Bu şiirle ilgili bazı açıklamalar yapma zarureti vardır. Bu şiir, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında işkencecilerin elinden, sorgudan çıktıktan sonra (1983) henüz 22 yaşında iken yazdığım ilk şiirlerimdendir. Beni tecride alıp tecritten saldılar. Fazla kalmasam da yaşadıklarım yetti de arttı bile. Her mısraı bu hâlet-i ruhiye içinde okunmalıdır. Sözgelimi “şafakla birlikte açan, ‘sağol’ bereketinden sonra kokan, yediveren, dört mevsim açan “kan çiçeği” ; yattığımız beton döşeğimizden şafak vakti tekmeyle uyandırılarak kaldırılıp -eğer gece sabaha kadar ayakta kalmadıysak- daha sabah ezanı bile okunmadan hücrelerden koridora toplandıktan sonra gözlerimiz bağlı olduğu hâlde, asker gibi sıraya dizilişimiz, bazen saatleri bulan (topu topu sekiz-on kişinin) defalarca “sağdan say” ile sayımı, ere, onbaşıya, çavuşa, zaten göremediğimiz kim varsa gelen gidene onlarca kere “sağol” çekmekle başlayan ve suratlarımızda sık sık “kan çiçeği” açan (tokat ve yumruklarla) sıradan bir günümüzün hikâyesidir. Kendimizden geçişimizin, çarmıhlara gerilişimizin ifadesidir. Susması istenen bülbül bu mağdurların dilidir. “Yüreklerin meydanlarda ezdirilmemesi” isteği bizlere sorgu odalarında bu eziyetler reva görülürken Kenan Paşa(!)nın meydanlarda vatanseverlik nutukları atmasına bir göndermedir. Nihayet son bendde Kürşat ihtilâline ve Arif Nihat Asya’nın bir şiirine telmih vardır ve bu şiirin adı yoktur.
Lânet yağdırıyormuş kırkikindiler
Geceler can götürüyormuş, duydun mu?
Günler sayılmaz, aylar bilinmez burda
Gün gece, gündüz gece…
Neden füsünkârdır gözlerimiz
Pehlivanoğlu’nun şehadetince
Ne namaz, ne abdest
İki bin yıllık çarmıhtayız
Yalnız yüreğimiz serbest.
Dil kahpe, el kinci
Zihnimde saklıyorum güneşi ben
“Nazlı gelin” sen ağlama
Elimde hâlâ ilk günün sevinci…
Gülüyorum işte yeniden
Sus bülbülüm sus ki,
El bıkar, dil yorulur
Kurban olma şafağa
Çeneye de kilit vurulur.
…
Ellerin kınalı olmasın böyle gecelerde
Şafağa daha varsa,
Küçücük ellerini boynuna dolar
Ve siyim siyim ağlarsa yetimin
Sabır, sabır, sabır…
Yüreklerimizi ezdirme meydanlarda kadınım!
Diksin, gururlusun bilirim
Bugün de bekle
Belki öğle üzeri gelirim.
Hep seherle açılır burada kan çiçeği
“Sağol” bereketinden sonra kokar
Yediveren, dörtmevsim…
Sen yine dost bil çiçeklerin hepsini,
İyi sakla lâleli düşlerini,
Ben hepsini sevdim.
Olur da, güneş çıkmaz da zihnimizden
Uçmağa varırsak yavaş yavaş
“Otuz dokuz” de, son çiçeği de koy,
İyileri tek tek dolaş.
Fatihasız bırakma “mavzerli yiğid”i
Alkışlanmadı, onu övmezler…
Kırkların kabrine su dökme
Topyekün ateştirler
Onlar suyu sevmezler…
Çiçek at kadınım!