Çocukluk ve gençlik çağlarımızda Hayat Bilgisi, Tarih, Sosyal Bilgiler vb. derslerde Son Padişah Vahdettin’in düşmanlarla işbirliği yaptığı ve en sonunda bir İngiliz Gemisiyle kaçtığı, bu nedenle hain olduğu anlatıldı. Sol görüşlü öğretmenler bunu daha da ileri götürerek Osmanlı Padişahlarının tamamının olmasa bile büyük çoğunluğunun kötü olduğunu bazen açık, bazen imalı bir şekilde anlatırlardı. Bu şekildeki anlatımları basındaki ve üniversitelerdeki solcu aydınlar da sürekli tekrarlarlardı.
Yukarıdaki iddialara karşılık olarak ise özellikle son 20-25 yıldır Osmanlı Padişahlarının çok değerli kişiler oldukları, bu arada Vahdettin’in de asla hain olmayıp bir vatan dostu olduğu iddiaları ileri sürülmeye başlandı. AKP, iktidara geldikten sonra bu iddialar daha da yoğunluk kazandı.
Padişahların büyük çoğunluğunun kötü oldukları, millete zulmettiklerine dair sol propagandayı kabul etmek mümkün değildir. Çünkü, bu iddia tarihi gerçeklere aykırıdır. Osmanlı Padişahlarının içinde Fatih, Yavuz, Kanuni gibi çok değerli padişahlar olduğu gibi maalesef çocuk yaşta tahta çıkan ya da akli dengesi yerinde olmayan padişahlar da vardır. Çocuk yaşta tahta çıkan veya akli dengesi bozuk olan padişahların varlığı tüm padişahlar hakkında menfi bir genelleme yapmayı haklı göstermez. En azından şunu söyleyebiliriz ki, son padişah hariç olmak üzere diğer padişahların tamamı samimidir ve vatanın, milletin, devletin menfaati için çalışmışlardır. Burada Vahdettin’i hariç tutmanın sebebi O’nu aşağıda ayrıca incelemek istediğimdendir.
Vahdettin’e karşı önyargılı davranmak gibi bir niyetim kesinlikle yoktur.
Son Padişah Vahdettin hakkında bir yargıda bulunmak istemiyorum. Bunun yerine Vahdettin’in bizzat kendisinin gerçekleştirdiği faaliyetleri, icraatları madde madde açıklayarak bunları okuyup inceledikten sonra Vahdettin’in hain mi, yoksa kahraman mı olduğuna dair kararı siz değerli okuyucularıma bırakacağım. İşte, Son Padişah Vahdettin’in bizzat kendisinin gerçekleştirdiği faaliyetleri ve icraatları:
1-Mondros Ateşkes Anlaşması’nın şartlarını öğrendikten sonra Sadrazam İzzet Paşa’ya şunları söylemiştir:Bu şartları çok ağır olmalarına rağmen kabul edelim. Öyle tahmin ederim ki, İngilizlerin Doğu’da asırlarca devam eden dostluğu ve lütufkar siyaseti değişmeyecektir. Biz, Onların hoş görüsünü daha sonra elde ederiz.
Vahdettin’in bu sözleri üzerine İzzet Paşa Hükümeti, Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamıştır.
Görüldüğü üzere Mondros Ateşkes Anlaşması’nı esas olarak kabul eden Vahdettin’in kendisidir.
2-İngilizlerin isteğiyle 21 Aralık 1918 tarihinde Meclis-i Mebusan’ı dağıtmıştır.
3-Türk tarihinin en hain adamı olan Damat Ferit Paşa’yı 5 defa sadrazamlık görevine getirmiştir. (Birinci defa göreve getirmesini Damat Ferit’in niyetini bilmediği gerekçesiyle mazur görebiliriz. Ancak, Damat Ferit’in hainlikleri ortaya çıktıktan sonra ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci defa göreve getirilmesini mazur görmek mümkün müdür? )
4-İngiliz Casusu Rahip Frew ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu Sait Molla ile sıkı ilişkiler kurmuş, bu kişilerle sık sık gizli görüşmeler yapmıştır.
5-Damat Ferit Hükümetlerinin önüne getirdiği bütün kararları imzalayarak onaylamıştır. Örnek olarak; Kuvay-ı Milliyeyi “eşkıya hareketi” olarak niteleyen bildirinin yayınlanması, Atatürk’ün görevden alınması, rütbe ve nişanlarının sökülmesi, Atatürk ve arkadaşlarının Divan-ı Harp’te idama mahkum edilmeleri, Hilafet Ordusu’nun kurulması kararlarının altında Vahdettin’in doğrudan imzası vardır.
