Uzun zamandır düşünüyorum, Türk Milleti’nde; "nemelâzımcılık", "vurdumduymazlık" v.b gibi Türk ve Müslüman’a yakışmayan birtakım huyların görülmesinin nedenleri nedir?
Kalp krizi geçirmiş birinin can çekişirken yanından hiçbir şey olmamış gibi geçen insanları gördükçe, hayati tehlikede bir hasta taşıyan ambulansa yol vermeyenleri gördükçe, yaralanmış birine "aman, başım belaya girer" diye sırtını dönenleri gördükçe, Ölümü bir hikâye gibi dinleyenleri gördükçe, Şehit haberlerini sanki TV Magazin programı gibi seyredenleri gördükçe bu sorular iyice fazlalaştı kafamda…
Öyle bir hâle geldik ki hiçbir şey bizim için önemli olmaz oldu ekonomi hariç…
Yukarıda bahis ettiğim, kalp krizi geçiren, ambulans da hastaneye götürülmeyi bekleyen, yaralanmış olan, ölecek olan ve evladı veya kendisi Allah (c.c) korusun şehit olabilecek olanlardan değil miyiz?
Demek ki, bu dediklerimin olma ihtimali var, var ama bunları kendine yakıştıran azaldı…
İşte tam da burada en azından bu tür kötü hasletlerin neden Türk Milleti’ne bulaştığının bir sebebini kendimce buldum…
Empati yapmayı unuttuk…
Empati; Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve hissetmesidir..
Biz mağdur durumda olanın yerine kendimizi koymayı unuttuk artık…
Hatırlar mısınız, eskiden belgesel seyredilirken, aslanın bir ceylan yavrusunu avladığını gören annemiz ne yapardı?
Önce içten bir acıma sedâsı sonrasında ciğerden gelen bir "yavrummmmm" nidâsı…Neden böyle içten feryat ettiğini düşündünüz mü annemizin, çünkü o ceylanın annesinin yerine koyardı kendisini….
Şimdi hep beraber bir empati denemesi yapalım, şimdi anlatacağım ve alıntı yaptığım olaydaki birinin yerine özellikle de Şehit eşinin yerine Akile Korkmaz’ın yerine kendimizi koyalım ve öyle okuyalım Şehit eşinin mektubunu…
Ağrı – Doğubeyazıt, Kazan Köyü – 28.09.1994 tarihinde Şehit olan Öğretmen Sait KORKMAZ’ın Eşi AKLİME KORKMAZ’ın MEKTUBU
…
Ben uykudaydım. Kapının çok sert çalındığını duydum. Ben zannettim ki köylülerden biri hasta diye kapı çalıyorlar. Yataktan kalkıp baktığımda eşim kapıyı açmış, iki kişi elleri silahlı ve tam donanmış kişilerdi. Ellerinde telsizleri de vardı. Ben ve eşim çok şaşırmıştık ve şakındık. Kendi kendime sordum; "bunlar kim? neden bize geldiler?" Adamlar içeri girip oturduktan sonra ben kızımı mahsustan uykusundan uyandırıp tuvalete götürdüm. Adamlar kızımızı görüp, bize bir şey yapmazlar diye düşündüm.
Biraz konuştuktan sonra eşime "bizi kapıya kadar geçirir misin?" dediler. Eşim ve ben balkona çıktık. Bize dediler ki; "dışarının lambasını kapatın evinizden çıktığımızı kimse görmesin." . Kapımızda bir köylünün köpeği duruyordu. Adamlar eşim ve bana "şu köpeğe ekmek verin bizi ısırmasın" dediler. Ben ve eşim ekmeği alıp köpeğe verirken eşimi çağırdılar, "hoca gel, sana bir şey diyeceğiz." dediler. Eşim giderken hiç aklıma gelmedi öylesine iyi bir insanı öldürecekleri. Adamlar 2 metre ileride duruyorlardı. Eşim yanlarına gitti. Birden kurşun sesleriyle birlikte eşim
“Ayten” diye bağırdı ve ben balkondan koşup lambayı açtım. Zannettim ki havaya ateş ediyorlar. Eşimi ayakta beklerken onu yerde can çekişirken gördükten sonra eşime doğru koşup ona sarılıp ve bağırdım "beni de öldürün" diye ama ortalıkta kimse yoktu. Eşim o haliyle bana işaret ediyordu "korkma yaşıyorum ben" diye.
