Erol Sunat
Erol Sunat

Misafirin hikayesi

featured

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde vurdumduymaz, kimseye aldırmaz, yardımcı olmaz, ağlayana bakmaz, dövüşeni ayırmaz, şahit olmaz insanların yaşadığı bir şehir varmış. Şehrin bu hali kendine ziyan olsa da, insanlar bu işin üzerinde fazla durmaz, kafa yormaz, kimseye ne danışır nede yol sormazmış.

Şehre gelenlerin en büyük şikâyeti insanların ve esnafın bu haliymiş. Ne bedesten ne çarşı-pazar bir türlü hareketlenmez, gelen ne diye geldim bu şehre diye bir daha gelirsem, ayağımı basarsam şöyle olsun, böyle olsun diye yeminler edermiş.

Uzak diyarlardan birinde yaşlı bir adam, oğlunu çağırmış yanına, evladım demiş, uzak bir şehirde bir ağa var. Bu mektubu ona götüreceksin. Yalnız kervana katıldığın andan itibaren sana kimsin dediklerinde bana misafir derler de. O şehre vardığında da kendini tanıtırken ben misafirim de. Bana misafir derler de. “Misafir” o ağa ile senin aranda bir bağlantı. Ben misafirim demezsen o ağanın kapısı sana açılmaz.

Misafir öpmüş babasının elini düşmüş yollara. Üç ay kadar yol gittikten sonra o şehre gelmiş. Kervancı misafir demiş, senin bendeki misafirliğin bitti, haydi işin gücün rast gelsin.

Misafir girmiş bir esnafa ağam demiş ben misafir, bu şehre yeni geldim. Bana kalabileceğim bir han tavsiye eder misin? Esnaf, madem misafirim diyorsun bu şehirde âdettendir. Yol tarif etmeyiz, tavsiyede bulunmayız. Kimseye karışmayız. Şehrimize geldiysen geldin. İşinin adı ne, ara bul. Bin atına dolaş şehri. Ne arasan bir şekilde karşına çıkar.

Misafir binmiş atına şehrin içinde ağır ağır ilerlemeye başlamış. Yarım saat sonra bir hanın önüne gelmiş. Girmiş içeri. Hancı diye bağırmış ben misafir. Hancı, yavaş ol misafir demiş, misafirsen misafirliğini bil. Bağırıp durma. Seni gördüm de duydum da. Hiç gözüm tutmadı, sevmedim senin gibi misafiri. Bin atına var git hanımdan. Misafir, ya sabır demiş, bir saat kadar dolaşmış. Çocuklar dahil, kime ne sorsa olumlu tek bir cevap alamamış. Acıkmış, atı huysuzlanmaya başlamış. Sonunda bir başka hanın önüne gelmiş.

İnmiş atından hiçbir şey demeden girmiş içeri. Hancı dur yabancı demiş. Selamsız, sabahsız destursuz hanıma nasıl girersin? Misafir, kusuruma kalma Hancı Ağam demiş. Yabancıyım adım misafir. Bu şehre ait yol bilmem, yordam bilmem, beni hoş göresin, bağışlayasın. Hancı, bak şimdi oldu demiş. Kibar ve nazik insanlara kapımızda soframızda açıktır. Hemen adamlarını çağırmış, Misafirin atını almışlar, kendine de bir oda vermişler. Ardından da sermişle sofrayı, bir sini üzerinde yiyecek içecek bir şeyler getirmişler. Yabancı karnını doyurduktan sonra, derin bir uykuya dalmış. Ertesi gün öğleye doğru açmış gözlerini. Bir de bakmış ki sofra kurulmuş, sini üzerine on kadar çeşit yiyecek ve sıcak ekmek konmuş.

Yabancı karnını doyurduktan sonra, varmış Hancının yanına, Hancı ağam demiş sağ olasın var olasın. Adamlarına müsaaden olursa bahşiş vermek isterim. Hancı, sen demiş böyle konuştuktan sonra can feda, göndermiş misafirin odasına bakan adamlarını. Misafir beşer akçe vermiş adamlara. Adamlar yarı bellerine kadar eğilip, sağ ol beyim demişler. Bu han senin gibi cömert bir Beyi geçen yıldan beri görmemişti. Ne isteğin varsa emrin olur.

