Müyesser Yıldız
Müyesser Yıldız

“Dış Güçlerle” Barışıp Barış’ı Hapsetmek!

featured

Gazeteci kardeşim Barış Pehlivan üç gündür Silivri açık cezaevinde. Başına gelen garabete çözüm bulunmazsa 8 ay hapis yatacak.

Garabeti, yani olan biteni takip etmişsinizdir. Daha önce yaptığı bir haberden dolayı 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Denetimli serbestlikteydi. Ancak bir yargı mensubunun bir başka yazısından dolayı açtığı, “hakaret” davası gerekçe gösterilerek katilleri, hırsızları, tecavüzcüleri serbest bırakan son infaz düzenlemesinden yararlandırılmayıp hapse atıldı. Dikkat buyurun; ülkede hukukun kırıntısı kaldıysa büyük ihtimalle beraat veya kovuşturmaya yer yok kararıyla sonuçlanacak bir davadan söz ediyoruz. Ama verilmeyecek ceza peşin peşin çektiriliyor.

Bekledim; çünkü konu sadece Barış’ı ilgilendiren bir durum değildi. Barış’ın adı ön planda olsa da konu aslında binlerce kişiyi ilgilendiriyordu ve bu konuda yeni İnfaz Yasası’nda bir boşluk vardı.

Düşünebiliyor musunuz; demokrasimizi yeni sivil bir anayasa ile taçlandırmaktan” söz ediyorlar, ama doğru dürüst bir İnfaz Yasası bile yapamıyorlar!..

Boşluğu yetkililer de kabul etmişti. Top savcı ve hakimlerlerdeydi. Ama onların da Ankara’ya bakma, oradan ses bekleme hâli yok mu? İş tıkandı.

Oysa çözüm basitti; Adalet Bakanlığı, İnfaz Yasası’ndaki belirsizliklere açıklık getirecek bir genelge yayınlayabilirdi. 28 Şubat davasında Vural Avar’ın cezaevinde göz göre göre ölmesinden sonra dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Adli Tıp uygulamalarına ilişkin genelgesi gibi.

Yeni Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da bir hukukçu. Medyamız, günlerdir öve öve bitiremiyor. “Yargı camiası içindeki gruplaşma iddiaları veya isim bazlı kimi yakıştırmalar karşısında ‘nötr bir isim’ olduğunu” vurguluyorlar.

Ama, işte bu garabete bir çare bulamıyor. Acaba neden? Barış Pehlivan’ı, o hakaret davasını açandan önce bizatihi Adalet Bakanlığı’ndaki kimi üst düzey yetkililerin hedefe oturtmuş olması olabilir mi? Öyleyse, bu nasıl hukuk ve vicdan terazisidirliyâkat yüzyılıdır?!

Bakan Tunç geçtiğimiz günlerde televizyona çıktı. Karşısındakiler gazeteci. Bu konunun sorulması veya kendisinin sorulmadan bir açıklama yapması umulmaz mı? Maalesef, İsveç’in NATO üyeliğine bile değindi de Barış ve onun durumundakiler için tek kelâm etmedi.

Ah be Barış; Rahip Brunson, Deniz Yücel, Fransız gazeteci, geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan Alman milletvekili ya da Cemal Kaşıkçı’yı kıtır kıtır kesen olsan ne çareler bulunurdu, değil mi?!

AKP’nin Kendini Tekzibidir

Sadece ve sadece gazetecilik yapan Barış’ın beşinci kez hapse girmesi öncesine ait bazı karelere bakalım.

Erdoğan, NATO Zirvesi için Vilnius’a giderken, “Türkiye’nin AB’de önünü açın, biz de İsveç’in önünü açalım.” çağrısı yaptı.

Varsayalım ki niyet İsveç’in üyeliğine kılıf değil de gerçekten AB üyeliğiydi.

Barış’ın hapse girmesiyle, bu hayal başlamadan bitmiş olmadı mı?!

