Tarihçi değilim, fakat öğretmenim. Yetiştirdiğim çok değerli öğrencilerim devlet ve özel sektörün pek çok kademesinde görev almışlar ve başarı ile de görevlerini sürdürmekteler.
Tarihe de meraklıyım. Pek çok tarihi belge ve bilgiyi okudum. Bir miktar da tarihi roman. Ama hiçbir yerde “Başkanlık” diye bir yönetime rastlamadım.
Sayın C. Başkanı’nın: “Başkanlık bizim için gelenekseldir gelenekseeeeelll!” açıklama ve izahına da bir türlü akıl erdiremedim. Bu saçma sapan bilgileri kendisine hangi değerli (!) danışmanı vermekte acaba?
Tarih yalan söylemez. Ama yanlış yazılabiliyor.
Eski Türk geleneğinde başkan yok. Han, Yagbu var. Ama yalnız da değiller. Hanımı var, değerli ak saçlıları var, divanı var. Devlet işleri buralarda görüşülür. Ortak akıl oluşur ve bu ortak akıl ile devlet işleri yönetilirdi.
Osmanlılarda ise, Padişah yine yalnız değildir. Veziri Azam, Şeyh-ül İslam ve divan vardır. Devlet işleri buralarda görüşülür ve olgunlaşan ortak görüş-Ortak akıl devre sokulur ve öyle devlet yönetilirdi.
İslam ise meşverete, danışmaya ve görüşmeye, akıl erdirmeye ve akıl yürütmeye atıfta bulunur, tavsiye eder.
Başkanlıkla yönetilen ülkelerde: başkanı da denetleyen güçlü parlamentolar ya da başka alternatifler vardır ki; başkan da başına buyruk değildir. Denetlenmekte ve denetime açıktır.
Şu an Cumhurbaşkanı, meriyette olan Anayasa’ya bağlılık yemini edilmesine rağmen, ne tarafsızdır ne de herkese eşittir!
Böyle bir anlayışa, alt yapısı hazırlanmamış, denetim ve sorumluluk mercileri oluşturulmamış bir Başkanlığın getireceği fecaati varın siz hesaplayın.
Türk tipi denilen Başkanlıkta: Anayasal teminat, basın hürriyeti, bireysel hak ve sorumluluklar, sendikal iş hayatı, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, güçler ayrılığı, seçme ve seçilme hakkı, şeffaflık, hesap verilebilirlik garanti edilecek mi?
Yoksa: “Beni halk seçti. Halkın iradesinin üstünde irade olamaz” diyerek; Ali kıran baş kesen mantığı mı egemen olacak?
Bu lafın üzerinden 24 saat geçmeden S. Canikli’nin dediklerine bakılırsa ve samimi iseler;
“Başkanlık” dayatmasından, partili Cumhurbaşkanı isteğine yumuşak geçişin altında ne yatmakta? Yapılan anketlerden çıkan sonuçlar mı, dik duramayıp; 49,5 oy almış Ahmet Davutoğlu’nun gerekçesiz “Başbakanlık” makamından azledilmesinin seçmende yarattığı rahatsızlık mı?
7 Haziran öncesi sık sık dillendirilen Başkanlık istekleri, 7 Haziran sonrası birden bire neden kesiliverdi? Seçim konuşmalarına bakınız; 1 Kasıma kadar Başkanlıkla ilgili tek kelime etmemişler. Ne oldu da 1 Kasım sonrası Başkanlık istekleri şaha kalktı da, S. Davutoğlu’nun azlinden sonra: “Partili Cumhurbaşkanı” isteğine dönüştü?
Eğer muktedirseniz; terörü önleyiniz, işsizliğe çare olunuz, bozulan dış politikayı, komşularımızla aramızı düzeltiniz, ekonomiyi düze çıkarınız.
Ne oldu? Şimdi de geleneğimizde partili Cumhurbaşkanı mı var?
Oğlanın adı yaşar, karakolda doğru söyler mahkemede şaşar.
Esen kalınız.
nazim-peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı