Arslan Küçükyıldız
Arslan Küçükyıldız

12 Şubat Büyük Türk Direnişi

12 Şubat Büyük Türk Direnişi

Kahramanmaraş, “yedi düvel” ve “yerli işbirlikçilerinin” asla sevmedikleri, sevemedikleri, duyunca cin çarpmışa döndükleri bir ad.

Nasıl dönmesinler; ne zaman ayar vermeye kalksalar, ayarlarının bozulup ters yüz olduğu, gerisin geriye kuyruklarını kıstırıp kaçtıkları akıllarından çıkmıyor.

Kahramanmaraş’ın, bugünkü Kahramanmaraş kalesi ve çevresinde Markasi adıyla bir uygarlık merkezi ve dünyanın ilk üniversite kurumunu kuran, Gurgum devletinin başkenti olduğuna kadar gitmeyeceğim.

Fetihler, Fatihler” döneminin cihangiri Yavuz Sultan Selim Han’ın, egemenlik bayrağını Memluklular’dan aldığı dönemde, 1571’de, Kıbrıs’a çıkan Maraşlı Türkmenlerin Varoşa’yı nasıl “Maraş” yaptıklarından; 1974 yılında İngiliz kumandalı Yunan soykırımına karşı, kardeşlerinin yardımına koşan Mehmetçiğin, yine buradan giden “Maraş Alayı” olduğundan da söz etmeyeceğim.

Ben size önce, Osmanlının başkentinin “kaba softa ham yobaz” dönemi sonunda işgal altında olduğu, Mondros Mütarekesiyle yurdun her köşesinin “Yedi Düvel” ve “yerli işbirlikçi” talanıyla karşı karşıya kaldığı dönemde Maraşlıların dirençli ve onurlu duruşlarını anımsatacağım.

Sonra, 19-26 Aralık 1978 kalkışmasının nasıl olup da, evirilip çevrilip “katliam” sözüyle belleklere yer ettirilmesinin hikmetinden söz açacağım. Yalnızca söz açacağım, çünkü “Kurtuluş Savaşı yoktu” diyerek çemkirebilenlerin arsızlığına, hayasızlığına bulaşmak niyetim yok.

Bugün 12 Şubat.

1920 yılında bu zamanlar, “Türk Maraş”, 22 gün 22 gece süren direnişle Türk Yurdunun kolay yutulamayacağını; son sözü, sabırlı, dayanıklı ve sağduyulu Türk halkının söyleyeceğini bir kez daha tüm dünyaya ilan etmişti. Görüntüde işgalci Fransız ve Ermeni komitacıları, sutre gerisinde “alayı” vardı; yerlisi yabancısı tüm gavurlar bir aradaydı. “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülizar olmaz” diyen tüm Türkler Türk’ün yanında; gavur, gavurun arkasındaydı.

Bu ölüm dirim vuruşunun sonunda, “Türk Milletinin Egemenliği” ve “Türk Devletinin Varlığı”, kahramanlıklarına düşmanın bile saygı duyacağı kentin yiğit halkının çabasıyla bir kez daha vurgulanmıştı.

Bu öylesine görkemli bir direnişti ki, önemini en çok Cumhuriyete giden yolun Başbuğu Gazi Mustafa Kemal ve yoldaşları anlardı: Maraş’ı, 5 Nisan 1925 günü, Meclis kararıyla dünyadaki tekİstiklâl Madalyalıkent ilan ettiler. Tek tek kişilere değil, tüm Maraşlılara bu onuru layık gördüler; bu da ilk ve tekti.

Türk ulusunun yeniden dirilişinin önderi Bozkurt Mustafa Kemal Atatürk emriyle “28 İkinci Teşrin 1919’da Türk Maraş, silâh gücü ile inen bayrağını iman gücü ile yeniden dalgalandırdı.” yazılı, Türklerin simgesi bozkurtun sıkıca tuttuğu Bayrak Anıtı, Maraş Kalesi burcuna dikildiğinde yıl 1936 idi.

Dünkü söyleyişiyle “Yedi Düvel”, bugünkü adıyla sömürgeciler ve “yerli işbirlikçileri”, tarihin dönemecinde, Maraş’ta tattıkları bu acıyı hiç unutmadılar. Hele de yerli işbirlikçiler; Maraş’tan ve Maraşlılardan her fırsatta öç almayı amaç edindiler.

Gazi, ölür ölmez, sağdaki, soldaki işbirlikçiler, kale burcundaki “Bayrak Anıtınıkaldırdılar.

Paris Antlaşmasıyla kurtarılan Antap’e “Gazi” sıfatı hemen verilirken, kendi kendini kurtaran kent Maraş, “Kahraman” sıfatını yine kendi çabasıyla ancak 7 Şubat 1973 günü alabildi.

Unutulması için çaba gösterilen 1974 Mutlu Barış Harekatıyla işgal edilen topraklarının bir kısmına, üç yüz yıl sonra yeniden kavuşan Türkiye ve Türkler, emperyalizmin karşısına yine tek başına dikilmişti, Mavi Vatan serhatı Kıprıs’ta.

Yurdumuza ve yurttaşlarımıza yönelik yürütülen terör faaliyetleri bu zaferden sonra artarak sürdürüldü. Sömürgecilerin ve yerli işbirlikçilerinin gemi azıya aldıkları, “kurtarılmış” mahallelerden kurtarılmış kentlere doğru evrildikleri dönemde, yine Kahramanmaraş’ı buldular karşılarında.

1978’de, Kahramanmaraş’ı, kendileri için eylem alanı haline getirme ve işgal girişimleri çok acı sonuçları olan bir karşılık buldu. Onlarca masum insanın zarar gördüğü “örgütlü kalkışma”, umdukları sonucu vermedi; tüm çabalarına karşın kent, sonraki yıllarda adı terörle anılan kentlerimiz arasına sokulamadı.

Kahramanmaraş ve Kahramanmaraşlı düşmanlığı bu tarihlerden sonra daha da hız kazandı.

Ne Kahramanmaraş plakalı araçların yakıldığından, egemen basın yayın organlarında “Kahraman” sıfatı hiç anılmadan sürekli Maraş diye yazılıp söylenmesinden ne de hükümet yatırımlarından en az yararlandırılmasından; bu kentin ve insanlarının yok sayılmasından söz edeceğim.

Kurtuluş mücadelesinin yaşandığı kent merkezinin simge dokusunun belediyeler marifetiyle nasıl yok edildiğini; kurtuluşa giden yolda ilk kıvılcımı çakan “Sütçü İmamadını üniversiteden sildirme hamlesini; yüzlerce yıllık “Kahramanmaraş Ulu Camisiadını Arapça tamlamalarla Cami-i Kebir; Türkiye’de kurulu ilk kapalı çarşı olan “Kahramanmaraş Kapalı Çarşısının” adını yine Arapça “Sug-i Maraş”  diye yerleştirme soysuzluğunu, uydurmagüzel adamdayatmalarını ve böylece koca bir kente uygulanan çeşitli düzeylerdeki “mobbingleri” de sıralamayacağım. Çünkü bu türden davranışlar ve tutumlar saymakla bitmez.

Ama 2002 yılından beri kâh açıktan kâh sureti haktan görünerek Maraş’taki Kutlu Türk Direnişini unutturmak, önemsiz gibi göstermek, yıldönümlerinin çeşitli bahanelerle “sönük” kutlanmasını sağlamak için ellerinden geleni esirgemeyen her yandan “yerli işbirlikçilerin”, bu yılı da kazançlı geçirdiklerini, tarihin unutmayan belleğine emanet edeceğim

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!