Erdoğan 25 Temmuz’da hakim ve savcıların kura törenindeydi. “Bağımsız ve tarafsız” yargı mensuplarının ayağa kalkıp siyasi konuşmaları alkışlamasını geçelim. Erdoğan, adalet için nasıl ter döktüklerini anlatıp, “hâkim, hekim ve hakemin… mesuliyetlerini yerine getirmemesinin, topumda infiale, devletin işleyişinde ise ciddi aksamalara yol açacağını”“sosyal barışı dinamitleyeceğini” ve “devletin varlığının sorgulanmasına yol açacağını” vurguladı. Ardından şunların altını çizdi:

– Vazifenizi icra ederken, hukukun üstünlüğü ilkesine ve masumiyet karinesine ne pahasına olursa olsun bağlı kalmaya itina gösterin. Sizlerden sadece aklınızı, ahlâkınızı ve vicdanınızı değil, devlet, millet adına müessesenizi de korumanızı bekliyorum.”

– “Sosyal medyada cübbe giyip ahkâm kesenler, asla bizim referansımız olamaz. Adaletin ölçüsü, sosyal medyadaki tepkiler değil, kanundur, nizamdır, maşeri vicdandır. Daha ileri gidiyorum, hukuktur, hukuk, kanunun çok ötesindedir.”

– “Kararınızı verirken hiç kimsenin, hiçbir gücün, hiçbir maddi değerin sizi yönlendirmesine lütfen müsaade etmeyin. Parayı, pulu her zaman bulursunuz. Ama unutmayın, hak ve hukuk bulunmaz.”

Özellikle sosyal medyada cüppe giyip ahkâm kesenlere” birazdan geleceğiz de, Barış’a şu yaşatılanları bu tablonun hangi satırına sığdıralım?

Erdoğan’dan bir başka kare: 8 Ağustos’taki Büyükelçiler Konferansı’nda, “Kimseyle kavga peşinde, husumetleri büyütme derdinde değiliz. Bilakis dostlarımızın sayısını daha da artırma derdindeyiz. Bizim kimseyle, özellikle komşularımızla çözülemeyecek hiçbir meselemiz yoktur. Herkesle görüşmeye, konuşmaya, karşılıklı adımlarla ortak bir noktaya buluşmaya varız ve hazırız.” dedi.

Ülkemizi bölüp parçalamak isteyen “dış güçlere” öyle, içeride vatanseverliği ile bilinen Barış’a ve nicelerine böyle!..

25 Yılda Erdoğan’dan Barış’a

Barış’ın haklı isyanını duydunuz; “Eğer bir insan öldürmüş katil olsaydım; bir tecavüzcü, bir hırsız olsaydım…” diye feryat etti.

Haydi 25 yıl öncesine gidelim. Erdoğan, 10 ay hapis cezasına çarptırıldığında özetle şunları söyledi:

Demokrasi, sadece seçimlerden ibaret değildir. Aynı zamanda seçimin varlığı kadar yargı ve yargıç bağımsızlığı da demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur. Hukuk herkese lâzımdır… Hukukun siyasallaştırılması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar… Hukuksuz bir demokrasi haksız bir demokrasidir… Yüz kızarcıtı suç işlemedim. Hain olmadım, hırsızlık yapmadım. Sadece fikirlerimi açıkladım.”

Yargıtay bu cezayı onadığında da şunları:

Mafyalaşmanın, çeteleşmenin, kokuşmuşluğun dibe vurduğu bir ortamda benim yolsuzluktan, cinayetten, kul hakkı yemekten değil, sadece ve sadece okuduğum bir şiir nedeniyle ceza almam, beni değil, sadece bu ülkenin hukuk anlayışını küçültür… Yargının üzerine siyasetin gölgesinin düştüğünü, uzun zamandan beri kapatılan partilerden, içeri tıkılan düşünce ve siyaset adamlarından, aydınlardan, gazetecilerden dolayı zaten biliyorduk… Şiiri suçluyoruz, düşünceyi dışlıyoruz, özgürlükleri askıya alıyoruz; sonra da ‘Dünya insan hakları konusunda, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda bizi neden beğenmiyor?’ diye şikâyet ediyoruz… Ülkemizdeki sıkıntıların sebebi okunan bir şiir değildir, özgürlük talepleri değildir, düşünen ve konuşan insanlar değildir. Bunun sebebi, baskıcı ve totaliter anlayışlardır. Bunun sebebi ülkenin maddi ve manevi değerlerini yağmalama isteğinden gözü dönmüş ve artık hiçbir hukuki ve insani sınır tanımayan mafyatik yapılanmalardır. Bu yol, yol değildir. Ülkemizi muz cumhuriyetlerinin bile gerisine sürüklemek istiyorlar. Bu can bu tende oldukça haksızlık karşısında susmayacak ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde milletin hukukunu savunmaya devam edeceğim. Bunu yalnızca kendim için yapmayacağım, adaleti hepimiz için bütün Türkiye için arayacağım. Bu şarkı burada bitmez.”

