Türk Milliyetçilerinin Sivil Kitle Örgütçülüğü Vizyonu

Sivil Toplum Örgütü Nedir?
Günümüzde, amaç ve yapılanmaları dikkate alınmadan 3-5 kişinin de 500.000 kişinin de bir araya gelip oluşturdukları sivil yapılanmaların tümüne Sivil Toplum Örgütü ifadesi kullanılmaktadır. Peki, çoğu zaman ismi olup cismi olmayan veya medyada sivil toplum örgütü olarak demeçler vermekten çekinmeyen toplumsuz sivil örgütlerin bu tanımı ne kadar hak ettiklerini sorgulamak gerek değil midir?

Sivil toplum örgütünün ne olduğunu tanımlamak gerekirse sivil toplum, örgütlü toplum demektir. Daha açık ifadeyle; toplumun bütün kesimlerinin, çeşitli alanlarda bir araya gelerek teşkilatlanması ve bu teşkilatlanmanın sürekli kılınması demektir.

Bu teşkilatlanmayı gerçekleştirmiş, arkasında bir taraftar kitlesi meydana getirmiş; kitleleri yönlendirebilen, yönetebilen,  eylemlerle tepki koyabilen ve kamuoyu oluşturabilen sivil toplum örgütleri ise artık bir kitle örgütü haline gelmiştir. Kitle örgütü haline gelebilmek her sivil toplum örgütünün nihaiyi amaçlarından biridir.
Sivil toplum örgütü resmi kurumlar ve yönetim erki üzerinde otokontrol mekanizmasının olmazsa olmazıdır.  Eksik olması, örgütsüz toplum demektir ki, birey olarak her türlü yönetim erkinden hesap sorulmasının mümkün olmadığı bir durumu yaratır ve anti demokratik uygulamaların önünü açar.

Türk Milliyetçilerin Sivil Toplum Örgütçülüğü Geçmişinden Kesitler

Osmanlı’nın yıkılış sürecinde çeşitli fikirler devletin parçalanmasına mani olabilmek için ortaya çıkmıştır: Batıcılık, İslamcılık, Osmanlıcık ve Âdem-i Merkeziyetçilik bu fikir akımlarının başlıcaları olarak sayılabilir. Öte yandan Türk milliyetçiliği fikri ise İsmail Gaspıralı, M. Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Z. Velidi Togan, Nihal Atsız gibi aydınların ortaya koydukları eserlerle, mecmualarla olgunlaşmış ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Türk Ocakları isimli yapılanmalarla hayat bulmuş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de fikir hayatına tesir etmiştir.

Türk milliyetçiliği fikri,  Kurtuluş Savaşı’yla amacına ulaşmış, Türk milletini esaret ve sefaletten kurtarmış, Türk milletinin hür ve bağımsız olan bir devlet kurmasına vesile olmuştur.

Türk Ocakları’nın kapatılması sonrasında İsmet İnönü’nün emriyle başlatılan 3 Mayıs 1944 başlayan Irkçılık-Turancılık davasıyla birlikte hükümetler tarafından Türk milliyetçiliği fikri ırkçılığa indirgemeye ve kurucu ideoloji olmasına rağmen fikir olarak ötekileştirilmeye adeta marjinalleştirilmeye başlanmıştır. Devlet ve Türk milliyetçileri karşı karşıya getirilmeye çalışılmıştır.

Türk Milliyetçileri 1944 ve sonrası dönemde artık örgütlü bir mücadele vermenin gereğini daha iyi anlamış ve fikirlerini daha iyi anlatabilmek adına teşkilatlı mücadele vermenin Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi bir elzem olduğu kanaatine tekrardan varmışlardır.

1946’da kurulan Türk Gençlik Teşkilatı, Ülkücü gençliğin yetişmesine önemli katkılar sağlayan Galip Erdem’in de kurucuları arasında bulunduğu bir teşkilat olarak kısa sürede 100’e yakın şube açmıştır.

