AKP’nin Dış Politika Karnesi (1)

AKP, iktidara geldikten sonra siyasetin diğer alanlarında yaptığı gibi, dış politika alanında da Cumhuriyetin kuruluşundan iktidara geldiği 2002 yılına kadar geçen dönemi başarısız, boşa geçen bir dönem olarak nitelendirerek kendi iktidarı ile yepyeni bir dönem başladığını ilan etti. AKP yetkilileri verdikleri demeçlerde bu iddialarını tekrarlıyorlar. Onlar’a göre kendilerinden önceki hükümetler komşularımızla hep düşman olmuşlar. Komşularımızla kötü giden ilişkilerin müsebbibi önceki hükümetler. AKP yetkilileri, kendi hükümetlerinin başarılı dış politikası sayesinde komşularımızla düşmanlıkların sona erdiğini, Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada sözü dinlenir ve etkili bir ülke haline geldiğini devamlı tekrarlıyorlar.
Başta Başbakan ERDOĞAN olmak üzere hem Hükümet üyesi bakanlar, hem de AKP yöneticileri (kendi iddialarına göre) Türkiye’nin komşuları ile başarılı dış politikasını “KOMŞULARLA SIFIR SORUN” diye özetliyorlar. Yani, AKP Hükümeti, komşu ülkelerle mevcut sorunların çözümü için seferber olmuş ve bu sorunları çözmeye başarmış. AKP yetkililerine göre komşularımızla mevut sorunların tamamı AKP Hükümetlerinin başarılı dış politikası ile çözümlenmiş.
Başbakan ERDOĞAN ve diğer yetkililerin dış politika konusunda bu oldukça büyük iddialarının ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu ancak 2002 yılından bu tarafa dış politika alanında yaşanan gelişmeleri inceleyerek anlayabiliriz. İşte bu yazı dizisinde 2002 yılından bu tarafa yaşadığımız dış politika olaylarını inceleyerek AKP’nin dış politika alanında başarılı olup olmadığını açıklamaya çalışacağım. Açıklamalara geçmeden önce şu hususu özellikle vurgulamam gerek: DIŞ POLİTİKANIN TEMEL AMACI MİLLİ ÇIKARLARI KORUMAK VE MÜMKÜN OLDUĞUNCA DİĞER ÜLKELERE KABUL ETTİREBİLMEKTİR. HÜKÜMETLER, DIŞ POLİTİKADA ANCAK VE ANCAK MİLLİ ÇIKARLARI KORUYABİLDİKLERİ VE DİĞER ÜLKELERE KABUL ETTİREBİLDİKLERİ ORANDA BAŞARILI SAYILIRLAR.
Yukarıdaki açıklamaları yaptıktan sonra AKP’nin dış politikasını incelemeye geçebiliriz. İşte AKP’nin dış politika alanındaki icraatları:
AKP 2002 yılında iktidara geldikten sonra ilk olarak Kıbrıs konusunda insiyatif kullanmaya başladı. Bu sebeble AKP’nin dış politikasını incelemeye Kıbrıs konusu ile başlamak doğru olur diye düşünüyorum. Yalnız AKP’nin Kıbrıs konusundaki icraatlarını incelemeden önce Türkiye’nin Kıbrıs konusunda vazgeçilemez milli çıkarları neler olduğunu belirlemek  gerekir. 1950’li yıllardan itibaren Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki milli çıkarları özellikle şöyledir: Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini korumak, Kıbrıs Rumlarının adanın tamamına sahip olmasını engelleyerek Kıbrıs’ın bir Yunan Adası haline gelmesini önlemek, mümkünse KKTC’nin bağımsız bir devlet olduğunu dünyaya tanıtmak; bu mümkün olmazsa iki toplumlu, iki bölgeli, eşit siyasi haklara sahip, iki egemen devletten oluşan bir konfedere devlet kurmak ve Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde sahip olduğu garantörlük haklarının devamını sağlamak.
AKP’den önceki hükümetler döneminde Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak için birçok çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan ilki Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurularak Rumlara karşı direniş başlatılmasıdır. Daha sonra Londra ve Zürih Anlaşmaları’yla Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde garantörlük hakları teminat altına alınmıştır. Rumların 1964 yılında Kıbrıs Anayasası’nı ihlal ederek Türklere karşı saldırılar başlatması üzerine en azından Kıbrıs’a müdahale hazırlıkları yapılarak Türklerin topyekün imha edilmeleri önlenmiştir. 1974 yılında yapılan Barış Harekatı ile Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliği tam olarak sağlanmış, Kıbrıs’ın bir Rum-Yunan Ada’sı olmasının kesin olarak önüne geçilmiştir.
1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur. Bundan sonraki aşamada eşit haklara sahip iki federe devletten oluşan bir Kıbrıs Federasyonu kurmak için Rumlarla müzakereler yapma yoluna gidilmiştir. Her defasında Rumların uyuşmazlık çıkarmaları nedeniyle bu mümkün olmamıştır. Kıbrıs Federasyonu kurulamayınca 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti KKTC’yi tanımıştır.
