Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

İngiliz–Yahudi Medeniyeti ve Ada’nın Emperyal Vizyonu

 

Artık İngiltere AB’nin Geleceği Üzerine Konuşamaz

Büyük Britanya, Birleşik Krallık ve İngiltere…

Acaba hangisini kullansak diye biz diğer ülkelerin naçiz evlatları asırlardır şaşırıp dururuz.

Bu, “üzerinde güneş batmayan ülkeler topluluğu” yalanı ile dünyayı sömürüp duran ama kendi küçücük adasında yetmiş iki buçuk milleti bir araya getirmek için türlü entrikalar çeviren üç beş ailenin ittifakı üzerine kurulu kendini bir şey sanan ukalalar krallığı, taştan şatolarında Tanrı’nın özel temsilcileri olduklarına kadar uzanan özgüvenleri sayesinde şeytana hayli hizmet ettiler.

Şeytana hayli hizmet ettiler ve bizi de hayli uğraştırdılar.

Daha düne kadar bizi de kendi soytarılıkları için alet ettiler. Dünya imparatorluğu için onlara göre bizler Tanrı’nın doğudan gönderdiği askerleriydik.

Henri, adaşı Henri’nin danışmanıydı ve küçücük adada birliği sağlayamayan krala bir gelecek planı hazırladı.

Fransa, Papalık, İspanya, Habsburg hanedanlığı(Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) Hollanda, İsveç, Lehistan ve daha bir sürü Avrupa otoriteleri adam yerine koymuyorlardı bu küçücük adanın her işgalci ile bozulan sözde soylularını…

Kralın öyle dine de hürmeti filan yoktu. Ayrıca din de Avrupa’nın diğer krallıkları ve güç ittifakları arasında paylaşılmıştı. 
Papa da çok oluyordu artık. Kralın zevkine bile karışıyordu.

Cinsel sapkınlıkları için yeni bir din icat edilmesi gerekiyordu adada…

Danışmanlar eliyle türlü entrika içeren fikirler ve sentezler geliştirildi.

Henri şöyle inandırdı kralı:

“Türkler, elbette ki şeytandırlar. Kâfirdirler. Ama Tanrı onları bize yardım için gönderdi.”

Bu kurgu asırlar boyu İngiltere’nin sömürgecilik planlarının, Avrupa üzerindeki denge yaratıcılıklarının ilham kaynağı oldu.
Biz Nizam-ı Âlem’i tesis için Batı’ya seferler yaptıkça bu hep İngilizlerin işine geldi.

Ya da onlar öyle inandılar ve diplomasilerini bu minvalde geliştirip pekiştirdiler.

İspanya’nın denizlerdeki hâkimiyeti bizim sayemizde yıkıldı. 

İngilizler bu arada gemilerden atılan top teknolojisinde müthiş bir buluş gerçekleştirdiler ve toplarının geri tepmesini azaltan sistemi buldular.

Böylece İngiliz gemilerinde bulunan topların atış üstünlüğü deniz savaşlarında etkili oldu.

1850’lere kadar İngilizler doğudan gönderilen şeytanın, kâfirin yeterince fonksiyon yerine getirdiğine inandılar.

Bu tarihten sonra artık bu yardımcı kuvvetlerle doğrudan karşılaştıkları ve artık onun topraklarında egemenlik kurması gereken bir zaman dilimine geçildi. 

Mısır, Kıbrıs, Akdeniz, Kızıldeniz, Hindistan, Afrika’nın diğer bölgeleri, deniz yolları, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun bütünü Osmanlı İmparatorluğunun ‘Hasta Adam’ olarak tarifini ve yok edilmesi gerektiğini bu gelecek kurgucularına hatırlatıyordu.

Osmanlı daha önce zaten Rusya’dan, Fransa’dan Devlet-i Âli’yi ayakta tutma adına yardım almaya alıştırılmıştı.
İngiliz bu payeyi de üzerinde tekleştirmeye azmetti.