25 yıl sonra o şarkının nerede bittiği ortada!..

Barış, 15 Ağustos Salı günü cezaevine girdi.

Ne tesadüf; bir gün öncesi, AKP’nin 22’nci kuruluş yıldönümüydü. Erdoğan, yayımladığı mesajda, “‘Artık Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ sözü ile başladıkları bu yolculukta her seçimden birinci parti çıkarak bugünlere geldiklerini” vurgulayıp, “AK Parti 22 yıllık tarihinin iktidarda geçen 21 yılı boyunca bu ülkenin her karış toprağını bereketlendirecek eser ve hizmetlere imza atmış, hayatına dokunmadık ve refahını artırmadık tek bir fert bırakmamıştır.” dedi. Bakanları ile parti yetkilileri de “Türkiye yüzyılından, Cumhuriyetimizi yeni ufuklara taşımaktan” dem vurdu.

AKP’nin kurulduğu gün Erdoğan’ın yaptığı açıklamadan, hukuk ve adalete ilişkin iki cümlesini hatırlatalım.

Voltaire’in, “Sizin görüşlerinize katılmıyorum, ancak bu görüşlerinizi rahatlıkla ifade edebilmeniz için canımı bile vermeye hazırım.” sözünü kendilerine kılavuz yapacaklarını vurgulamış ve “Hak kısıtlamaları, özgürlük ihlalleri, işkence nedeniyle başka ülkelerden azar işitmek bu ülkenin kaderi değildir.” demişti.

Evet, sadece başka ülkelerden azar işitmek değil, hukuksuzluk da bu ülkenin kaderi değildi; ama oldu işte!..

Libya’da MİT’çimizi Kim Şehit Etti?

Erdoğan’ın hakim ve savcıların kura töreninde değindiği, “sosyal medyada cüppe giyip ahkâm kesenler” meselesine gelelim.

Adeta özel bir muameleyle hapse girmesinden önce Barış da, “hain, ajan, yabancı devletlerin çalışanı, düşmana lojistik sağlayan kişi, darbeci Hafter’in adamı, şehidimizin katilinin maaşlısı…” diye linç edildiğine dikkat çekti.

Kimi iktidar medyası; Merdan Yanardağ ve Barış’ın hukuksuz hapisliğine itirazlara karşılık, “Kesin yaygarayı!.. Vatana ihanet gazetecilik olamaz” manşeti attı“MİT mensubunu ifşa edeceğinize, Ekrem’i ifşa etseniz ya!” çağrısı yapıldı.

Bakın, İnfaz Yasası’ndaki boşluk veya eksikliği değil, Barış’ın 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldığı haberi konuşuyorlar.

Pekala, haydi bunu da konuşalım.

Birincisi; dünya alem biliyor ki, öncesinde birçok sosyal medyada yayımlanmasına, TBMM kürsüsünde söylenmesine rağmen o haberde şehit MİT mensubunun kimliği “ifşa” edilmedi; sadece MİT’in koca çelenk gönderdiği, belediye görevlilerinin de kayda aldığı cenaze töreni yazıldı.

İkincisi; yerel mahkemenin verdiği, İstinaf’ın onadığı cezaya ilişkin başvuru Anayasa Mahkemesi’nde. Ya AYM hak ihlâli verirse, ne olacak?

Ve üçüncüsü; velev ki, MİT mensubunun kimliği “ifşa” edilmiş olsun. Peki bu MİT mensubu, “15 Temmuz’un finansörü” de olduğu söylenen Birleşik Arap Emirlikleri’nin destek ve yardımlarıyla şehit edilmedi mi? Şimdi durum ne? İktidar BAE ile kol kola, Barış hapiste!..

Haydi bunu da sorgulasanız ya!..

Evet, onların şarkısı bitse de bizim hukuk mücadelemiz asla bitmeyecek. Eninde sonunda bu ülkeye adalet gelecek. Arya başta olmak üzere tüm çocuklarımızın yüzü gülecek.

Silivri Açık Cezaevi’ndeki Barış kardeşime kucak dolusu sevgiler…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!