Başbakan Erdoğan 2007 seçimleri öncesinde yaptığı açıklamada şunları söylüyordu ”MHP meclise girerse neler olacağını şimdiden görüyorum. DTP’ li bağımsızlar ile kavga edecekler. Bunlarla mı uğraşacağız, hizmet mi yapacağız”
Başbakanın öngörüsü yokmuş. MHP kimseyle kavga etmedi. Aksine kendilerinin, BDP ile kavgalarından milletimiz bıkıp, usanmıştır.
Sadece son bir hafta içinde bu iki parti arasında yaşananları hatırlayalım.
Başbakan, BDP’ ye “Silahlı efendiniz ipinizi gevşetmediği müddetçe, siz tuvalete bile gidemezsiniz” dedi. “İpini gevşetmek” değiminin ne anlama geldiği açıktır.
BDP’de, AKP’ye “siz de cemaatin izni olmadan bir adım atamazsınız”diye cevap verdi. Yani birbirlerini “ipi başkalarının elinde olan parti”ilan ettiler.
BDP’li Sırrı Süreyya Önder ile AKP’li Mehmet Metiner birbirlerinin üzerine yürüdüler.
İçişleri Bakanı Naim Şahin ile Hasip Kaplan arasında “parmak gösterme” tartışması yaşandı. Buna benzer daha birçok çirkinlikler…
Oysa AKP ile BDP’nin asgari müşterekleri çoktur.
Her ikisinin de; Türk Silahlı Kuvvetlerine, Cumhuriyete, Türklük kavramına, Millet tanımına, devlete bakış açıları aynıdır.
Bu kadar çok ortak amacı olan iki siyasi parti neden kavga ediyor?
Örneğin Mehmet METİNER ile Sırrı Süreyya ÖNDER arasında ne fark var? Metiner’de HADEP’in genel başkan yardımcısı değil miydi?
Leyla ZANA’nın beklentileri ile Bülent ARINÇ’ın vermeği kafasına koydukları aynı şeyler değil mi?
Hüseyin ÇELİK’in açıklamaları ile Gültan KIŞANAK’ın açıklamaları aynı partinin sözcüleri gibi örtüşmüyor mu?
Başbakan ERDOĞAN ile Selahattin DEMİRTAŞ Cumhuriyet dönemi uygulamalarını karalarken (vesayetçi, inkârcı vb.) aynı dili kullanmıyorlar mı? O halde bu kavga niye?
Sebebi gayet açıktır. Her iki parti de Kürt sorunu istismarcılığı üzerinden oy avcılığı yapmaktadırlar. Bu sorunu yaratan da bunlardır, sürdüren de. Bitmesini istemeyen de.
Bu iki parti birbirlerini karşılıklı olarak “kandan beslenenler” ve “Kürt katili”olmakla suçlamaktadırlar.
Her iki partide, Kürt kökenli vatandaşlarımızın oylarını alabilmek için kimi zaman tehdit, sindirme kimi zaman da gerçekleşmesi asla mümkün olmayacak vaatler yarışına girişmişlerdir.
BDP’ lilerden kimisi federasyon, kimisi özerklik, kimisi ayrı devlet istiyor.
Bülent ARINÇ ise onlardan öne geçebilmek için “Kürt kardeşlerimiz ne isterlerse vereceğiz” diyor.Vaktiyle Süleyman Demirel’in “onlar ne veriyorsa iki “katı dediği gibi!..
Bu iki parti mecliste olduğu müddetçe, bu ülkede ne huzur, ne de hizmet olur. Kısır çekişme, terör, kan, gözyaşı devam eder gider. Bunların sermayesi bu.
Bu iki parti de Türklere de, Kürtlere de dost değildirler. Bizim dostumuz bizi “Türk, Kürt”diye bölmeyendir. Bizi kandırmayan, bizi uyutmayan, bizi sömürmeyen, bizi dağa çıkarmayan, bizi bize düşman etmeyendir.
Bizim dostumuz bizleri oy deposu olarak görmeyenlerdir.”Oyunuzu verin ne isterseniz vereceğiz”diye bizi aptal yerine koymayandır.İlkesiz,omurgasız,ipi başkalarının elinde olanlardan bize bir fayda yoktur.
Bizim dostumuz “Onlar ne kadar Kürt’se biz de o kadar Kürdüz, Biz ne kadar Türksek onlarda o kadar Türk’tür” diyerek, gönüllere ferahlık veren 73 milyonu kucaklayan anlayıştır.
Bunca yaşananlardan sonra, başka çaremiz olmadığı hala anlaşılamamış mıdır?