“Ölürsem taşım, yazım; Kaygı olmasın yakınlarıma…
Bir şey istemem, Yeter ki ay doğsun mezarıma!
Taşsız olabilirim; Yazısız kalabilirim;
Bayraksız olamam!..”
Arif Nihat ASYA
“Milletimiz izin vermedikçe bu ülkeyi kimse bölemez!” söylemi kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Lakin milletimiz toplum mühendisleri tarafından öyle işlendi ki, işin ne hayrı, ne birlik-beraberliği ne de ‘gardaşlığı’ kaldı…
Geldiğimiz noktaya bakıyoruz; kıvançta, tasada, sevinçte, hüzünde artık hiç ortak değiliz. Konu insanımız dahi olsa merhametimizin de gözü değişti. Birinin gördüğünü diğeri görmek istemiyor artık. Gözyaşlarının mevsimi farklılaştı, artık hep hazan… Gözler hangi yöne bakarsa, yürekte oraya akarmış ya, yüreklerimizin yönü değişti. Yani kısacası yüreklerimiz çoktan bölündü, yorgun rüzgârlarda savrulan yapraklar misali her biri bir köşeye, bir başkalığa karıştı.
En büyük ortak paydamızdı ay-yıldızlı al bayrak. “Gölgesinde serinlediğimiz, kızıllığında ısındığımız, bizim gözümüzle bakmayanın mezarını kazdığımız”, kendi gök kubbemizdi o bizim. En mahrem, en kutsal, yer küredeki en ulvi varlığımızdı. Öyle ya; “Allah’a, Kur’an’a, Bayrağa” diye ettiğimiz yeminlerdi, bizi manevi olarak güçlü kılan tek irade…
Şimdi saldırılıyor, tüm kutsallarımıza saldırılıyor. Hem de ülkeyi yönetenlerin gözleri önünde, onların teşvikiyle saldırılıyor. İnanın ki Başbakan bayrak indirilme olayından sonra çıkıp: “Ne demek ya? O bayrağı indireni, neyse alacaksın indireceksin, gereğini de yapacaksın. Yapmıyorsan da sorumlusun.” diye derken doğruları demiyor, aklından geçenleri söylemiyor. Keza öyle olsa aynı zamanda çıkıp Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ta: “Cezası o anda verilebilirdi, eğer sabır olmasaydı, eğer hükümetin siyasi iradesine bağlılık olmasaydı.” diye tam tezat şekilde bir açıklamada bulunur muydu? (Yani kendi ağzıyla, hükümetin siyasi iradesinin bayrak indirilme olayını dahi makul görebileceğini itiraf etmiş oluyor.)
Süreç denilen o meret, toplumumuzdaki birlik, bütünlüğü bozduğu gibi, insanımızın psikolojisini de harap etmiş halde; görünen bu. Kışlada elinde silah olan askerimiz dahi, bu kutsala saldırış, mahreme tecavüz hamlesinde bulunan melunları dahi etkisiz hale getirmekten acizse, bunun başka bir adı olamaz.
Resmin diğer tarafına bakacak olursak şayet: Askerimiz hakkı olan bu fiili yerine getirseydi, millet gözünde yine ‘vatanın ilelebet koruyucusu’ olma unvanını koruyacak; fakat Başbakanımızın nazarında en hafif ifadeler ile:’Ergenekoncu, Balyozcu, Paralelci, derin devlet artığı, kaos odaklı, barış düşmanı’ kimseler olarak tanımlanacaklardı. Siz bakmayın ‘indireceksin, gereğini yapacaksın’ diye onun şimdi caka satmasına!..
Eğer sahiden de kulislerde gezen dedikodu uğruna bu bayrak indirme olayına göz yumuluyorsa vay bu memleketin haline… Yani PKK’ya bayrak indirtip, daha sonra Erdoğan’a tekrardan o bayrağı diktirterek bir milli karizma kazandırılacak, ondan sonra da Erdoğan cumhurbaşkanı olacak. Biz buna inanmak istemiyoruz lakin, PKK’nın Başbakan’ın imdadına yetişir gibi bu halin gerçekleşmesi; AKP/KK ortak çatı Cumhurbaşkanı adayının Erdoğan olduğunu da maalesef işaret etmektedir.
Yürekler bölünüyor artık ve bölündükçe bütün kırmızı çizgilerimizden kan geliyor. Herkes gözden kaçırıyor, fakat gönüllerin bölünmesiyle insanımızın önce bakışları değişecek, adımları karışacak; sonra da kolları birbirine kapanacak. Ülkemiz sadece Güneydoğu’dan değil, her yerinden aynı anda musibetlere gark olacak. Mahalleler, kurumlar, statlar, bakkallar, lokantalar, parklar vs. en çok da şiirlerin, türkülerin, bayramların, duaların, gelenek-göreneklerin bölünmesi titretecek bizleri…
Hürriyet, adalet, huzur, dayanışma ve sosyal yaşamı sağlıklı bir biçimde var edemezsek ‘bölünürüz’ demiştik. Velhasıl bu öyle kalem-kâğıtla, haritalarla yazılıp-çizilen bölünmelere benzemiyor. Bu bölünme daha evvelki (12 Eylül vb.) bölünmeler gibi olmayacak bilesiniz…
Camiler bölündüyse, gönderin bayrağı bölündüyse, ülkenin dili bölündüyse bizleri artık bayramlar bile bir araya getiremez. İşte bu sebepten bütün yüreğimle, özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımızın daha fazla aklıselim düşünmelerini, birilerinin onları sürüklemek istedikleri maceranın, yarın onlarında yüreklerini ve geleceklerini nasıl kanatacağını düşünmelerini istiyorum. Ne olur bu çağrıma kulak verin!..