Lütfü Şahsuvaroğlu
Lütfü Şahsuvaroğlu

Walesa’nın Foyası Ortaya Çıktı

Bir zamanlar Polski rüzgârı esti. Doğu bloğundan gür bir ses, hür dünyanın duygularını depreştirdi. Bütün Avrupa’da hatta bütün dünyada bu sendika başkanının sesi doğu ile batı arasında yeni bir tartışma yaratıp Polonya’da büyük değişim gerçekleştirdi.
 
Bir marangozun oğlu, yalnızca ilköğrenim ve mesleki eğitim görmesine rağmen işçi hareketi öncüsü olarak yakın bir zaman önce dünyanın en meşhur halk kahramanı oldu. 1961’de bir tarım makineleri işletmesinde elektrikçi olarak çalışmaya başladı. 1967’de Gdańsk’taki Lenin Tersaneleri’ne girdi. 1970’te Gdańsk’ta sokağa dökülen göstericilerin üzerine polisin ateş açmasıyla yaşanan kanlı olaylarda öncü rolü oynadı. Direncin simge ismi oldu. Sonra kurdukları Dayanışma sendikası dünya çapında ilgiye mazhar oldu.
 
İşten çıkarmalara karşı direndi. Lenin tersanelerinde direnişin öncüsüydü o.
 
Bir efsaneydi âdeta…
 
Bu büyük değişimi ve bütün dünyayı etkileyen rüzgârı estiren Walesa’dan başkası değildi.
 
Lech Walesa özgürlük mücadelesinin simgesi oldu.
 
Meğerse gizli servis üyesiymiş. Ne yaptıysa istihbarat servisi için yapmış.
 
Bugün ortaya çıkan yüzlerce belge bu gerçeği ortaya çıkardı.
 
Walesa diye estirilen yeniçağ rüzgârı cılk çıktı.
 
Demek ki bazı meşhurların ve birden bire ülkelerin kaderleri ile oynayanların aslında bir gizli servis üyesi olması mümkün.
 
Bugün birdenbire en üst sıralara hiçbir yetenekleri olmadığı halde yükselenlerin bu çerçevede değerlendirilmesi akla geliyor Walesa’nın yüzünden.
 
Bir de Putin var.
 
O da zaten gizli servis başkanı.
 
Oradan yükseldi.
 
Bir zamanlar Moskova bombalarla uyanıyordu ertesi güne…
 
Meğerse bu herzonun işiymiş. Yeltsin’i istifaya zorlayıp yerine geçmiş.
 
1978 yılında da düğmeye basılır gibi ülkemizde bombalar patladı, aynı silahla hem sağ hem sol kahvehaneler tarandı; Alevi-Sünni çatışma potansiyeli bulunan illerde iç savaş denemeleri yapıldı. Meğerse Kenan ve şürekâsı iktidar için hazırlık yapıyorlarmış.

 
Ankara’da ve yurdumun çeşitli yerlerinde patlayan bombalar, acaba böylesi bir heveskârın işi mi?
 
İnsanın sonra kendine dönüp kendi camiası için böyle değerlendirmeler yapası geliyor. Pattadanak ülkü devlerinin arasından en yeteneksizlerin en öne geçmesine dair spekülasyonlar akla geliyor ister istemez.
 
İstihbarat elemanlarının koca camiaları hatta koca ülkeleri nasıl idare etme hadnaşinaslığına kapıldıklarını görüyoruz ama yine de bir şey yapamıyoruz. 
 
Ölü toprağı serpilmiş üstümüze…
 
Yoksa öldük de haberimiz mi yok?
 
Batı’nın Kaçak Göçmen Sorunu*
 
 
 
Kapalı kasa kamyonlara ne derler Fahrettin?
 
Hani durdurulup en ağır bir suçlu gibi muamele gören…
 
Süleymaniyeli bir Kürt’le aynı kaderi paylaşan;
 
Elazizli bir Gakkoş, ya da ne bileyim Sudanlı Sait,
 
Müslüman Sait’in yanında Hıristiyan olduğunu düşünen Karim bir de…
 
Polis vazifesini bihakkın yerine getiriyor:
 
“Kıpırdamayın… dizilin şöyle şuraya… ne bu hal?”
 
Siren sesleri zaferler müjdeliyor;
 
“Amirim kaçak göçmenler yakalanmıştır,
 
Avrupa’ya haber verin rahat uyusunlar…”
 
“Görevimiz bu şek şüphe yok değil mi âmirim?
 
Avrupa rahat uyusun”…
 
Kâhin’in söylediği o gün ne zaman gelecek?
 
O üç milyon kara adam ya gelirse gerçekten!..
 
Duvarları yeniden örmeliyiz Doğu ile Batı arasına.
 