Türk Kültür Ocağı, Türk Kültür Çalışmaları Derneği, Türk Gençlik Teşkilatı ve Türk Kültür Derneği’nin bir araya gelerek 1950’de oluşturdukları Milliyetçiler Federasyonu’nun aldığı “federasyona bağlı derneklerin tek bir dernek halinde bütünleşmesi” kararı doğrultusunda 1951’in Mayıs ayında kurulan Türk Milliyetçiler Derneği (TMD), kısa sürede büyük atılım gerçekleştirdi. 185 Marksist tarafından Nazım Hikmet’in affı için başlatılan kampanyaya karşı Ankara’da anti-komünist bir toplantı düzenlemiştir. Ayasofya’nın ibadete açılması, Milli-İslami değerlerin korunması konuların gündeme getirildiği bir kurultay gerçekleştirmiştir.

1965’de Milliyetçi Türk Talebe Birliği’nin başkanlığına Nevzat Köseoğlu’nun seçilmesi sağlanmış fakat bu birliğin tam olarak kontrolü ele geçirilememiştir.

1966’da Ülkü Ocakları, “Ülkü Ocağı” ismiyle ilk kez A.Ü. Hukuk, DTCF, Ziraat fakültelerinde kurulan teşkilatlarla hayata geçirilmiştir. Türk Milliyetçisi gençler kısa sürede organizasyonlarını daha üst bir noktaya getirip Ülkü Ocakları Birliği’nin kurulması yoluna gitmişlerdir.” (1)

1945-1980 arasında çeşitli darbeler ile Türk milliyetçisi sivil örgütlenmeler sıkıyönetimin kurbanı olsalar da, sıkıyönetim sonrası yeniden yapılanmayı kolaylıkla başarmışlardır.

1980’e kadar Türk milliyetçisi sivil örgütlenmeler, o zamanın şartları gereği komünizmle mücadeleyi kendilerine hedef edinmiş ve bu mücadeleden de başarıyla çıkmışlardır. Fakat Türk milliyetçisi sivil toplum örgütlerinin ortak bir mücadele noktası olan komünizmin ortadan kalkması, bu örgütlenmelerin kendi kuruluş amaçlarını yeniden belirlemelerini gerektirmiştir.

Komünizmle mücadelede başarı sağlayan Türk Milliyetçileri, kendi örgütlerinin amaçlarını değişen şartlara göre yeniden düzenleyememiş ve güçlü kurumsal yapılara sahip sivil toplum örgütleri meydana getirememiştir.
1980 öncesi milliyetçi işçileri sendikal alanda örgütlü hale getirmeyi amaçlayan MİSK (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurumsallaşamamış, kötü yönetim ve şahsi hırslara kurban edilmiştir. Aynı dönemde sendikacılık alanında faaliyet gösteren DİSK ve TÜRKİŞ ve daha sonra kurulan HAK-İŞ, bugün örgütlü faaliyetlerini halen yürütürken MİSK yok olmuştur.

Bu alanda Türk Milliyetçilerinin halen ciddi bir eksiği ve sıkıntısı vardır.

Dünyada Sivil Toplum Örgütçülüğünün Gelişimi

1980 öncesinde soğuk savaş yıllarında uygulanan çatışma ve silah aracılığıyla olan eski savaş yöntemlerinin yerini tek kutuplu bir dünyanın ortaya çıkmasıyla birlikte, sivil toplum örgütleriyle yönetilen modern mücadele ve savaş yöntemleri almıştır.

1980 sonrası artan teknoloji ve iletişim imkânlarıyla birlikte sivil toplum örgütleri ülke içi ve ülkeler arası siyaseti yönlendirme noktasında önemli bir yere gelmiştir.  Ayrıca küreselleşmeyle birlikte ülkeler arası sınırlar kalkmış, para transferi kolaylaşmış; teknolojideki ilerlemeyle birlikte bilgi akışı hızlanmış, dünyada iki noktanın birbirinden habersiz olma ihtimali ortadan kalkmıştır.

