Ercan Çalışkan
Ercan Çalışkan

Yine bana esmer günler düştü

featured

Emeklinin gözü yollardaydı.

Geçtik bir yılı, bir ayda bile piyasa alt üst olmuş, TL’nin alım gücü dolar karşısında bir haftada %25 değer yitirmişken emekliler bir umutla temmuz zammını bekliyordu.

Boşuna değildi bu umut…

Öyle ya! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11 Mayıs 2023’te HAK-İŞ Genel Kurulu’nda konuşma yapmış ve şunları söylemişti: “En düşük memur maaşı 22 bin lirayı bulacak. Memur maaşlarındaki bu artışlar emeklilere de yansıyacak. Bakanımıza temmuz ayında bu çalışmanın tamamlanması için gereken talimatı verdim.”[1]

Ortada bir %25 lafı dolaşıyordu ama Devlet Bahçeli meclis kürsüsünden emekliye desteğini ilan etmişti bile. Koskoca bir Cumhur İttifakı’nın en önemli iki bileşeninden biri…

Kolay mı maaşları belirleyecek -her ne makamsa(!)- bu en büyük iki bileşenin, en büyük iki liderinin sözü dışında hareket etmeleri…

Umutları zirveye çıkaran yasa teklifi de gelmişti. Daha doğrusu yasa teklifinin adı: MİLLÎ DAYANIŞMA PAKETİ

Sonrasında paketin içinden hayal kırıklığı çıktı. Ne yazık ki emekliye gele gele %25 zam geldi ve elinde yine hüsran kaldı.

Nasıl kalmasın ki…

Seçimden önce “KÖK MAAŞ” diye bir şey öğrenmiştik. Maaşı 7500 TL’nin altında olanların aldıkları para pat diye 7500 TL’ye yükseltilmişti de bilenler uyarmıştı ya! İlerde yapılacak zamlar eski maaşınız üzerinden olacak. O maaşlarınız “KÖK MAAŞ”tır diye… Fırçayı “Hadi len!” diyerek uyarıyı yapanlara basmış, oyu da zam yapanlara vermişti birileri…

İşte o uyarıların ilk sonucu: 6000 TL’ye kadar alıp seçimden önce yapılan zamla 7500 TL alanların hepsi aynı parayı almaya devam edecek. Güle güle harcayın!

Maaşını %25 zamla alan emekliler de Avrupa’daki emeklilerin maaşlarının üçte biriyle Antalya’da günlük 21 Avro’ya iki ay tatil yaptıklarına bakmasın, parklarda bahçelerde “Cennet bizim ülkemiz cennet!” diye güzellemeler yaparak oturmaya devam etsinler ama sakın bir zamanlar seçim kampanyasında yapılan “millet bahçelerinde bedava çay ve kek” vaatlerine inanıp da hazırlıksız gitmesinler. Bedava çaylar, kekler tarih oldu.

Emeklilerimiz, yetkililerin devlet gelirlerine yönelik olarak yaptığı en az %50’lik zammın açtığı deliği, bütçelerinin bir yerlerinden yapacakları tasarrufla(!) yamasınlar artık.

Emekli Öğretmen bu hafta aramaz, ne de olsa ikimiz de emekliyiz; ben de onun sorunlarını yazıyorum.” diye düşünüyordum ki telefonum çaldı. Baktım o! Alo bile demeden “Ne var yine? Bu hafta ne aklına yatmadı?” dedim. “Sağ ol Köşe Yazarı sağ ol! Ortak sorunlarımızı yazıyorsun. Katkıda bulunmak istedim. Müsaade edersen…” dedi. “Anlat bakalım!” cevabını verdim. “Anlatmayayım, e-posta attım.” dedi ve telefonu kapattı.