1983 yılından 2002 yılına kadar görev yapan Hükümetler devamlı olarak Kıbrıs Rum Yönetimi ile görüşmeler yaparak Kıbrıs’ta egemen iki devletten oluşan bir Konfederasyonun kurulması için gayret göstermişlerdir. Bu süreçte AB ve ABD Kıbrıs Rum Yönetimini destekleyerek Kıbrıs’ın meşru tek hükümeti olarak gördüklerini açıklamışlardır. AB ve ABD’nin bu desteği nedeniyle Rum Yönetimi sürekli görüşmelerden kaçmıştır. Bu sebeble Kıbrıs’ta nihai bir barış sağlanması mümkün olmamıştır.
Kıbrıs Rum Yönetimi, görüşmelerden kaçan taraf kendisi olduğu halde sahip olduğu propaganda imkanları, AB ve ABD’nin desteğiyle KKTC’yi ve lideri Rauf DENKTAŞ’ı uzlaşmaz taraf, Türkiye’yi de İŞGALCİ DEVLET  olarak dünyaya lanse etmeyi başarmıştır. 1983-2002 döneminde görev yapan Türk Hükümetlerinin Rum Yönetiminin bu yöndeki propagandalarına karşı başarısız olduğunu tespit etmek objektif olmanın gereğidir. Ancak, bu dönemde görev yapan Hükümetler Kıbrıs Davası’nda elde edilen kazanımlardan geri adım atmamışlar, taviz vermemişlerdir.
2002 yılında AKP Hükümeti’nin iktidara gelmesinin hemen akabinde BM Genel Sekreteri Kofi ANNAN, kendi adıyla anılan bir barış planını Türkiye-KKTC ve Yunanistan-Kıbrıs Rum Yönetimi’nin onayına sundu. Plan ekleriyle birlikte 9.000 sayfa tutuyordu. İncelenmesi belki bir yıl sürerdi. Kofi ANNAN, planın onaylanıp onaylanmayacağı konusunda hemen cevap verilmesinde ısrar etti. AKP Hükümeti, planı incelemeden kabul ettiğini bildirdi. Plana göre taraflar ancak planın ekleri üzerinde müzakere yapabileceklerdi. Planın taraflara sunulduğu sırada KKTC Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ, ABD’de ağır bir kalp ameliyatı geçirmişti ve nekahat dönemindeydi. BM Genel Sekreteri DENKTAŞ’ın durumunu dikkate almadan planı taraflara bildirmişti. Bu davranış, BM Genel Sekreterine yakışmayan büyük bir kabalık, nezaketsizlik idi.
Rauf DENKTAŞ, hem BM Genel Sekreteri ANNAN’ın hem de AKP Hükümeti’nin baskısıyla  daha tam olarak iyileşmeden planı incelemek için çalışmaya başlamak zorunda kaldı. DENKTAŞ, yaptığı incelemenin sonunda ANNAN PLANI’nın kabul edilemeyeceğini açıkladı. Buna rağmen AKP Hükümeti, DENKTAŞ’a plan üzerinde Rumlarla müzakereler yapması için baskı yaptı. Hükümetin baskısı nedeniyle DENKTAŞ Rumlarla müzakereler yapsa da bu müzakerelerden olumlu bir sonuç çıkmadı.
ANNAN PLANI’nın Türkiye ve KKTC açısından kesinlikle kabul edilemeyecek bir yönü vardı ki; Buna göre taraflar arasında  yapılan müzakerelerde bir uzlaşma sağlanmamış olsa bile planın boşluklarını BM Genel Sekreteri dolduracak ve plan bu haliyle Kıbrıs’ın Rum ve Türk kesimlerinde referanduma sunulacak, her iki tarafta da kabul edilmesi halinde güya Kıbrıs Sorunu çözülmüş olacaktı.
Hem ABD ve AB’den hem de Türkiye’den KKTC halkına ANNAN PLANI’nın kabul edilmesi için birçok vaatler ve gerçeklerle hiç ilgisi bulunmayan yoğun propagandalar yapıldı. Bu propagandalar nedeniyle Kıbrıs Türkleri ANNAN PLANI’nı inceleme fırsatı bulamadılar. Bu sebeblerle KKTC Halkı’nın kafası karıştı ve referandumdan %65 oranında “EVET” oyu çıktı. Rum tarafı ise %75 oranındaki “HAYIR” oyu ile planı reddetti. Bu sebeble ANNAN PLANI uygulanamadı. Referandum öncesinde KKTC Halkı’na hem Türkiye, hem de AB’den yapılan en önemli vaatlerden birisi “KKTC Halkı “EVET” der, Rum Kesimi “HAYIR” derse, KKTC’nin bağımsızlığının tanınacağı” idi.
