Türk Büyükelçisini aşağılayan,
Gazze’ye İnsani Yardım götüren Mavi Marmara gemisinde 9 Türk’ü hunharca öldüren arsız İsrail bugüne kadar ne özür diledi, ne de şehid düşen yardım gönüllülerinin ailelerine tazminat ödedi.
Estik, gürledik, yaptırımlardan bahsettik.
Sonuç: Askeri projelerde kazık yedik ve İsrail’den yapılan İthalatımız her geçen gün biraz daha arttı.
Ancak, Sn.Davutoğlu medyaya, İsrail’e diz çöktürdük dedi…
AKP Zinayı suç olmaktan çıkardı, fakat, Cübbeli Ahmet Hoca’yı suçüstü hali ve bir şikayet olmamasına rağmen, kaset görüntülerine dayanarak, AKP karşıtı söylemlerinden dolayı içeri tıktı…
AKP Domuz etini, kasaplık et statüsüne alarak Müslüman memleketinde bir çok Domuz Çiftliğinin kurulmasına yol açtı, ama, yandaş medya erata Domuz eti yedirdiler diye Türk Silahlı Kuvvetlerini suçladı…
Piyasada satılan, sucuk, salam ve sosislerin içinde ne kadar domuz eti olduğunu ancak Allah bilir…
Başbakan hastalandı, Cumhurbaşkanı Şike Yasasını Meclise iade etti, Sn.Arınç hemen beyanatı patlattı ve; “Ben Tayyip Bey’e biat etmedim… Şike Yasasını artık kimse yeniden gündeme getiremez…” dedi…
Hayati Yazıcı; sanki kendisi daha önce Yasa’yı onaylamamış gibi; “ Cumhurbaşkanının görüşüne aynen katılıyorum…” dedi…
Tayyip Bey hasta yatağından şöyle bir doğrulunca, alayı tornistan etti ve Yasa, noktasına, virgülüne dokunulmadan Mecliste aynen kabul edilerek Köşk’e gönderildi ve onaylanarak Yasa’laştı…
Bütçe görüşmelerinde, BDP Milletvekili Ermeni Sırrı Sakık; “Türkiye Cumhuriyeti, Ermeni’lere de, Kürt’lere de, Yahudi’lere de Soykırım yapmıştır…” dedi. Kimse kalkıp da ağzının payını vermedi…
Öte yandan, “Ermeni Soykırımı olmamıştır diyeni cezalandıracağım…” diyen Fransaya, yaptırım uygulama yerine, aman bu Yasa çıkmasın diye, yalvarma ekipleri göndermeyi yeğledik…
Neden mi? Çünkü; “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz” diye yürüyen ve sayıları yüzbinleri bulan kaçak Ermeni’leri ülkemizde besleyen ve tepkisizliğimizle Ermeni Diasporasını azdıran salaklar bizleriz…
Cumhurbaşkanı İngilterenin adamı, Başbakan ise ABD’nin adamı diyen ve bu görüşleri bir marifetmiş gibi onaylayan da, yine bizleriz…
Türk olduğumuzu gururla söyler, her türlü haksızlığı sineye çekeriz, fakat,
TBMM’de nüfusumuza oranla neden yeterince temsil edilmediğimizi, 550 Milletvekilinin kaçının Türk ve kaçının azınlıklardan oluştuğunu sorgulamayız?…
Hem ülkenin %99’unun Müslüman olduğunu söyler, hem de her türlü ahlaksızlığın normalmiş gibi gösterildiği TV dizilerinin serbestçe yayınlanmasına izin veririz…
Doğalgaz sayesinde Hava Kirliliğinden kurtulan şehirlerimizi ve özellikle Ankara’yı, oy avcılığı nedeniyle parasız dağıttığımız kalitesiz kömürle zehirler, sonra da “Temiz Çevre” nutukları atarız…
İsrail ve Yahudi’ler aleyhinde veryansın eder, fakat, bilinçli veya bilinçsizce Siyonizmin hedeflerine hizmet ederiz…
30 Yıldır onbinlerce Şehid ve Gazi vererek mücadele ettiğimizi zannettiğimiz PKK terör örgütünü, son operasyonları ile zayiat vermeden de yok edebileceğini gösteren Güvenlik güçlerimiz hakkında övücü ve takdir edici bir söylemde bulunmaktan kaçınırken, devlete isyan eden şakiler için gözyaşı dökeriz…
Türk Silahlı Kuvvetleri(TSK)’ni itibarsızlaştırmak için çaba harcayacağımıza, binlerce yıllık bu yapının neden ve kimler tarafından yozlaştırıldığını araştırıp, dünyanın hiçbir ordusunda görülmemiş bir şekilde Generallere tanınan imtiyazları ve sorgulanamaz yapıyı düzeltme yerine, aynı statükonun devamına göz yumar, diğer subaylarla arada oluşan uçurumu kapatmaz, havanda su dövmeye devam ederiz…
10 Kasım 1938’den sonra, nasıl bir devlet ve ne tür bir toplum haline getirildiğimizi birileri etraflıca anlatsa da, biz de öğrensek…