Dünya kapitalistlerince fonlanan çeşitli vakıflar aracılığıyla turuncu devrimler gerçekleştirilmektedir. Kan dökmeden, (ya da çok az kan dökerek) silah kullanmadan modern savaşlar yapılmakta ve ülkeler fethedilmektedir.

Örnek verecek olursak; Amerika’da, Ronald Reagan emriyle kurulan NED ( National Endowment of Democracy) adlı örgüt, ülkeleri sivil toplum örgütleriyle dönüştürme amacına yönelik faaliyete geçmiş ilk örgütlerden bir tanesidir. George Soros tarafından desteklenen Açık Toplum Vakıfları ise, çok kültürlülük propagandası yaparak milletleşmiş toplumları kendi çıkarlarına uygun bir şekilde bölmeyi ve parçalamayı hedeflemektedir.

1980 sonrası Türk Milliyetçiliğinin Sivil Toplum Örgütlenmesi
Türk Milliyetçiliği 1980 ihtilali sonrasında sivil toplum örgütlenmelerini eski kadar faal çalıştıramamıştır. Fikir adamları yetiştirememiş, sivil toplum örgütlerini kullanarak etkin bir kamuoyu oluşturamamıştır. Sivil toplum örgütleri kurmak, geliştirmek, etkili hale getirmek ve varlığını sürdürmek Türk milliyetçilerinin tam anlamıyla başarabildiği bir etkinlik alanı olamamıştır. Oysa toplumsal boyutu olan ve siyasal yapıya etkisi ile öne çıkan kurumların başında sivil toplum örgütleri gelmektedir.

Türk milliyetçilerinin 1980 sonrası siyasi, kültürel, toplumsal sorunlar karşısında örgütlü bir konumda bulunamayışının sebeplerinin başında, geçerli ve etkili örgütsel yapılanmadan ve bunları işlevselleştirecek, etkili hale getirecek zihniyetten yoksunluğu gelmektedir. Bu zihniyetsizliğin tezahürü olarak milliyetçi sivil toplum örgütlerini kurmaya çalışan kişilere ve gruplara şüpheyle yaklaşılmış, hatta çeşitli yönetim erklerine rakip olacağı, otokontrol mekanizmasıyla yönetim erkinin aleyhine durumlar ortaya çıkaracakları düşüncesinden ötürü köstek dahi olunmuştur.

Sivil toplum örgütçülüğü anlayışı Türk milliyetçilerinin önceliklerden çıkmış, parti mensubiyeti ve particilik daha fazla önemsenmeye başlanmıştır.

Particiliği, sivil toplum örgütçülüğüne göre daha ön plana alan Türk milliyetçileri fikir, kültür ve sanat dallarında yeterli yol kat edememiş; sinema, müzik ve televizyonculuk alanlarında geri kalmış; toplum algısında sadece tarih ve siyasetle ilgilenen bir kitle haline gelmiştir.

Demokraside mücadelenin ve kamuoyu oluşturmanın bir gereği olmuş sivil toplum örgütleri Türk milliyetçileri için artık önemli bir araç olmak zorundadır. Türkiye ve Türk dünyası ilişkilerini sivil toplum örgütleriyle güçlendirmek, hem Türk dünyasındaki bütün insanların komünist rejimle zayıflatılmış fakat yok edilememiş Türk milletine aidiyet duygusunu artıracak hem de Türk dünyasının sorunlarının dünya kamuoyunda daha fazla yer almasına vesile olacaktır.

Türk Milliyetçileri Sivil Toplum Örgütleri Ne Kadar Bağımsız, Ne Kadar Organizedir?
Milliyetçilerin oy verdiği siyasi partilerin sivil toplum örgütlerini alt kuruluş olarak görüp örgütlerin yönetimine, faaliyetlerine müdahil olması, yeri geldiğinde sivil toplum örgütünün üst kademesinin oluşumuna müdahale etmesi sivil toplum örgütçülüğüyle bağdaşmamaktır. Siyasi parti yetkililerinin müdahalesi sonucu örgütün yönetimi işe göre adam yerine adama göre iş felsefesiyle oluşturulmakta, sivil toplum örgütleri bizzat Türk milliyetçisi oluşumlar tarafından pasif duruma getirilmektedir.

