OECD’ye göre ülkelerin sağlık harcamalarının GSYH oran ortalaması: % 8.8 dir. Ülkeler Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarının ortalama % 8.8 ini sağlığa ayırmaktalar imiş.
Konuyu anlama adına iki örnek: Almanya bu hasılanın: % 11.2’ ni sağlık harcamalarına ayırırken; Türkiye bu hasılanın ancak: % 4.2’ni harcayabilmekte. Konu anlaşıldı sanırım.
Hani bizim: İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın sözümüz vardı ya! O söze bu harcama hiç uymuyor.
Durum bu iken hamaset yapıp, “Batı bizi kıskanıyor “ demenin mantığı nedir?
Bu mantık, iş bilmez siyasetçilerin halkın ihtiyaçlarını yapmayıp, halkın hoşuna gidecek söz söyleme mantığıdır.
Konumuza gelirsek: Ülkemiz, dünyanın da yaşadığı bir Coronavirüs illetiyle karşı karşıya.
Dünya bu virüsle canla başla mücadele ediyor. Bilim adamları seferber olmuş virüsün DNA’sını çözme ve aşı bulma derdinde. Bilim adamlarının ve bu virüsle en ön cephede savaşan sağlık insanlarının emirlerine her türlü maddi ve manevi olanakları sunmuş vaziyette.
ABD, virüsten zarar görecekler ve mücadele için 2. 2 trilyon dolar ayırdı. Almanya, Fransa, Kanada siz faturalarınızı işinizi, işyerinizi düşünmeyin. Onları biz hallederiz. Siz sağlıklı kalın derken.
Yani Batı ülkeleri, bütçelerinin hemen hemen % 50’sini bu virüsle mücadeleye ayırmış vaziyette.
Bizde durum ne 100 milyar lira ayırdık. Yani bütçenin 1/10’nu. Daha anlaşılır ifadeyle bütçenin ancak % 10’u kadarını.
Bu yeter mi?
Diğer ülkeleri görünce elbette yetmeyeceği belli!.
Pek çok sağlık kuruluşumuz, pek çok hayati araç-gereç ve malzemeden mahrum olduklarını söylemekteler. Bu insanların, can güvenlikleri risk ve tehlikede!.
Virüs önlem paketi ile eğitime: 30 Nisan’a kadar ara verildi. Çok da isabetli bir karardır. Ölüm dışında her şeyin bir şekilde telafisi olasıdır. Ama kara toprağa gidenler asla dönmüyor. İşin özü: ölenlerin ve ölümlerin telafisi mümkün değil.
Eğitim kurumlarında görev yapan 80.854 Ücretli Öğretmen, özel sektörde asgari ücretle çalışan pek çok emekçi aç ve beş parasız kaldılar. Vicdanı olan bu insanlarla bir empati yapar da onların yerine kendilerini koyarlar.
Durum nasıl? İç açıcı değil.
Gerçek bu iken: Kırk katır mı, kır satır mı dercesine. İstanbul Kanal işinin ihalesinin yapılması neyin nesi?
Kime nasıl bir söz verdiniz? Ya da bu işi yapmazsanız kim neyi açıklayacak? Böyle bir korku ve kaygınız mı var?
Bu ihaleden vaz geçin ve de şu Hazine garantili “devletin kasasından kör kuruş çıkmayacak” vaadi ile yaptırdığınız. Köprü, otoyol, havaalanı ve şehir hastanelerini de kamulaştırın ki; 2020 yılında buralara ödeyeceğiniz: 18.9 milyar TL’de hazineye kalsın.
Bilim adamları ve sağlıkçılarla yurtseverler: “virüsle mücadele de Kore Çin gibi olamadık. Bari İtalya, İspanya gibi olmayalım” derdinde iken; İstanbul kanalını yapmak hangi aklın eseridir.
Amaç insan ve insan sağlığı mı, yoksa şahsımın hayali mi?
Öyle anlaşılıyor ki, ya Sn. Erdoğan’ın danışmanları ya öngörüsüzler ya da Erdoğan’a fikir belirtmeye korkuyorlar?
Para varsa ki var. Öyleyse olması beklenen İstanbul depremi için harcayın da, yıkılacak on binlerce binada, ölmesi hesaplanan yüzbinlerin hayatı için harcayın. Ne zaman anlayacaksınız İstanbul Kanalı’nın yenmeyeceğini?
Ulaştırma Bakanı, “Türkiye hem virüsle mücadele edecek hem de yatırım yapacak güze sahiptir” dedi. İstemeyenin de yalan söyleyenin de gözü kör olsun. Ben elbette ülkemin güçlü ve zengin olmasını isterim. Kimse hain değil beyler. Onun için mi, işçi fonu ile ihtiyat akçesini harcadınız? Önce işinden, aşından olan, faturamı nasıl ödeyeceğim diyen fakir-fukara ile garip-gurabanın derdine derman olun.
Esen kalınız.