MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve e. Müsteşar Emre Taner ile müsteşar yardımcısı Afet Güneş ile ilgili önce ifadeye çağırılmaları ve AKP Hükümetinin buna önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü istihbarat ve terörle mücadele şube müdürlerini görevden alarak cevap vermesi ile gelişmiştir. Savcılık MİT’in savcılığının kararına itirazına gözaltı kararlarının alınması ile cevap vermiştir. Son olarak savcıların ısrarı üzerine soruşturmayı yürüten savcı Sarıkaya dosyadan alınmıştır. Bunu KCK soruşturmalarını yürüten üç polis şefinin Ankara’ya atanması izlemiştir. Bu gelişmeler hiç şüphesiz bir hukuk süreci dışında siyasal izaha muhtaç bir durumdur.
1) PKK-KCK içine avukattan başka kimliklere kadar değişik boyutlarda sızan MİT elemanları, İmralı’dan Öcalan’ın Kandil’e verdiği örgütün yeni şiddet eylemlerini nasıl gerçekleştireceğine dair talimatları aktarmışlardır.
2) PKK-KCK içinde MİT elemanları bazı terör eylemlerinin istihbaratını aldıkları halde bunları polis ve asker ile paylaşmamış, eylemlerin gerçekleşmesine göz yummuşlardır.
3) KCK’nın yapılanması, MİT elemanlarının gözetiminde ve onayı/desteği ile gerçekleşmiştir.
4) KCK’nın 14 Temmuz 2011’de demokratik özerkliği ilan etmesi ile ilgili talimatın iletilmesine MİT aracılık etmiş, ancak bu bilgiyi gerekli makamlara aktarmamıştır.
5) KCK davası tutuklularının serbest bırakılacağına dair MİT yetkilileri taahhütte bulunmuştur.
6) İstanbul Başakşehir’de Ergenekon ve Balyoz hakimlerinin de lojmanlarının bulunduğu, binalara kaleşnikofla yapılan saldırıyı MİT haber elemanı gerçekleştirmiştir.
7) İbrahim Tatlıses’e yapılan suikastin silahı 2 MİT haber elemanı tarafından temin edilmiştir.
8) A. Öcalan’ın 6 Temmuz 2011’de 6 sayfalık el yazısı ile örgüte halk savaşı başlatma talimatlarını verdiği mektup MİT tarafından Kandil’e taşınmış ve 14 Temmuz’da Silvan’da 13 askerimizin şehit olduğu saldırı ile PKK tarafından halk savaşı başlatılmıştır.
Basına KCK ile ilgili sızan iddialar bunlardır. Muhtemelen başka iddialar da vardır. İkinci boyut ise Oslo görüşmeleri ile ilgilidir. Oslo görüşmeleri sırasında MİT temsilcilerinin anayasal düzeni ihlal eden görüşmeler yaptıkları ve taahhütlerde bulundukları anlaşılmaktadır. İddialara göre, üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan bu protokola göre özerk Kürdistan kabul edilmiş, Öcalan’a ev hapsi önerilmiş, PKK’nın polis gücü olması kabul edilmiş ve hatta BM veya NATO’nun bir sorun çıkması durumunda bölgeye müdahale etmesi kararlaştırılmıştır. Tabii buna MİT yetkilileri, Hükümetin kendilerine PKK’nın kırmızı çizgilerini öğrenmeleri için istihbarat çalışması yapmaları talimatını verdiğini, kendilerinin de bu çerçevede PKK’ya geniş alan tanıdıklarını, hazırlanan protokolların zaten imzalanmayacağını bildiklerini söyleyerek cevap verebilirler. Bu durumda hukuken yapılabilecek çok şey olmayabilir.
Buna rağmen eğer yukarıdaki iddiaların sadece bir kısmı doğru ise büyük bir milli kriz durumu söz konusudur. MİT yetkilileri, öncelikle yasalar ile çizilen yetkilerinin dışına çıktıkları gibi KCK sürecinde terör eylemlerini bildirmeyerek suç işlemişlerdir. Öte yandan Oslo sürecinde mevcut anayasal düzen aleyhine duruş sergilemiş, Türkiye’nin ülkesi ve milleti ile bütünlüğü aleyhine bir belgenin şekillenmesine katılmışlardır. Bu bir istihbarat faaliyeti olduğu için sorgulanamaz denilebilir. Ancak bu durumda da savcılar Oslo görüşmelerinin içeriğinden yola çıkarak sorular sorabilirler. Örneğin Hakan Fidan’ın Oslo’da PKK’lılara “Ama biz şundan emin olmak istiyoruz yani geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım, daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar hani tolere edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır, bu adam şeydir” şeklindeki açıklaması savcıların sorgulamaya başlayacağı noktalardan birisi olabilir.
PKK’ya “düşmanlık yapan” devlet görevlilerinin PKK tarafından başbakanın özel temsilcisine şikayet edilmesi gibi bir durum, terörle mücadele edenin cezalandırıldığı ve PKK’nın “tolere edildiği” hususları izaha muhtaçtır.
Ayrıca MİT’in vermediği eylem bilgileri neticesinde ne kadar asker, polis ve sivil yurttaşımız şehit olmuştur. Aktütün, Dağlıca, Reşadiye ve benzeri PKK eylemlerinden MİT’in haberi olduğu halde bildirmemiş midir? Ankara’da Kumrular Sokağı bombalamasından MİT’in haberi olduğu halde bilgi paylaşımı yapılmamıştır. Savcıların iddia ettiği hususlar bu soruları meşru hale getirmektedir.
Tabii ortaya meşru olarak KCK süreci ile ilgili şu sorular da çıkmaktadır. 1) Başbakan, MİT’in yaptıklarından haberdardır. 2)Başbakana MİT tarafından bu olanlar ile ilgili bilgi verilmemiştir. 3)Savcıların önüne polis tarafından konulan bu iddialar polisin bilgi/belge üretmesi ve çarpıtmasının sonucudur. Bu üç soruya şimdilik verilen cevap, Başbakan Erdoğan’ın Adalet Bakanlığı aracılığı ile MİT’in gerçekleştirdiği kanun dışı eylemler konusunda bilgilendirilmiş olmasına rağmen hareket etmemeyi tercih ettiğidir. (Taraf, 11 Şubat 2012)