1999 seçimleri sonrasında ANAP ve DYP hızlı bir erime sürecine girmişti. Merkez sağ eriyordu. Merkez sağdaki bu erimeyi fark edip gerekli politika ve söylem açılımı yapabilen partiler en az %40’lık bir oy potansiyelinin tamamını olmasa bile büyük bir kısmını transfer edebilecekti. O dönem, ben şahsen MHP’nin böyle bir politika ve söylem açılımı yapabileceğini düşünüyor, bunu MHP yetkililerinden bekliyordum. Maalesef, bu ihtimal Sayın Bahçeli’nin 57. Hükümet’te Ecevit’in ve Kemal DERVİŞ’in politikalarının güdümünde kalması, diğer MHP yöneticilerinin seçmene karşı kaba ve hoyratça davranışları sebebiyle gerçekleşmedi. Merkez sağdan kaçan oylar Batı illerinde daha çok CHP’ye, Orta ve Doğu Anadolu ile Karadeniz Bölgesi’nde AKP’ye kaydı.
2002 yılında Sayın Bahçeli’nin gereksiz ve zamansız çıkışı sebebiyle MHP barajın altında kaldı. Sonraki yıllarda ise birçok avantajlı durumlar ortaya çıkmasına rağmen Sayın Bahçeli’nin sadece terörle mücadeleye endekslenmiş donuk politikaları yüzünden MHP bu avantajları değerlendiremedi. MHP, %10-15 bandına sıkışmış küçük bir muhalefet partisi görüntüsünden kurtulamadı.
7 Haziran seçimlerinden önce anketlerde CHP seçmeninin en az %40’ının, AKP seçmeninin ise en az %60’ının ikinci tercihinin MHP çıktığı hep yazıldı, söylendi. Bunun anlamı MHP iyi propaganda yaparsa, seçmene doğru politika ve söylemlerle yaklaşırsa oylarını en az %100 oranında, hatta daha da fazla oranda artırabilecek demekti. Ama, bu imkan da Sayın Bahçeli liderliğindeki MHP’nin başarısız, donuk, oldukça yetersiz seçim kampanyası nedeniyle değerlendirilemedi. 7 Haziran’da alınan 7,5 milyon oy, çıkarılan 80 milletvekili bence başarı değildir. MHP, 7 Haziran’da alabileceği oyun yarısını dahi alamamıştır.
7 Haziran’dan sonra Sayın Bahçeli’nin (Şahsen benim hala anlayamadığım) hayırcı politikalarını seçmen 1 Kasım’da çok kötü bir biçimde cezalandırdı. MHP, muhalefette olmasına rağmen 5 ay içinde 2 milyon oy, 40 milletvekili kaybetti. Bu, çok büyük bir başarısızlıktı ve bu başarısızlığın tek sorumlusu da Sayın Bahçeli’nin kendisi idi. Hem sosyolojik açıdan, hem de siyaset bilimi açısından bu başarısızlığın sebepleri tartışılmalı, çareleri düşünülmeli ve elbette sorumluları da hesabını vermeliydi.
Sayın Bahçeli, (Herhalde genel başkanlık koltuğunun elinden gitmesinden korkuyor olacak) 1 Kasım başarısızlığının sebeplerinin bırakın tartışılmasını, çarelerinin düşünülmesini, konuşulmasını dahi yasakladı. Sayın Bahçeli’nin bu tutumu doğal olarak parti teşkilatlarında büyük sıkıntı yarattı. Bir kısım delegeler tüzük değişikliğini sağlamak amacıyla olağanüstü kurultay toplanmasını talep ettiler. Bu, Onların en tabii ve demokratik haklarıydı. Sayın Bahçeli, bu demokratik talebin gereğini yapmak yerine teşkilatları görevden almak gibi son derece yanlış ve antidemokratik yöntemlerle kurultay talebini bastırmaya çalıştı. Sayın Bahçeli baskı yaptıkça partideki itirazlar çoğaldı, delege galeyan noktasına geldi. Sayın Bahçeli’nin baskıcı yöntemleri sadece partide rahatsızlık yaratmadı. Seçmen de Sayın Bahçeli’nin bu tutumundan rahatsız oldu. Muhtemelen önceden MHP’ye oy veren seçmenlerin büyük bölümü bundan sonra yapılacak seçimde oy vermeyecektir. Çünkü, buna ilişkin olumsuz işaretleri ne yazık ki her gün çevremizde görüyor ve duyuyoruz.
Yüksek Seçim Kurulu, bugün (28 Haziran 2016) Çankaya İlçe Seçim Kurulu’nun MHP’nin 10 Temmuz’da seçimli kurultay yapamayacağı kararına yapılan itirazı reddetti. Sonuç olarak MHP 10 Temmuz’da seçimli kurultay yapamayacak. Bu sonuçtan Sayın Bahçeli ve ekibinin son derece mutlu oldukları kesin. Çünkü, aylardır olağanüstü kurultayda seçim yapılmasını engelleyen tüzük değişikliğini yaptırtmamak için çabalıyorlardı. Bu çabalarının asıl amacı yapılması muhtemel seçimli bir kurultayda parti üzerindeki hakimiyetlerinin ellerinden gitmesini önlemek, partiyi ellerinde tutmaya devam etmekti. Tüzük değişikliğini önleyemediler. Ama, tüzük değişikliğinin tabii sonucu olan seçimli kurultayın yapılmasını önlemeyi başardılar.
Sayın Bahçeli ve ekibi, seçimli kurultayın toplanmasını önlemekle büyük bir başarı kazandıklarını düşünüyor olabilirler. Evet, seçimli kurultayın yapılmasını önlemek bir başarıdır. Ama bu başarı kimin başarısıdır veya bu başarı kime getiri sağlayacaktır? Bu başarı Sayın Bahçeli ve ekibinin başarısı olabilir. Sayın Bahçeli ve ekibine bir süre daha MHP’nin yönetimine hâkim olma imkânı sağlayabilir. Ancak bu, asla MHP’nin başarısı değildir ve asla MHP’ye bir getiri sağlamayacaktır. Çünkü geldiğimiz noktada MHP çok önemli ölçüde kan kaybetmiştir. Maalesef, bu kan kaybı devam etmektedir.
Sayın Bahçeli ve ekibinin son aylarda olağanüstü kurultayın yapılmasını önlemeye yönelik çabaları MHP’deki kan kaybını maalesef artırmıştır. MHP, günden güne kan kaybetmektedir. Bugün YSK’nın verdiği red kararı MHP’deki kan kaybını azaltmayacak, aksine artıracaktır. Üzülerek belirtmeliyim ki MHP’de erime çok tehlikeli bir hal almıştır. Elbette ki, bu erimenin asıl sorumlusu Sayın Bahçeli ve ekibidir. Sormak istiyorum: Sayın Bahçeli, MHP’nin erimesinden mutlu mudur acaba?