Sivil toplum örgütünün üzerinde sürekli bir baskının olması insanların çalışma arzusunu yok etmektedir ve sivil toplum örgütünü adeta bir resmi memuriyete dönüştürmektedir.

Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri bir üst çatıda buluşması gerekmektedir. Böylelikle iri ve diri olup bir olmanın gücünü ortaya koyacaklardır. Bu üst çatıyı oluşturan birimler arasında hiyerarşik emir komuta zinciri oluşturmak yerine, eşitlerin bir arada karar mekanizmasına katıldığı bir yapı oluşturulmalıdır. STÖ’ler kendi içlerinde bağımsız karar alabilmeli, kendi yönetimlerini üst çatı, ya da başka bir yönetim erkinin müdahalesi olmadan belirleyebilmelidirler.

Türk milliyetçileri birbirlerine daha sıkı kenetlenmeli; örgütlerini hep birlikte hareket ettirmeyi, mücadeleyi hep birlikte yapabilmeyi tekrardan başarmalıdırlar.

Örnek verecek olursak geçmiş yıllarda var olan Emek platformu ülkemizde eğitim sendikaların bir araya gelerek oluşturduğu bir üst yapılanmaydı. Bu platform ortak miting yapmakta ve ortak bildirilere imza atmaktaydı. Açıklamalarıyla toplumda ve kamuoyunda ses getirmekteydi. Hak kazanımları ve maaşlarda iyileştirme konularında başarılı olan bu platform milliyetçi sivil toplum örgütleri için de bir örnek teşkil edebilir.

Türk Milliyetçiliğinin Sivil Toplum Örgütçülüğü Vizyonu Nasıl Olmalıdır?
Bir hareketin başarılı olması için üç tip insana ihtiyaç vardır: Eylem adamı, fikir adamı, inanç adamı. Bu üç tip insan sempatizandan başlayarak eylem adamı, fikir adamı, inanç adamı şeklinde tekâmül eder.
Eylem adamlığından” “fikir adamlığına” doğru yola çıkmış insan artık kuvvetle muhtemel (doğal süreç gereği) “inanç adamı” da olacaktır”(2).

Şöyle düşünürsek, 80 öncesi sivil toplum örgütlerinde aktif bir şekilde bulunmuş; günümüzde çeşitli kitaplarla ve köşe yazılarıyla ülke gündemi hakkında fikirlerini ortaya koyan insanların kaçı bu süreçten geçmemiştir?
Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri, sempatizan durumunda olanların ve eylem adamı mertebesinde bulunan gençlerin ihtiyaçlarına cevap verebildiği ölçüde cazibe merkezi olabilecek ve yeni insanları yapısına katabilecektir. Bu ihtiyaçlar öyle üzerinde çok kafa patlatılabilecek şeyler de değildir. Eğlenceyse eğlence, hoşça vakit geçirmeyse o, kimlik ve mensubiyetse o, sosyal faaliyetse çeşitli sosyal etkinlikler ve faaliyetler olmalıdır. Tekamül süreci doğal akışına bırakılmalıdır.

Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri, ait olduğu milletin kültür ve manevi değerlerine sahip çıkmalıdır. Bu anlamda halk oyunlarıyla, türkülerle, şiirlerle insanları bir araya getirmelidir.  İnsanların beşeri ihtiyaçları, haz duygusu karşılandıktan sonra, fikri ve ilmi ihtiyaçları da ( hizmet alanının ve görev tanımının elverdiği ölçüde) sivil toplum örgütlerimiz tarafından karşılanabilir. Aynı zamanda insanların manevi ihtiyaçları da (din ve İslam ahlakı) tatmin edilebilmelidir

