Kasım’ın tam ortasını da bulduk. Aralık ayına yani kışa çeyrek var… Özlediniz mi… Niye yalan söyleyeyim, ben özledim. Bütün çirkinlikleri örten karı özledim… Dışarı çıkıp, buz kesip sıcacık eve dönüşü özledim… Fokurdayan çayın kıymetini daha fazla hissetmeyi özledim… Aşağı, otoparka inip camların buz olduğunu görüp kazımayı, tırnaklarımın donmasını, iki sıcak “Hoh”un ne büyük nimetler olduğunu, tıpkı duyacağın bir çift sıcak söz kadar özledim… Telefonumun klavyesi ile sizlere ulaşmaya çalışırken, tipiyle kaçamak bakışları da özledim. O camın dışında ben içinde birbirimize söylenip duracağımız uğultu ve homurtuları da özledim… Özlediğim o kadar çok şey var ki saymaya kalksam sabahı bulur… Ama özlemediğim tek şey var…Siyaset ve onun içine depolanmış yalan, iftira, kumpas, talan vs. Bütün bunlara rağmen en çok arzu ettiğim şey de, sizlere sunacağım sıcacık, ateş gibi bir merhaba… Almaya, sinenize yapıştırmaya hazır mısınız… Yahu, galiba farkında olmadan edebiyat yapmışız. “Çok meraklıysan git roman yaz, bize memleketin hali lazım” dediğinizi hissediyorum. Bir gazeteci olarak, sesinizi, gerekirse kendime de duyurmakla görevliyim… O zaman başlayalım mı?
Gıda sektörü, her türlü sahteciliğe, hileye ve yalana açık bir platform… Bu yumurta işinde ben halka dürüst davranıldığını zannetmiyorum. Normal yumurta bir liraysa, tavuk gezmeye başladığında iki liraya çıkıyor. Tavuk gezerken cep telefonu ile de konuşursa al sana fiyat 2,5 lira… Bu, gezintiyi yokuş yukarı yaparsa 3 TL gibi ipe sapa gelmez ama gerçek olmadığını zannettiğim gerekçelerle fiyatlar katlanıyor… Sadece gıdada mı? Mesela deterjan: Reklamlara bir bakıyorsunuz, bir parmak kireç bağlamış çamaşır makinası görüntüsünün arkasına, tavsiye hemen yapışıyor… Her yıkama da bir kaşık, kireç sökücü kullansaydınız, bu durumla karşılaşmazdınız gibi tüketiciyi panikletecek görüntüler… Pamuk gibi çamaşırlar için şu; canlı renkler için bu vs. vs. Bir ürün içinde olması gereken şeyler, ayrıştırılarak sizden 4-5 defa para alınmaya çalışılıyor… Hatırlayın, eskiden bulaşık makinası deterjanı ayrı, parlatıcısı ayrı, tuzu ayrı satılırdı. Rekabetten şimdi hepsi bir arada diye pazarlanıyor. Aynı şeyi çamaşır işine de uygulamak çok basit ama o zaman da tatlı kâr ortadan kalkar…
Diyelim ki yaşınızın 65 olmasına bir ay var. Size her şey serbest. İstediğiniz zaman ve istediğiniz yere, kimseden izin almadan seyahat edebilirsiniz… Velev ki bir ay geçti, artık sakıncalısınız. Her türlü kısıtlamaya muhatapsınız. Gerekçe de “risk gurubunda” oluşunuz… Gel gelelim iş grip aşısına ulaşmaya ggeldiğinde,birden bire gurubun dışına itiliyoruz… Bizler ,kuş muyuz, deve miyiz belli değil… Aşıya gelince riskli değilsiniz, başka zaman risklisiniz… Yahu otuz tane doğru olmaz. Doğru bir tanedir…
