Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu
Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu

Görgüsüzlük Sembolü Tabelalar Kaldırılsın

Şehir estetiğine küçük bir katkı faslından yeni bir kampanya başlatmak istiyorum:
 
Kızılay’da tabela yerinden çıktı ve kaldırımdan geçen insanların üzerine çöktü. Dev tabelanın çökmesiyle birlikte tabelayı asmaya çalışan işçiler yaralandı.
 
Nisan ayının son günü Ankara’nın göbeğinde meydana gelen kazada yaralanan işçiler etraftan koşuşan vatandaşların yardımıyla hastaneye kaldırıldılar.
 
İnsan yoğunluğu en fazla olan mıntıkalardan biri Kızılay…
 
Tabelanın asılmak istendiği bina ve çevresinde hiçbir önlem alınmadığı anlaşılıyor. Devasa tabelanın çakılması sırasında facianın büyümesini tabelanın tamamıyla yerinden çıkmaması önlemiş.
 
Haber bu kadar.
 
Devamı yok.
 
Devasa tabelanın oraya niçin çakılması gerektiği konusunda bir yorum yok.
 
Böylesi dev tabelaların aslında şehre karşı işlenmiş suçlardan sayılması gerektiği bildirilmiyor.
 
Sanki normal bir şey…
 
En gelişmiş kapitalist ülkelerde bile artık insanlar dev tabelalardan bıktılar.
 
Tabelaların küçülmesi ve daha estetik hale gelmesi için kamuoyu baskısı bulunuyor.
 
Koca şirketlerin isim ve logoları artık hizmet verdikleri binada küçücük bir çinko tabelada yer alıyor…
 
Bence devasa tabelalar yapmak ve onları şehrin en mutena semtlerine, caddelerine, sokaklarına, binalarına, kaldırımlarına orasına burasına asmak görgüsüzlüğün  alameti…
 
Bu görgüsüzlüğe karşı bir kampanya başlatmanın vakti geldi de geçiyor.
 
İlla bu tabelaların yerinden çıkıp gelip geçen insanları öldürmesi, yaralaması mı lazım?…
 
İlla musibet başımıza geldikten sonra mı akıllanacağız?
 
Belli ki bu son olayın gösterdiği gibi yine de akıllanmayacağız.
 
Yine de gayet normal bir faaliyetmiş gibi geçiştireceğiz.
 
İş kazası sayacağız.
 
Devasa tabelaların asılması bir suç değilmiş, görgüsüzlerin en tabii hakkı imiş gibi algılamaya devam edeceğiz!..
 
Böyle bir şehircilik anlayışı olur mu?
 
Ne hakla belediyeye üç beş kuruş para verdin diye her Allah’ın günü gözümüzü iğfal etme, o çirkinlikleri halka dayatmaya cüret edersiniz?
 
Şirketler ile belediyelerin kendi aralarında anlaşarak halka sormadan böylesi bir oldubittiye hakları var mıdır?
 
Üstelik de birçokları haksız yere o koca binayı oraya dikmiş bulunuyorlar.
 
Bir de o koca koca iğrenç binaların üzerlerine, onların işgal ettiklerinin daha da ötesine geçerek vatandaşların yürüdükleri kaldırımlara yine yaptıkları o devasa binalar gibi devasa ve çirkin tabelalarını dikmeye ne hakları var?
 
Valilerin hiç mi estetik bakış açıları olmaz…
 
Hiç mi belediye başkanlarına uyarıda bulunmazlar?..
 
Hiç mi hele hele başkentte yaşayan bu devletin ileri gelenleri –Cumhurbaşkanından Başbakanına, bakanlarına, genelkurmay başkanlarına, yüksek bürokratlarına kadar- gelip geçtikleri yerlerde bu iğrençlikleri görüp de uyarıda bulunmazlar…
 
Hiç mi şurada burada karşılaşmazlar, hiç mi bir resepsiyonda “başkan bu kadarı da fazla artık” demezler…
 
Geçenlerde bir fotoğraf yayınlandı. Kaldırımlara, âma vatandaşların yürümesi için yerleştirilen üzeri tırtıklı döşemelerin bandı kaldırımlarda yer alan sayısız tabela engeli ile karşılaşınca ortadan kayboluyor.
 
Böyle kepazelik olur mu?
 
Niye yerleştiriyorsun o zaman o döşemeleri?
 
Engelli vatandaşları yarı yolda bırakacaksa niçin yerleştiriyorsun, niye göz boyuyorsun?
 
Kupon arsalar üzerindeki rantiye tutkusu zaten herkesin malumu…
 
Bir de kaldırımlarda yayalara geçecek yer bırakmayan bilbordlar, tabelalar artık insanlık suçu işler hale gelmiş bulunuyor.
 
Şehre karşı işlenmiş suçlar arasında en zıvanadan çıkanı bu…
 
Yeter artık!
 
Anladık belediyeler babanızın çiftliği…
 
Kaldırımlar da mı öyle?
 

 
“Buna dur diyecek kimse yok mu?”
 
“Ben kapitalist olmak zorunda mıyım?”
 
“Ben Müslüman olarak yaşayamaz mıyım?”
 
“Ben reklam pastalarınızın sosu muyum?”
 
“Benim gözlerime o iğrenç tabelalarınızı sokmaya ne hakkınız var?”
 
Böyle sorular sormaya da mı hakkı yok vatandaşın yoksa?
 
Şehir annemizin yüzüne benzer diyordu şair…
 
Bu iğrenç kapitalist, reklamcı, tabelacı, bilbordçu, afişçi, röntgenci, kokanalar gibi rüküş ve zevksiz boyanan şehir nasıl annemize benzeyebilir ki?
 
Yoksa her şeyimizle kirlendik de haberimiz mi yok?
 
Sadece bizim başkentimiz mi?
 
Bütün İslam ülkeleri aynı iğrenç tabelacalık anlayışında…
 
Sadece çarpık kapitalist şirketlerinin tabelaları değil şehri ve çağı kirleten; aslında temsil ettikleri davalar ve onların tabelacılığı da en büyük kirleticilikler arasında…
 
Kutsal kentleri bile kirletilen bu hadnaşinaslığın İslam medeniyeti iddiasında bulunmaya hakkı kalmış mıdır?

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!