6-20 Eylül 1919 tarihinde yayınladığı beyanname ile Damat Ferit Hükümeti’nin icraatlarını savunmuş, Kuvay-ı Milliye’yi kötülemiştir. Bu beyannamede iyi bir barış anlaşması yapılacağını vaat etmiştir. Nitekim, sonra Sevr Anlaşması imzalanmıştır.
7-İngiliz gazeteci The Daily Mail muhabiri G. Ward Price ile yaptığı mülakatta “Eğer, ben tahtta olsaydım, bu esef verici olay olmazdı. İngiltere’de öteden beri Türklere karşı mevcut dostluk duyguları savaş başladığı zaman hemen yok olmuş değildi. Fakat, Ermenilerin öldürülmeleri, İngilizlerin Türkiye’ye karşı duygularında derin bir değişiklik yaratmıştır. Bu kötülükler… kalbimi yaralamıştır… Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır. İngiliz Milleti’ne kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı Kırım Savaşı’nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Şimdi… bu sebepten, memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut olan dostane ilişkileri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım…” demiştir.
Vahdettin, bu mülakatla İngilizlere karşı duyduğu derin sevgi ve hayranlığı ifade ettiği gibi Ermeni Soykırımı iddialarını da kabul etmiş olmaktadır.Bir devlet başkanından beklenen işgalci, emperyalist bir milleti sevmek değil, aksine bu milletin işgaline ve zulmüne şiddetle karşı çıkmaktır. Gene, bir devlet başkanından beklenen, son derece haksız bir yalanı kabul ederek kendi milletini ve devletini mahkum etmek değil, aksine şiddetle bu yalana karşı çıkmaktır.
8-İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’ne gönderdiği bir haberciyle İngiltere’den Türkiye’nin idaresini bir an önce ele almasını, bunun sağlanması için İngiliz memurlarının ve subaylarının Türkiye gönderilmesini talep etmiştir. İngiliz Yüksek Komiseri General Milne, Vahdettin’in bu taleplerini 16 Aralık 1918 tarihli raporla İngiltere’ye bildirmiştir.
9-Türkiye’nin tüm yönetimini 15 yıllığına İngiltere’ye bırakma teklifini Damat Ferit aracılığı ile İngiliz Hükümeti’ne bildirmiştir.
10-Damat Ferit Hükümeti’nin Türkiye’nin İngiliz mandasına sokulmasına, Boğazlar’ın İngiliz kontrolüne bırakılmasına, bağımsız bir Kürdistan kurulmasına ilişkin İngilizlerle imzaladığı 12 Eylül 1919 tarihli gizli anlaşmayı onaylamıştır.
11-Damat Ferit Hükümeti, 20 Temmuz 1920’de Sevr Anlaşması’nın imzalanmasını Padişaha tavsiye karar vermiştir. Bu tavsiye üzerine Vahdettin üst düzey yöneticilerin görüşlerini almak amacıyla 22 Temmuz 1920’de bir Saltanat Şurası toplamıştır. Toplantıya Padişah’la birlikte 45 kişi katılmıştır. Şuraya bizzat Vahdettin başkanlık etmiştir. Toplantı sonunda 44 kabul, 1 red oyuyla Sevr Anlaşması’nın imzalanması kabul edilmiştir. Red oyu veren tek kişi Ayandan Topçu Feriki Rıza Paşa’dır. Vahdettin dahil 44 kişi anlaşmanın kabulü yönünde oy kullanmışlardır. Saltanat Şurası’nda alınan anlaşmanın kabul edilmesi kararı Paris’teki Osmanlı Delegelerine bildirilmiş. Delegeler aldıkları talimat üzerine 10 Ağustos 1920’de uğursuz Sevr Anlaşması’nı imzalamışlardır.
12-İngilizlere Atatürk ve arkadaşlarını sık sık şikayet etmiştir. Bu şikayetlerde Atatürk’ten “Kökeni bilinmeyen Makedonyalı bir asi” diye söz etmiştir.