İşte o e-posta:

Bu haftaki yazında Antalya’da tatil yapan Avrupalı emeklilerden söz ettiğini duydum. Tam da onunla ilgili bir örnek var, onu anlatacağım. (Bu iç sesim var ya iç sesim! Daha ben düşündüklerimi yazıya geçirir geçirmez Emekli Öğretmen’e bildiriyor. Bu yazı bitsin ona haddini bildireceğim.)

Benim gibi emekli öğretmen olan bir arkadaşım var. Aynı zamanda yazar… Onun mesleki çalışmalarda tanıştığı, sonra da arkadaşlıklarının artarak sürdüğü emekli öğretmen Alman bir arkadaşı varmış. Hemen her sene çoluk çocuk Türkiye’ye gelir, Antalya’da tatil yaparlarmış. Bu arada arkadaşıma da uğrarlarmış. Her geldiğinde de onu Almanya’ya davet edermiş Alman meslektaşı. Arkadaşım sekiz on sene önce şartları zorlayıp bir kere, o da tek başına, Almanya’ya gitmiş. Arkadaşı onu çok gezdirmiş, klasik ‘Alman’ imajının tersine hiç masraf da yaptırmamış.

Bu arkadaşımla eskiden bir kahvehane vardı orada buluşurduk ama şimdi hava müsaitse parkta buluşuyoruz. Evlerimizden termosta çay, kahve getiriyoruz. Geçen gün her zamanki gibi mahalledeki bankta buluştuk. Suratı asıktı. ‘Hayırdır!’ diye sordum. ‘Sorma! Alman arkadaşım beni Almanya’ya davet ediyor. Kızının düğünü varmış.’ dedi. ‘Git o zaman!’ dedim. ‘Neyle gideyim? Benim bir aylık maaşım, gidiş dönüş bir uçak bileti bile alamıyor.’ dedi ve sustu. Ben de sustum. Ayrılıncaya kadar da tek kelime etmedik.[2]

Öylece susup otururken içimde fırtınalar kopuyordu. Kendimi düşündüm, bir de maaşımı… Ben emekli bir öğretmendim ama özel sektörde çalışıp emekli olmuştum. Tam 18 yıl arkadaşlarımızla birlikte kurduğumuz firmamızda devlete en üst limitten emekliliğe yönelik SOSYAL GÜVENLİK PRİMİ ödemiştim. Bu prim asgari ücretle çalışanların yatırdığı primin tam yedi katıydı.[3] Tek amacımız vardı: Emekli olduğumuzda daha konforlu yaşayabilmek.

Tahmin et bakayım Köşe Yazarı! Şu anda aldığım maaş, asgari ücretten emekli olanların kaç katı? Yok yok tahmin edemezsin. Seni uğraştırmayayım da yazayım. İki katı bile değil!”

Emekli Öğretmen gibi ben de sustum kaldım. İç sesime kızmaktan da vazgeçtim. Sonra bizi zamlara boğan gece yarısı Resmî Gazete genelgelerinden sonra mecliste kabul edilen Millî Dayanışma Paketi yasasının, millî dayanışma mı, yoksa…

Neyse devamını sizlere bırakayım. Üç nokta sonrasını ben bilmiyorum, benim bildiğim bize rahmetli Kayahan’ın dizelerinin kaldığı…

Demek yine bana hüsran

Bana yine hasret var

Yine bana esmer günler düştü eyvah

Yine bana hüsran bana yine hasret var

 


[1] https://www.dunya.com/gundem/cumhurbaskani-erdogan-en-dusuk-memur-maasi-22-bin-lira-olacak-haberi-693539

[2]https://www.bing.com/search?q=asgari+%C3%BCcret+sosyal+g%C3%BCvenlik+primi+tutar%C4%B1&form=ANNTH1&refig=60d0da48d50f4d948c5f569955c1bfa2

[3]https://www.bing.com/search?q=asgari+%C3%BCcret+sosyal+g%C3%BCvenlik+primi+tutar%C4%B1&form=ANNTH1&refig=60d0da48d50f4d948c5f569955c1bfa2

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!