Ya Habil Kabil’den önce alırsa eline taşı…
 
Şanzelize, Kovın Gardın, Trafalgır Sıkuar, Grand Bazar
 
Kim kazanır bu savaşı?..
 
Bu tarihi kim yazar?
 
Kristin gözleri yaşlı, sarı saçlı başını yaslıyor omuzlarıma.**
 
Korkma Kristin diyorum, bir şey olmaz, gerçekten…
 
Kristin korkuyor, kalbinin atışları göğsüme değiyor.
 
Korkma Kristin ben tanırım bu kara adamları…
 
Ben varım yanında, yanı başında; bakıyor Kristin;
 
“Üzgünüm” diyor gerçekten “üzgünüm, bilseydim…”
 
“Şimdi lanet okuyorum 11 Eylül’ü yapan soydaşlarıma…”
 
Kristin gözleri yaşlı, sarı saçlı başını gömüyor omuzlarıma…
 
* Bu şiiri bu köşede daha önce yayınlamıştım. Kilis’te kampın Edirne’de açılması gerektiğini ısrarla yazmıştım. Bazı okuyucularım “Haklı çıktınız sonunda Sayın Cumhurbaşkanı da buna benzer şeyler söyledi, devlet sizin yıllar evvel söylediğiniz çizgiye geldi” dediler. Fakat ben bu uygulamanın çok dikkatli takip edilmesi gereken bir stratejinin bir parçası olması gerektiğini söylemiştim. Telaşla yapılacak bir iş değildi. Hem, devlet adamları söylemez yapar daha çok…
 
** Çırağan Sarayı’nda TRT kuruluş yıldönümü yemeğindeyiz. Bir ara Kristin’le tanıştırdılar. Kristin zannederim ajandı. Ya da kocası… Onunla paylaştık 11 Eylül’ü. İtiraf etti o ve ben üzerine gittim. Ağladı… Aynı günlerde Avrupa Konseyi Avrupa için en önemli meselesinin Türkiye’nin üyeliği olmadığını, kaçak göçmen sorunu olduğunu duyurdu. Gerçekten de esas mesele buydu ve bizim de en büyük kozumuz yine bu. Nostrodamus’tan beri böyle…
 
Kahin’in Söylediği Gün ya Gelirse Gerçekten
 
İngiltere AB’den kaçış peşinde.. AB ile arasına en az Manş Denizi kadar mesafe koymak istiyor.
 
Biliyor ki Nostrodamus’un kehaneti gerçekleşiyor.
 
Avrupa ne yapsa bu göç dalgasının bu kavimler göçünün önüne geçemez.
 
Milyonlarca insan Avrupa’ya gelecek bu kaçınılmaz.
 
Avrupa’yı saran telaş yine uyanık İngiliz’i namuslu bir simsar gibi kendi kabuğu içine çekiyor.
 
İngiltere özellikle para sisteminden çıkma peşinde ama Schengen’den de çıkmayı temel hedef olarak tespit etmiş ve bundan sonraki AB politikalarının mihverine tatbik etmiş bulunuyor.
 
“Ne içimdeyim zamanın, ne de büsbütün dışında” diyor İngiliz aklı böylece.
 
AB’ye doğudan ve güneyden üç milyon kara adamın hücumundan kendini sıyırmak istiyor aklınca…
 
Göçmenlerin Manş Denizi’ni geçemeyeceklerini düşünüyor belki de…
 
Bir zamanlar Wikingler çaresiz kalıp uzak diyarlara gemileriyle yolculuk yaptıklarında kim engelleyebildi onları?
 
Nostrodamus’un beş asır önce yaptığı kehanetin önüne geçmek mümkün değildir.
 
Üç milyon kara adam Avrupa’yı istila edecek fakat bu nasıl gerçekleşecek kimse bilemez.
 
Avrupa değerlerini bir bir yerle bir eden bu savaş ve göç artık yepyeni bir dünya savaşında olduğumuzu aklımızdan çıkarmamız gerektiğini ve savaşın beklenmedik envai çeşit boyutlarını kaçınılmaz olarak bütün dünyanın yaşayacağı gerçeğini bazı ülke yöneticileri niçin kavramıyor, kavramak istemiyor acaba?
 
Kehanetten yani yeni tehdit algılarından Batı nasıl kendini kurtarabilir? Daha acımasız göçü önleme politikaları ile mi?
 
Elbette ki hayır!
 
Her tehdit algısı ve her güvenlik stratejisi geliştirmek, Avrupa değerlerinden daha uzaklaşma anlamı taşıyor. Korku ve içgüdü asrı derinleşiyor. Vehimleriyle hareket eden Avrupa aklı, küresel bir aklın oyuncağı durumuna geliyor. Çürüyen vicdanı ile artık bir gelecek inşa etmesi zor.
 
Medeniyetler böyle doğuyor, büyüyor ve ölüyorlar…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!