13-Londra Konferansı’na katılmak üzere yola çıkan ve bu arada İstanbul’a uğrayan TBMM Hükümeti delegelerinin çantalarındaki gizli belgeleri ajanlarına çaldırtmış, daha sonra bir haberci ile İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’ne vermiştir. İngiliz Yüksek Komiseri, bu belgeleri İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a göndermiştir. Buna ilişkin belgeler İngiliz arşivlerinde bulunmaktadır.
14-Damat Ferit Hükümeti ve Vahdettin İzmir’in işgal edileceğini daha önceden haber almalarına rağmen işgali önlemek için hiçbir şey yapmadıkları gibi İzmir Garnizon Komutanı Ali Nadir Paşa’ya işgale karşı konulmaması ve ağır silahların işgalcilere teslim edilmesi talimatı vermişlerdir.
15-İzmir’in işgalinden sonra işgalden dolayı galeyana gelen Türkleri yatıştırmak ve işgale rıza göstermelerini sağlamak için nasihat heyetleri göndermiştir.
16-İstanbul’un işgalinden sonra Celalettin Arif Bey, Rauf ORBAY, Balıkesirli Müderris Abdülaziz Mecdi Efendi ve Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca’dan oluşan bir heyet Vahdettin’i ziyaret etmiştir. Heyet üyeleri Padişah’a işgale karşı konulması, milli bir mücadele verilmesi yönündeki fikirlerini açıklamışlar; buna karşılık Padişah İşgalcilerin güçlü olduklarını, bu sebeple Onlarla iyi geçinilmesini tavsiye etmiştir. Heyet üyeleri fikirlerinde ısrar edince Vahdettin sinirlenerek “Bir millet var koyun sürüsü… Bir çoban lazım, o da benim!” cevabını vermiştir. İşgalci İngiliz Milleti’ne derin sevgi ve hayranlık duyguları besleyen Vahdettin’in kendi milletini “koyun sürüsü” olarak nitelendirmesi çok acı bir şey değil mi?
17-Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra yapılan tüm önerilere rağmen Atatürk’e bir kutlama telgrafı göndermeyi kabul etmemiştir.
18-Saltanatın kaldırılmasından sonra 16 Kasım 1922 tarihinde İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington’a “İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devleti’ne sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin.” diye bir mektup yazarak İngilizlerden sığınma talep etmiştir. Sığınma talebi üzerine 17 Kasım 1922 tarihinde İngiliz Savaş Gemisi Malaya ile gizlice İstanbul’dan Malta’ya götürülmüştür.
Tüm Müslümanların Halifesi unvanını taşıyan bir zatın, kendi ülkesinde canını tehlikede görerek, işgalci ve emperyalist, aynı zamanda Hristiyan bir devlet olan İngiltere’ye sığınması ne kadar acı ve hazin bir durum değil mi?
19-1924 yılında ABD Başkanı’na gönderdiği mektupta “Saltanat merkezini geçici olarak terk ettiğini, babasından kalma Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçmediğini, Saltanat ve hilafetin kaldırılmasına dair TBMM’nin aldığı kararları tanımadığını, içinde bulunduğu durumun İslam ülkelerinde büyük karışıklığa sebep olacağını, bu karışıklığın gelişmiş ülkelerin iç güvenliğini de olumsuz etkileyeceğini, Osmanlı Hanedanı hakkında Türk Hükümetince alınan sürgün kararı ile Hanedan üyelerinin mallarına el konulmasının insan ve kişilik haklarına aykırı olduğunu…” bildirmiş ve bu konularda ABD’nin yapacağı yardımları memnuniyetle kabul edeceğini açıklamıştır. Osmanlı Devleti’nin başındayken İngiltere’den, daha sonra da ABD’den şefaat dilenen Vahdettin’in Türk Milleti açısından büyük bir talihsizlik olduğu açık değil mi? Şerefine ve haysiyetine düşkün Türk Milleti’nin bu durumu kabul edebilmesi mümkün mü?
Değerli okuyucularım,
Açıklamalarımı yaparken mümkün olduğunca yorum yapmamaya çalıştım. Ancak, bazıları var ki, yorumdan daha çok, duyduğum acıları ve üzüntümü yazmadan edemedim. Artık, karar sizin. Yaptığım açıklamaları dikkatlice okuduktan sonra sadece vicdanınızın sesini dinleyerek Vahdettin’in hain mi, kahraman mı olduğuna siz karar verin. Vicdanınız sizi yanıltmayacaktır.