Bir bayramı daha geçirdik. Yıllar su gibi akıp gidiyor. Fakat devir de değişiyor. İnsanlık namına ne varsa yavaş yavaş yok olup gidiyor. Kültürü hele hiç sormayın…
Bayramlar artık eski bayramlar gibi kutlanmıyor.
Dokuz gün tatildi de ne oldu?
Hiçbir şey fark etmedi. Gerçekten bize bir şeyler olmuş. Eskiden olsa bir iki hafta önce başlardı bayram hazırlıkları. Ben hatırlıyorum, 2 hafta öncesinden ev temizliğine başlardık. Köşe bucak dip temizliği yapardık. Sonra tatlı, börek hazırlıkları başlardı. Kıyafet alışverişi yapılırdı. Bol bol şeker alınırdı. Misafirler için ayrı, kapıya gelen çocuklar için ayrı şekerler alınırdı. İmkânı olan küçük kesecikler hazırlardı çocuklar için. Arefe gününde mezar ziyaretleri yapılırdı, Fatihalar gönderilirdi. Bayram günleri büyükten küçüğe herkes ziyaret edilir, bayramlaşılırdı. Kurban kesemeyen ailelere yardım edilirdi, et gönderilirdi…
Bunun gibi nice anılar. Şimdi bunları böyle yazınca bir an kendimi yaşlı hissettim. Aslında yaşlı falan değilim. 26 yaşında genç bir bayanım daha. Peki, niye böyle çok eskilerden bahsedermiş gibi anlatıyorum bunları.
Bundan çok değil 5-6 yıl evveline kadar bunların hepsini birebir yaşıyordum, yaşıyorduk. Ama şimdi her ne kadar biz çabalasak da çevrede büyük bir değişiklik var. Millet olarak büyük bir değişimin içine girdik.
Allah’a şükür benim bayram anılarım çok. Ya anısı olmayan yeni nesile ne olacak? Benim derdim bu!
O bayram telaşında alınan kıyafetlerin sevincini nasıl anlayacaklar?
El öpüldükten sonra verilen harçlığın gülümsemesini nasıl yakalayacaklar?
Tanımadıkları insanların kapılarını çalıp onlara sunulan ikramların hazzını nerede tadacaklar?
Kurbanlıklara bir gün evvel verilen yemin, son yem olduğunu bile bile kurbanın yanına gidip kurbanı sevmenin neşesini nerede bulacaklar?
Dokuz günlük Amerika gezilerini anlatarak mı devr-i alemi geçirecekler?
Ya da sanal ortamda yapılan geyik muhabbetleriyle mi bayramı anlatacaklar?
Çok acı bir durumla karşı karşıyayız. Ve bunun üzerinde ne yazık ki kimse durmuyor. Kültürümüz işte bunlarla gidiyor. Her günden farklı olması gereken bayramları, aynı günlermiş gibi geçirerek bizliğimizi yitiriyoruz.
Ben kimseye suç bulmuyorum. Dış devletlermiş, iç hainlermiş, bunlar boş. Millet dediğimiz kavram Orhun Kitabelerinde belirtildiği ve Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu Hocamızın " Türk Milli Kültürü" kitabında da belirttiği gibi:
– Oğuş (Aile)
– Urug (Aileler Birliği – Sülale)
– Boy (Uruglar Birliği)
– Bodun – Budun (Boylar Birliği)
– İl (Devlet)
şeklinde oluşur. Hocamızın da belirttiği gibi milletin, devletin oluşabilmesi için bizim aileye ihtiyacımız var. İhtiyacımız olan ne varsa ailede başlar. Kültürümüzün başlangıç noktası da doğal olarak ailemizdir. İşte bu bayramların, örf adetlerimizin yok olmaması için anne ve babalarımıza büyük sorumluluklar düşüyor. Büyüklüklerini işte tam bu noktada kullanmalılar. Bizim yok olmamazı tek engelleyebileyecek nokta, ailelerimizdir.
Evet; günümüz zor, ama bir annenin ve babanın sevgisinin tutamayacağı hiçbir güç yoktur.
Bayram mı geldi, gelsinler kardeşim yanınıza. O gün bayramsa büyüklerin eli öpülecek, evler boşaltılmayacak. Tatile her zaman gidiyorsunuz. Ama bayramlar ailelerin kucaklaşıp sevgi pınarlarının coştuğu zamanlardır.
Haksızsam söyleyin lütfen!
TV kanalları bile artık eskisi gibi değil. Eskiden Bayrama Özel programlar yapılırdı, şimdi diziler kaldığı yerden devam etmiyor mu?
Dini bir bayramımız, manevi ferahlığa ulaşmamız için Cenab-ı Allah’ın bize buyurduğu kanı akıtmamız gerekiyor. Gel gör ki sırtında milyon dolarlık kürk giyenler, hayvan dostu kesiliyor başımıza bugünlerde. Dini görevini yapmıyorsan ya da inanmıyorsan bari saygı göster ki çoluk çocuğa vahşi gibi algılatma bizleri.
Ve bayramı bile siyasete bulaştıran bir insan topluluğu varsa günümüzde, kimse mağdur edebiyatı oynayıp muhafazakâr kimliğine bürümesin. Her ne kadar bozulmaya meyil tutmuş bir milletle karşı karşıya kalsak da ben gibi nice insanlar var, kültürüne sımsıkı bağlı olan ve inancını siyasete bulaştırmayan.
Son olarak Türk- İslam âleminin geçmiş Kurban Bayramını kutluyorum. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum.
Not: Yanlarına gidemeyip ellerini öpemediğim büyüklerime sesleniyorum: Harçlıklarımı sakın harcamayın, bir köşeye koyun. Elbet görüşeceğiz…
SAYGILAR…