Sivil toplum örgütlerimizde yönetim organizasyonumuz, formel değil informel olmalıdır. Yönetimler genelin üzerinde mutabakat sağlamadığı, genel tarafından saygı gören kanaat önderlerinden oluşmadan bir yerler tarafından atanıyorsa bu formel bir yönetim belirlemesidir. Fakat genelin benimsediği ve kanaat önderlerinden oluşan bir yönetim varsa bu informel bir yönetim yapılanmasıdır. Yani yönetim kadrosu kerameti kendinden menkul insanlar yerine, kanaat önderi olmuş ya da olabilecek lider vasfı taşıyan insanlardan oluşabilmelidir.
Türk Milliyetçileri doğru işler yapabilen, dezavantajları bile avantaja döndürme yeteneğine sahip, sürükleyici, entelektüel lider profilli insanlarla – bu profildeki insanlar Türk milliyetçiliği ideolojisinde diğer ideolojilere göre daha fazla bulunmakta –  sivil toplum örgütçülüğünde yeni bir sayfa açmalıdır.

Sivil toplum örgütlerimiz, merkeziyetçiliğinin esiri olmadan; sıkılmadık el, direkt içine bakılmadık göz, dokunulmadık yürek, fethedilmedik gönül bırakılmamalıdır.

Ülkenin her köşesine sık yapılacak ziyaretlerle halkın sesini dinleyebilmek, şikâyetlerine derman olabilmek, hiç değilse Türk milliyetçisi gençlerinin sözünün birileri tarafından dinlenildiğini daha fazla hissettirmek, sivil toplum örgütlerimizin başarması gereken önemli bir noktadır. Türk milliyetçisi gençlerin kardeşlik ilişkisinin daha fazla güçlendirilmesi açısından bunun başarılması gerektir.

Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri, Türk dünyasının meselelerine sistemli bir çözüm getirememektir. Türk milliyetçisi sivil toplum örgütlerimizin, Türk devletlerinin siyaset, ekonomi, sanat, kültür ve eğitim alanlarındaki işbirliklerinin artırılması ve bir bütün halinde daha güçlü olabilmesi için, bir ayağı Türkiye’ye basarken, diğer ayağının Türk Cumhuriyetlerinde olması sağlanmalıdır. Türkistan coğrafyasına sık yapılacak ziyaretlerle görüş alışverişleri gerçekleştirmelidir. Türk Cumhuriyetleriyle kültür, sanat, edebiyat alanlarında daha fazla işbirliği yapılması için çaba göstermelidir.

Balkanlarda Türkistan’da veya Batı Trakya’da Türklere karşı halen zulüm yapılmakta, Irak’ta Türkmenlere yok sayma politikası uygulanmakta, Kerkük ve Telafer Türk yurdu olmaktan çıkmaktadır. Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri, çeşitli yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla, bildirilerle, broşürlerle ve gerekirse her hafta ses getirecek etkili bir organizasyonla, Batı Trakya ve Kuzey Irak Türklerinin yaşadıkları sorunları ülke gündemine taşımalıdır.

Ayrıca Türk milliyetçisi sivil toplum örgütleri ülkedeki önemli her meseleyle ilgili çözüm önerileri içeren yasa tasarıları ve kitapçıklar hazırlamalı, TBMM’deki tüm partilere bu çalışmalarını ulaştırmalı, siyasi otorite üzerinde baskı oluşturabilmeli ve siyasete yön verebilmelidir.

Türk milliyetçiliği milli dava olarak gördüğü Karabağ, Doğu Türkistan, Kıbrıs, Batı Trakya Türkleri meseleleri için sadece kamuoyu oluşturmakla kalmamalı bu sorunların çözümü için alternatifler de sunabilmelidir.

Son Söz
Dalından kopan yaprağın akıbetini rüzgârın tayin etmesine izin vermeden, Türk milliyetçileri olarak her alanda kitlesel örgütlenmeye gitmemiz gerekmektedir.

Ya birlik oluruz, ya da birlikte yok oluruz!

Kaynakça
1-  http://www.kutluyol.org/Milliyetcilik.php?id=187
2-  Kitlesel Örgütlerde Teşkilatçılık –  Mustafa KIZIKLI

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!