Başımdaki yazmayı sağ göğsündeki kurşun yarasına bastırdım kan kaybetmesin diye. Bağırıyordum, "ölme ne olur çocuğunu gör" diye. Karnına vurup duruyordum ne olur Azrail gelmesin diye bağırıp Allah’a yalvarıyordum Sait ölmesin diye. O an içeri koşup el fenerini alıp köye koşup yardım istiyordum. Bütün kapıları çaldım. Kimse yardım etmiyordu. Ben de kapı ve pencereleri kırıp yardım istedim. Köylüler beni kovuyorlardı. "git başımıza bela mısın" diyorlardı.
Eşimin yanına koşup geldiğim zaman kızım "ne oldu anne, neden bağırıyorsun?" dedi. O an ona ne söylediğimi hatırlamıyorum.
Kızımı sürekli orda bırakıp tekrar tekrar köye yardım istemeye gittiğim zaman kızım koşup içeri giriyordu. Benim geldiğimi duyunca tekrar dışarı çıkıyordu. Yine köye koşup bu defa köyün erkekleri ve gençleri korkuyorsa bari kadınlar yardım etsin diye yalvardım. Çünkü kadınlara zarar vermezler diye düşündüm ve hepsine yalvarıyor, "bana birşey yapmadılar size de yapmazlar" diye söyledim.
Ne olur biriniz bana bir at arabası verin eşimi şehre götürüp tedavi ettireyim. Eşim sizin çocuklarınız için buradaydı diyor ve yalvarıyordum.
En sonunda batım ki kimse bana yardım etmeyecek eşimin yanına geldim. Başını dizime koydum. Baktım ki eşim can veriyor, dudaklarını suyla ıslattım. Eşime kelime-i şahadet getirdim. Kalkıp eşimin başının altına bir minder koydum. Üstünü örttüm.
En sonunda köy muhtarının kardeşi gelip "ölmüş kızım, gel gidelim bize" dedi. Önce gitmedim, eşimin başında kalmak istedim. Sonra düşündüm eşim zaten vefat etmiş, hadi adamlar geri dönüp hem ben ve kızıma kötülük yaparsalar diye düşünüp, kızımı alıp köy muhtarının kardeşinin evine sığındım.
Şimdi düşünüyorum ki evimizin köye uzak olmasından başka aramızda bir dere vardı. Dört buçuk aylık hamile olduğum halde, kim bilir kaç defa göğsüme kadar sulara gömüldüm, köylülerden yardım istedim. Ben ki köyün vahşi köpeklerinden korkuyordum, o gece köpekler benim feryadımdan benden korkup kaçıyorlardı. O kadar mücaadele etmeme rağmen eşimi kurtaramadım.
Ben bir Şehit eşi olmaktan gurur duyuyorum. Çünkü Şehit mertebesi en yüce mertebedir ama acımız çok büyük ve ölene dek unutulmaz.
O gece ben çok şeyler yaşadım. Hepsi bir birinden acıydı. Yaşadıklarımı anlatsam sayfalara sığmaz, gözyaşları içinde bunları yazdım. İki çocuğum için yaşıyorum.
Saygılarımla
Aklime KORKMAZ
Eğer bu mektubu okuyup ve empati yapabildiyseniz yani kendinizi şehit eşi Akile Hanım’ın yerine koyabildiyseniz, onun yaşadıklarını hissedebildiyseniz,yaşayabildiyseniz, lütfen başlığına, "Ben Yaşadım Sıra Sizde" diyerek ulaşabildiğiniz yerlerde paylaşınız, paylaşınız ki empati yapmayı bilenlerimizin hâlâ sağ oldukları bilinsin….
Rabbim bu kutlu vatan uğruna selâ okutan şehitlerimize rahmet etsin, Gazilerimize şifâlar versin, Rabbim birliğimize, dirliğimize göz dikenleri Kahhar ismi ile kahr-u perişan eylesin…
Saygılarımla