Aslında ANNAN PLANI Rumların lehine idi. Orta vadede Türkiye, Kıbrıs’tan askerlerini çekecekti. Planla Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakları filen uygulanamaz hale getiriliyordu. Uzun vadede Rumlar Kıbrıs’ın tümüne sahip olabileceklerdi. Ama, Rumlar kendilerini Kıbrıs’ın sahibi gibi gördüklerinden sabredemediler ve AB vasıtasıyla kısa zamanda istediklerine kavuşabileceklerini düşündüklerinden planı reddettiler.
ANNAN PLANI’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nce reddedilmesinden sonra KKTC’ye verilen vaatlerin hiçbiri tutulmadı. Ne KKTC’nin bağımsızlığı tanındı, ne de KKTC’ye uygulanan ekonomik ambargolar kaldırıldı. KKTC Halkı, verilen vaatlere inanmakla tam anlamıyla Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Yani, hiçbir şey elde edemediği gibi önceden elde ettiği bazı kazanımlarını kaybetmek durumunda kaldı. Nitekim, daha sonraki tarihlerde BM gözetiminde Rum Kesimi ile yapılan görüşmelerde Türk Tarafına ANNAN PLANI ile kabul ettiği hususlar başlangıç noktası olarak gösterilmiş, bu plan temel alınarak görüşmelerde bulunması dayatılmıştır.
ANNAN PLANI’nın oylanarak Rum Kesimi’nce reddedilmesinden kısa bir süre sonra Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye tam üye oldu. Böylece KKTC bir kere daha aldatılmış oldu. Çünkü, referandum öncesinde KKTC’ye yapılan vaatlerden birisi de “ANNAN PLANI’na “EVET” oyu verilirse Rum Kesimi ile birlikte KKTC’nin de AB’ye tam üye olacağı” idi. Yapılan vaatlere göre KKTC, “EVET” dediği için ödüllendirilmesi gerekirken Rum Kesimi “HAYIR” dediği için ödüllendirilmiş oldu. Sonuç itibarıyla KKTC Halkı,  referandumda “EVET” demekle cezalandırılmış oldu.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye tam üye olmasından sonra AB’nin baskısıyla AKP Hükümeti, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temeli olan Ankara Protokolü’nü Kıbrıs Rum Kesimi’ne yönelik olarak uygulayacağına ilişkin anlaşmayı imzaladı. Yani, Türkiye AB üyesi ülkelere tanıdığı bütün kolaylıkları Kıbrıs Rum Kesimi’ne de tanıyacağını kabul etmiş oluyordu. Bunun anlamı Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi’ni fiilen tanımış oluyordu. Tüm dünya Kıbrıs Rum Kesimi’ni Kıbrıs’ın meşru tek hükümeti olarak tanıyorken Türkiye’nin bu davranışı da aynı anlama geliyor ve Türkiye kendi eliyle KKTC’nin varlığını inkar etmiş oluyordu.
Devam eden süreçte Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye’nin imzaladığı bu anlaşmaya dayanarak Türk Havaalanları ile limanlarının kendi uçak ve gemilerine açılması talebinde bulundu. AB, kendi vaatlerinin hiçbirisini yerine getirmediği halde bu yönde Türkiye’ye baskı yapmaya devam ediyor. AB, Türkiye ile yürüttüğü tam üyelik müzakerelerinde Türk havaalanları ile limanlarının Kıbrıs Rum Kesimi’ne açılmasını müzakerelerin devamı için şart olarak sürüyor. Bu nedenle müzakerelerde 8 fasıl askıya alınmış durumda. Türkiye, istenilen tavizi vermemesi halinde bu fasılların açılması mümkün değil.
Sonuç olarak;
·  AKP Hükümeti, ANNAN PLANI’nı kabul etmek ve bu yönde KKTC’ye baskı yapmakla Londra ve Zürih Anlaşmaları ve Kıbrıs Barış Harekatı ile Kıbrıs konusunda elde ettiğimiz kazanımları tehlikeye atmış, Türkiye’yi iktidara geldiği 2002 yılındaki çizginin çok gerisine düşürmüştür.
·  Ankara Protokolü’nü Kıbrıs Rum Kesimi için de uygulayacağını kabul etmekle hem ülkemizin AB’ye girişini oldukça zorlaştırmış, hem de KKTC’nin varlığını inkar etmiştir.
Anlattıklarımızı tek bir cümleyle ifade etmek gerekirse, AKP HÜKÜMETİ’NİN KIBRIS POLİTİKASI BIRAKIN BAŞARILI OLMAYI, TAMAMEN BAŞARISIZ OLUP LONDRA-ZÜRİH ANLAŞMALARI VE KIBRIS BARIŞ HAREKATI İLE ELDE ETİĞİMİZ KAZANIMLARI DAHİ TEHLİKEYE DÜŞÜRMÜŞTÜR. BU SEBEBLERLE AKP’NİN DIŞ POLİTİKA KARNESİNDE “KIBRIS” BÖLÜMÜNE VERİLECEK NOT 10 ÜZERİNDEN SIFIR BİLE DEĞİL, ANCAK EKSİ İLE İFADE EDİLEBİLECEK BİR NOTTUR.
 
 

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!