Misafir adamları çağırmış, ben demiş şehri dolaşmak isterim. Ne yapmam lazım. Bir de bu şehirde bir akrabam var. Babamdan ona bir mektup getirdim. Adamlardan biri Beyim demiş, o mektup getirdiğiniz ağa huzuruna kolay kolay kimseyi kabul etmez. Konağına varsan seni içeri alan olmaz. Misafir varsın öyle olsun demiş ben yine de bir şansımı denemek isterim. Adamlardan biri Beyim demiş, ağanın konağının olduğu sokağın başına kadar seni götürürüm. Adamları beni görse, işimden ekmeğimden olurum. Dediği sokağın başına kadar misafiri getirmiş hızla gözden kaybolmuş. Misafir varmış konağın kapısına çalmış kapıyı. Kapıyı iri yarı iki kapıcı açmış. Sende kimsin demişler. Ağamızın kapısını çalmak için izin aldın mı?

Misafir, bana demiş misafir derler. Misafir geldi deyin. Kapıcılardan biri misafir mi demiş. Dur, kapıya ben misafirim diye gelen birisi olursa, onu kapıda bekletmeyin demişlerdi. Kapıcılardan biri içeri girmiş, az sonra orta yaşlı bir kadın gelmiş. Misafir, ben demiş misafir üç aylık mesafede uzak bir diyardan gelirim. Bu mektup babamın ağamıza yazdığı mektup. Mektubu kadına uzatmış hanımım demiş, ben falanca handa kalıyorum. Bu mektubu ağama verin. Anlaşıldı ki siz beni onunla görüştürmeyeceksiniz. Kadın merak etme demiş ağama vereceğim. Haydi sen git. Misafir konaktan ayrılmış. Kadın mektubu alıp, ağanın yanına varmış ağam demiş, beklediğiniz mektup ve misafir geldi.

Ağa açmış mektubu, dikkatlice okumuş. Kızımı çağır demiş. Biraz sonra ağanın kızı gelmiş yanına. Ağa kızım demiş beklediğim misafir geldi. Bu mektubun içinde ne yazdığından haberi yok. Sevdim bu delikanlıyı. Emanete saygı göstermiş. Ağa kızı, Ağa babam demiş, kim bu misafir? Geldiğinde söyleyeyim demiş. Ağa adamlarından birini hana göndermiş, delikanlıyı konağına getirtmiş. Delikanlı ağanın ve ailesinin karşısına çıkmış. Ağa misafir demiş, sen bundan böyle bu konağın misafirisin. Bu misafirliğin süresi açık. İster üç gün kal, ister üç hafta, ister üç ay, ister üç sene. Misafir, ağam demiş mademki misafirim, bu misafirlik öyle yada böyle bitmeyecek mi? Sizden dileğim şudur, babam neden beni misafir olarak bu şehre sana gönderdi. Söyleyin sebebini yarın ayrılayım bu şehirden. Ağa bak misafir demiş. Biz bu şehirde kimseye sana davrandığımız gibi davranmayız. Gelmişsin, gitmişsin kimse bilmez. Sana yardım eden olmaz olsa da bir şey ifade etmez. Ancak bu mektup hariç. Haber aldım ki, sen yola çıktıktan on gün kadar sonra baban ölmüş. Artık bana yazdıkları hem sana, hem bana vasiyet hükmünde. Seni kızımla evlendireceğim. Bu şehirde iş güç sahibi de olabilirsin, misafirliğim buraya kadar deyip çekip gidebilirsin de.

Bu mektubu bana vermesi için teslim ettiğin kadın, senin hiç bilmediğin anandır. Benim uzaktan akrabam. Baban Sultanımızın o diyara görevle gönderdiği adına misafir dediği bir görevli. Onunla misafirliği uzunca bir süre birlikte yürüttük. Yapılan plan gereği, baban karısı yeni ölmüş, küçük çocuğu ile kalmış biri olarak o diyara gitti. Bende kardeşi olarak gittim. Anlayacağın uzun hikâye bir ara sana anlatırım. Anneni de bu şehirde bıraktı.