Herhalde, Emekli bir TRT yönetmeni oluşumdan kaynaklı, kurumla alakalı sorulara muhatap oluyorum… %99’unda haklısınız. Onları teker teker yazıp, hacmi şişirmek niyetinde değilim… RTE’nin görüntüsü altına acayip yazıların çıkışı, geçen gün “Azerbaycan sivil hedefleri vurdu” gibi, ihanet mi hata mı tespit edemediğim, organize olayların cereyan edişi, canım kurumumun ne hale geldiğini gözler önüne seriyor… Binlerce canlı yayın yapmış ve yönetmiş birisi olarak, bütün bu olayların nerdeyse imkânsız olduğunu söyleyebilirim… KJ operatörü yanlışta bulunursa hemen uyarırdım. Ben gafa düşsem resim seçici arkadaş ikaz ederdi. Herkes atlasa içerden ışıkçı veya sesçi arkadaşımız müdahale ederdi… İşte suça organize dememin sebebi bu. Demek ki olay A dan Z ye liyakatsiz ve kalitesiz kimselerin elinde. Badem bıyıklı veya türbanlı olmak tek şart olursa, bu tip olaylarla daha çok karşılaşırız… Ben bir hayranı olarak, Datça’nın bademini meşhur bilirdim ama TRT açık ara önde…
ABD’nin bütün seçim teamüllerine rağmen, bir başkanın iki dönem seçilmesi geleneği yerle bir oldu. Bunu aylar öncesinden söylemiştim. Bir şey daha demiştim. Bu adam geldiğinde elemanı “FETÖ”den daha radikal olabilir. Dünyanın gelmiş geçmiş en dürüst liderine ve aile efradına iftiralar atabilir… Yok kuleymiş, yok dolarmış yok Euro imiş bir sürü pislik yapabilir… Yazımın sonunu da şöyle bağlamıştım: Havuz, mavuz medya derhal harekete geçip bu Bidensiz’in bütün kirli çamaşırlarını ortaya döksün ki, benim şaşkın ve garip bazı vatandaşlarım, bunun laflarına itibar etmesinler… Hatırladınız değil mi… Peki ne oldu… Alçılı, jöleli, Kütahyalı kimse harekete geçmedi… Siz bilirsiniz… Benim tam bağımsız basınıma, yarın bir gün “Alo Fatih” telefonları sık sık gelebilir…
Mekez Bankası işi tam bir komedyaya dönüştü… Çetin Murat’ımız gitmiş, Uysal’ı gelmişti… Bu değişimi ilgili şahıs “Söz dinlemiyordu yolladık” cümlesini, el kol sallayarak duyurmuştu… Biz de çok şükür, laftan sözden, durdan duraktan anlayan bir katibimiz pardon Başkanımız oldu diye sevinmiştik. Maalesef, garibe bir ufacık sevinç bile çok görülüyor… O da gitti… Ne olacak şimdi. Söz dinleyeni, dinlemeyeni hiçbiri yok artık… Ben çözümü buldum… Sözü söyleyen, emri veren aracıyı kaldırsın, kendisi direk devreye girsin, bu görevi de resmen uhdesine alsın ve de böyle bölük pörçük değil, bir gecede faizi – 0 – a indirdiğini ilân etsin… Ne bu yahu. Adam, sizlerle mi uğraşacak…
Bu arada konuya tekrar dönüyorum… Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere +65 için zaman daraltmasına gittiler… Bunu kesintisiz ve tam yasağın altyapısı olarak kabul ediyorum… Bugün 10-16 arası yarın 12-14 daha sonrada gene eskisi gibi, araba kullanmadan Pazar günü birkaç saat istikâmetine doğru hızla ilerliyoruz… Bir zamanlar “+65 e züllüme oy yok” sloganımı tekrar vizyona sokuyorum… Futbol takımı gibi parti tutanlar başta olmak üzere herkesi aynı düzleme bekliyorum… Elli yıllık MHP’li ama şu an en büyük tenkitçisi olan beni örnek alın ve fikr- i sabitlerinizden sıyrılın… Dünyada eşi benzeri olmayan; esas maksadı daha önceleri yazdığım sapık uygulamalara hep birlikte isyan edelim, firesiz haykıralım…”+65’e zulme oy yok” …
Haftayı bağlamanın vakti geldi… Hepiniz Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalınız…