Hem yeni sanayi devrimi ve burjuva kültürü ile birlikte medeniyet evrilmeye başlamıştı da…
Artık yeni medeniyetin adı; İngiliz – Yahudi medeniyeti idi.

Bu hem bütün dinlerin bileşkesi, hem de bütün zamanların dili idi…

Kadim olan ile modern olanı bütünleştirmişti.

Çağdaştı evet ama antik Roma ve Yunan’ı da temsil ediyordu. O hem İsa’nın, hem Musa’nın öğretisine konmuştu…
Bugünlerde ise Hz. Muhammed’in öğretisinin öncekilerle sentezlenmemesi için ne sebep vardı ki?

Böylece hem dinler arası diyalog, hem Evangelizmin metodları hem de modern Avrupa dilinin ABD’ye kadar uzanan güç travmasının pratik çözümlemeleri olarak tebellür etti.

Kim karşı durabilirdi artık bu yeni dünya barışı(!)na?…

IŞİD’i de, yumuşak İslam’ı da doğrudan paralel ve vekâlet savaşlarının nirengi noktası yaptılar.

Biri iyi polisi diğeri kötü polisi oynadı.

Bunların yerine her zaman birileri hazırlanabilir…

Bu potansiyel bu medeniyetin imkân ve kabiliyetleri arasındadır.

***
Hasta Adam’ı çökerten bu üzerinde güneşin batmadığı ülkeler topluluğunun mihveri İngiltere, ne yazık ki –ya da ne saadet ki mi demem lazım- o hasta adam ile birlikte yıkıldı.

Osmanlı yıkılırken kendisiyle birlikte imparatorluklar çağını da kapatmıştı.

Ne Rusya kaldı ne Fransa ne İngiltere ne de Habsburg Hanedanlığı…

Yeni Cumhuriyetler arasında Türkiye çok acı hatıralarla kurulmuş olsa da yine de yangından çok mal kaçırmış olarak addedildi. 

Hala fazla büyüktü…

Ve dirençli…

Ve emperyal vizyonunu her zaman hatırlamaya teşne…

Bu yeni Cumhuriyet üstüne de entrikalar devam ettirildi.

Şimdi bu küçük adadaki halklar – milletler referanduma gittiler ve AB’den ayrılma kararı verdiler.

Türkiye’nin üç bin yıl daha AB’ye giremeyeceğine hükmeden Cameron şimdi pek pişman…

“Ne ettim de riske attım ülkemi” diye sızlanıyor.

Ada halkı AB’den çıkma kararı aldı.

AB üstüne dün ahkâm kesenler şimdi onun üyesi bile değiller.

Türkiye bu fırsatı iyi kullanmalı ve Ankara Antlaşması’ndan beri hedeflediği ve zaman zaman iyi zaman zaman kötü yönettiği stratejiye canlılık kazandırmalıdır.

Fakat ne yazık ki Türkiye’nin üç tarz siyaseti ve onların gayri meşru çocukları hep Avrupa düşmanlığı ve korkusu ile yetiştirildiler.

Hayreddin Karaman bunların en tipik örneği:

“AB’ye üye olmamız önemli değil, hatta olmasak daha iyi ama bu süreç askeri vesayetten kurtulmak için iyi bahane” tarzında ahkâm kesti.

Kesebildi.

O yüzden bin yıllık mayanın yoğurdu kesik çıktı…

***
Şimdi Britanya, Birleşik Krallık ya da İngiltere apışıp kaldı.

İyot gibi açıkta kaldı.

Belli ki ABD, İsrail İngiltere üçgenine pek tavlar…

Belli ki yeni bir Henri onları kandırmış…

Şimdi Asya ile Avrupa’yı görünen üç köprü görünmeyen birçok köprü ile birbirine bağlayan iradenin AB geleceği üzerine İngiltere’den daha fazla konuşma hakkı ortaya çıktı.

Haydi Türkiye!

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!