Peki sen ne anladın bu misafirlikten? Delikanlı, misafir oğlu misafir olduğumu demiş. Baba o diyarda misafir, ana bu şehirde, ben de senin misafirinim. Aile boyu bir misafirlik galiba. Ana oğul çekilmişler bir odaya, kadın sessizce ağlamış kalmış.

Ağanın kızı, ağa babam demiş misafirle evlenmem ne kadar doğru. Adam misafir, bu şehirde kalası belli değil, gidesi belli değil. Birdenbire çıktı geldi. Birkaç yıldır, bir misafir gelecek dediğin bu misafir mi? Bu misafirin görevi ne? Onun birdenbire bu şehre gelişinin sebebi sadece benimle evlenmek değil herhalde. Ağa, misafir meselesini fazla kurcalama kızım demiş. Bilirim keskin bir zekaya sahipsin. Lakin delikanlı senden çok daha zeki. Misafir işte. Misafir de geç.

Birkaç gün sonra ağanın kızı ile misafir evlenmişler. Düğüne Vali Paşa, Beyler, ağalar, şehrin ileri gelenleri buyur edilmişler. Vali Paşa ağam demiş, kızını hiç bilmediğin, tanımadığın biriyle aniden evlendirdin. Ne bu? Leyla ile Mecnun hikayesi gibi bir şey mi? Ağa, delikanlı demiş misafir, kalıcı değil, gözüm tuttu, kızım beğendi. Nihayetinde kısa bir süre sonra misafirliği biter, alır karısını, çeker gider.

Ertesi gün Vali Paşa konağında ölü bulunmuş. Şehrin Beyi de surlardan aşağıya atılmış cesedini bulmuşlar. Bedesten Ağası öyle bir dayak yemiş ki, konuşamıyormuş. Muhafız başını, şifahanenin kapısına atılmış bulmuşlar. Kırılmadık kemiği kalmamış. Hekimler fazla yaşamaz demişler. Şehrin ileri gelenlerinden bazıları da şehrin meydanında kolları kanatları kırık inim inim inliyorlarmış. O vurdumduymaz ahali meydana toplanmış. Tefecilik yapan zenginlerin en meşhurları konaklarının kapısına asılı bulunmuşlar.

Şehir eşrafından birkaç kişi, varmış ağanın konağına, ağam demişler, sende var mı bir zayiat, bir gece de şehrimiz ne hale geldi. Var mı bir malumatın? Ağa yok bir şey demiş, şehrimize bir misafir gelmiş, bu dünyada misafir olduklarını unutanlara haddini bildirmiş çekip gitmiş. Hem ne derler misafirliği tadında bırakmak lazım. Misafirde toru topu bir gece bile kalmamış zaten. Amma ağam demişler, senin damat içinde misafir diyordun ya. Ağa, ha…o misafir mi demiş, nikah kıyılır kıyılmaz, aldı kızımı bindiler atlarına çıkıp gittiler şehirden. Nasipse seneye misafirin olmaya geliriz dedi damat.

Anlatırlar ki; şehirde sinsi bir şekilde bozgunculuk yapan, şehrin bir sülük gibi kanını emen kim varsa cümle kötü huylarından ve itiyatlarından anında vazgeçmiş. Demişler ki, bir misafir geldi, bir gecede şehri bütün kötülüklerinden arındırdı gitti. Bir daha ne bozgunculuk için sinsi plan kuran kalmış ne tefeci ne zorba ne kabadayı. Bilinmeyen o misafir korkusundan şehir olarak herkese yardımcı olan, güler yüzlü ve yardımsever davranan bir şehir olarak anılmışlar. Anlatanlar, misafirin uğradığı şehir diyorlarmış. Bir kere uğraması yetti arttı.

Şehir şehre, misafir misafire, ağa ağaya, diyar diyara, kervan kervana, han hana, meydan meydana, sinsi sinsiye, zorba zorbaya, kabadayı kabadayıya, baba babaya, ana anaya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!