizi belirler olmuş.
Vesselam!..